Bu hafta itibariyle yeni eğitim öğretim hayatına girmiş bulunuyoruz. Bu yeni dönemin herkes için hayırlı ve verimli geçmesini umuyorum.
Uzun süren yaz tatilinin ardından tempolu bir döneme başlamak pek kolay olmuyor. Bir an evvel iş ve okul hayatına uyum sağlamak gerekiyor. Belki ufak motivasyonlar, kısa vadeli ve uzun vadeli planlar, hedefler uyum için ısınma egzersizleri olabilir.
Yenilik ve başlangıçlar ayı olan Eylül, eğitim hayatının da başladığı aydır. Kimisi bu ayda yeni başlıyor, kimisi de yeniden başlıyor…
Değinmek istediğim ve son zamanlarda gözlemlediğim birkaç noktayı sizlere de aktarmak istedim.
Ailelerin, özellikle annelerin, çocukların sabah uyanabilmeleriyle, ödevleriyle ve beslenmeleri gibi problemlerle epey meşgul olduklarını görüyorum, hatta bazılarının başı dertte bile diyebiliriz.
Bebekken bizlere fazlasıyla ihtiyaç duyan çocuklarımız her yıl büyüdükçe bize olan ihtiyaçları ve bağımlılıkları azalmaktadır. Doğduğunda yemesi, içmesi, giyinmesi, ağladığında sakinleşmesi, tuvalet ihtiyacı ve daha birçok ihtiyacını bakım veren kişi sayesinde giderebilmekteyken; 2 yaş itibariyle her yıl yeni beceriler ve sorumluluklar kazanırlar ve daha bağımsız hale gelirler. Daha doğrusu olması gereken, beklenen sağlıklı hal bu şekildedir. Aksi yaşandığında tıkanmalar, sorunlar hatta psikopatoloji bile yaşandığını görmekteyiz.
Okul çağı, çocukların kendi kendine uyanma, hazırlanma, beslenmesini hazırlama, ödevlerini yapma, bakkala gitme, kırtasiyeye gitme, anahtar taşıma, boş zamanlarını programlama gibi becerileri kazandıran altın bir çağdır. Okul dönemi sadece çocuğu akademik hayata değil günlük hayata, yaşama da hazırlar.
“Çocuğum yeter ki ders çalışsın başka bir şey yapmasın” demek yanlış bir tutum.
Çocuklara bu dönemde destek olmak gerekir. Yeni kazanılan becerilerde desteğinizi ve şefkatinizi elbette esirgemeyeceksiniz. Fakat onların kazanmasını beklediğimiz şeyleri de sizler üstlenmeyeceksiniz. Onun ödevini yapmak, çantasını toplamak, odasını toplamak ve sabah uyandırmak vs. gibi görevler sizin sorumluluğunuz değil, ama sizin gözetiminizde çocuğun gerçekleştireceği sorumluluklardır.
Oyun çağından okul çağına yeni geçmiş çocuklarınıza yol gösterici, model olacak şekilde, destekleyici, yüreklendirici ve kabul edici tutumla yaklaşılmalıdır. Örneğin, henüz sabah kendi başına erken uyanma becerisi olmayan bir çocuk için birlikte bir çalar saat alabilir, akşamları beraber kurabilirsiniz. Tabi bu çalar saatin neden gerekli olduğunu, ne işe yarayacağını açıklamalısınız. “ Sana sabahları daha rahat uyanabilmen için bir çalar saat alalım, böylece tam zamanında kalkarsın ve okuluna yetişirsin… Belki ilk başlarda bu sana zor gelebilir ama zamanla kolaylaşacağını göreceksin. Zaten ben sana yardımcı olacağım. Hiç merak etme… Hem senin büyüyüp geliştiğini buradan da anlayabileceğiz. Sen artık büyüyorsun ve daha fazla şeyi kendi başına yapmaya başlayacaksın… Eminim bu süreç hepimiz için de çok keyifli olacak…” gibi açıklamalar yapılmasını çok önemli buluyorum.
Böylece çocukların görevini üstlenen ebeveynler, özellikle anneler, çocukların gözünde- biliçdışında onları her sabah uyandıran, sıcak yataklarından koparan, kızan, asık suratlı veya bağıran kimseler olmaktan kurtulurlar.
Tabii ki anneler de saat kurup kalkıyor olacaklar, fakat alarmla uyarılmış, uyanmış, güne başlamış çocuklarını kontrol etmek amaçlı, onlara günaydın demek için odalarına girmiş bulunacaklar. Bu ikisi arasında çok fark var. Birinde sorumluluk tamamen anneye ait ve çocukla cebelleşme, otorite- güç çekişmesi var; diğerinde ise sorumluluk çocuğa ait ve destekleyen, yönlendiren, ilgilenen, alaka gösteren bir anne tutumu var.
Çocuklara yeni bir beceri öğretirken mutlaka bu beceriyi tanıtın. Yapılması gerekenleri gösterin ve açıklayın. Ardından çocuğu başarılı olması için yönlendirin ve yardımcı olun. ( çalar saat örneğinde, evet saati kurma sırası sende…, hadi bakalım yarın tek başına yataktan kalkmayı deneyeceksin… gibi) Son olarak olumlu ifadelerle çocuğu yüreklendirdiğinizde artık becerinin kazanılmış olduğunu göreceksiniz. (işte oldu, artık kendi kendine uyanabiliyorsun, seninle gurur duyuyorum…, her geçen gün daha da büyüyorsun, yapabileceğini biliyordum… gibi)
Çocukların güvenlerini kırmamak ve destekleyici olabilmek için tüm bu diyalogların samimi, doğal ve içten bir şekilde gerçekleşmesine dikkat edilmelidir. Yapmacık ifadelerden ve abartılı söylemlerden kaçınılmalıdır.
Çocuklara yaşlarına ve gelişimlerine göre verilen her bir sorumluluk onları güçlendirecek ve özgüvenlerine olumlu katkı sağlayacaktır.
Değinmek istediğim bir diğer mesele okullar açılırken bazı ebeveynlerin çok fazla şikayetlenmesi meselesi.
“Eyvah okul başlıyor! Ne yapacağız? Yine bir sürü ödev…, sabah erken kalkmak işkence…, zaten kahvaltıda da bir şey yemiyor… gibi söylemlerin dile getirilmesi.
Bu tarz söylemlerde bulunan ebeveynler mutlaka kendi okul çağlarını hatırlamalı. Okul, ders, öğretmen vs. ‘nin ebeveynlerin kendi çocukluk travmalarını tetikliyor olabileceği akılda tutulmalıdır.
“Kaygı Bulaşıcıdır?” yazımda da bahsetmiştim. Bazen ebeveynler olarak kendi kaygılarımızı çocuklarımıza bulaştırırız. Henüz okula yeni başlayacak ve okulla alakalı bir fikri olmayan çocuk için oldukça korkutucu bir durum ve bu tarz söylemlere maruz kaldıkça çocuk otomatik olarak kaygı ve korku yüklenecektir.
Tabi sizin içinde geçmişin hoş olmayan anılarıyla yaşamak zor olmalı. Böyle bir durumda bireysel olarak psikoterapi sürecinizden geçmenizi öneririm.
Ebeveynlerin şikayetlenmesine sebep olabilecek bir diğer husus bu döneme kadar çocuğuna alması gereken sorumlulukları aldırmamış, kendilerine bağımlı bir çocuk yetiştirmiş olmaları olabilir. Bunu aynı zamanda çocuğu okula hazır hissetmemeleri ve de bu zamana kadar bunun için bir ön hazırlık yapmamaları olarak düşünmekte mümkün. Çocuğu oyun çağından okul çağına geçişe duygusal olarak, sosyal olarak, fiziksel olarak veya akademik olarak yetersiz bulmak gibi.
Böyle bir durum olduğunda bir an evvel sorunu belirleyip ona göre hareket etmek gerekiyor. Sorunu belirlemede ve sizi yönlendirmesi için çocuğun öğretmeninden, okulun rehberlik servisinden, gerekirse bir çocuk psikoterapistinden yardım isteyebilirsiniz.
Her geçen gün aradaki boşluk büyüyecek, bu da telafiyi güçleştirecektir.
Sevgi ve sağlıcakla…