En temel fizyolojik ihtiyaçlarımızın başında yeme-içme gelir. Bebeklikten itibaren sağlıklı gelişimin olmazsa olmaz parçası olan yiyecekler, insan sağlığı için oldukça önemli yer tutmaktadır. Gün içinde sağlıklı ve doğru beslenme; fizyolojik gelişim ve sağlık açısından önemli olmakla birlikte, ruh sağlığımız içinde oldukça önemli bir yere sahiptir.
Beynimizi; düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve duygularımızı yöneten bir makine olarak düşünürsek en uygun çalışma şekli için enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerji besinlerden alınarak sağlanır. Alınan besinler ne kadar sağlıklı ve yararlı ise fizyolojik sağlığımız ile birlikte ruhsal dünyamız da o kadar sağlıklı olacaktır, alınan zararlı gıdalar ise fizyolojik sağlımızı tehdit etmek ile birlikte depresyon başta olmak üzere birçok psikolojik sıkıntıya neden olabilmektedir.
Beynimiz aç olduğumuzda ya da doyduğumuz da sinyal göndererek bizi uyarır. Acıktığımızda gelen sinyal sonrası karnımızı doyurduğumuz da “beyin”e mesaj gider ve fizyolojik durumumuz ile birlikte ruhsal durumumuzda değişir. Yediğimiz ve içtiğimiz birçok besin bizi fiziksel olduğu kadar ruhsal olarak da olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir. Bazı kişiler acıkınca sinirli olurken, yemek yedikten hemen sonra sakinleşirler. Bazı insanlar ise stresliyken bir şeyler yeme ihtiyacında olur, bazıları üzgünken abur cubur yer, bazı kişiler et yemeden doyduğunu hissetmez, bazıları yorgun bir günün ardını kahve içerek değerlendirip mutlu olur.
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki; stresli zamanlarda salgılanan kortizol hormonu fazla yemek yemenin yanı sıra kan şekerinin artmasına neden olabilmektedir ve bu durumun uzun süre devam etmesi ile oluşan insülin direnciyle beraber diyabet riski de artmaktadır.
Yapılan bir çalışmada; güne kahvaltı yaparak başlayan kişiler kendilerini daha mutlu ve enerjik hissederken, güne kahvaltı ile başlamayan kişilerin mutluluk puanlarının düşük olduğu bulunmuştur.
Başka bir çalışmada ise; sağlıksız beslenme tarzını yansıtan hazır ve işlenmiş gıdaların, kızarmış yiyeceklerin, şekerli içeceklerin ve fast-food gibi ürünlerin fizyolojik sağlığı olumsuz etkilediği ve bununla birlikte psikolojik açıdan da depresyon riskinin artmasıyla ilişkili olduğu bulunmuştur.
Bir diğer çalışma ise; Otizmde uygulanan beslenme programının semptomları azalttığını, fakat tek başına tedavi edici özelliği olmamak ile birlikte beslenme şeklinin düzenlenmesinin destekleyici tedavi olarak önemli etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Avustralya’da yapılan bir çalışmada; tam tahıllı yiyecekler, işlenmemiş et, sebze, meyve gibi sağlıklı yiyecekler tüketen kadınların, sağlıklı besinleri az tüketenlere kıyasla bipolar bozukluk, anksiyete, depresyon tanılarının daha az konulduğu bulunmuştur.
Yapılan çalışmalar da bize göstermiştir ki, yediğimiz yiyecekler sadece fizyolojimizi etkilemekle kalmıyor, ruhsal dünyamızı da etkiliyor. Yenilen her yemeğin kendine ait besin değeri vardır, bu yüzden her besin birbirinden farklıdır. Ne yemeyi seçerseniz bedeniniz kadar ruhunuz da onunla beslenmiş oluyor. Fiziksel sağlık ve ruhsal sağlık bir bütünün ayrılmaz parçasıdır, bu yüzden fizyolojimiz ne kadar sağlıklı ise ruhsal açıdan da o kadar sağlıklı oluruz.