Yaşlanmayı önlemek mümkün mü?
Hiç hasta olmadan hayatına devam etmek ve yaşlanmayı önlemek herhalde pek çoğumuzun hayalidir. Yüzyıllardan bu yana ölümsüzlük iksirini arayan insanoğlu anahtarı bulabildi mi peki? Bilimin bunca yol almasına rağmen hiç mi ipucu bulamadık? Konuda bir takım verilere ulaşmış olabileceğimizden bahsedeceğim bu hafta….
Diabet isimli dergide yayınlana bir yazı*, yaşlanmanın önüne geçme konusunda iki önemli noktaya dikkat çekiyor: Egzersiz ve beslenme. Mayo Klinik’te Robert ve Arlene Kogod Yaşlanma Araştırma Merkezi’nde çalışan yazarlar konu ile ilgili bir çalışma planlamışlar. Hayvansal bir deneyde, yaşlanma üzerine egzersiz ve beslenmenin etkileri görmeyi amaçlayan bu çalışmanın sonuçları hayli önemli.
Bu çalışmada yazarlar sıçanları iki gruba ayırmışlar. Birinci grubu normal veya sağlıklı, ikinci grubu ise “fast-food” olarak tanımladıkları doymuş yağdan ve kolesterolden zengin, şeker ile tatlandırılmış içecekler olan diyet ile beslemişler. Tahmin edeceğiniz gibi ikinci gruptaki sıçanlarda 4 ay sonra deneyin sonunda vücut ağırlıkları daha yüksek olarak tespit edilmiş. Bu gruptaki sıçanların vücutlarındaki yağ miktarı da %300 artmış. Bu artış özellikle organların etraflarındaki yağ dokusunda daha belirgin olarak tespit edilmiş.
Egzersiz yapan sıçanlarda ise vücut ağırlıklarında ve yağ kitlesinde azalma tespit edilmiş. Bu aşamaya kadar zaten beklenen sonuçları yazmanın gerekçesi ne diye düşünebilirsiniz. Ancak bu çalışmanın önemli bir yanı bu etkilerin mikroskobik olarak da teyit edilmesi.
Yazarlar çalışma sırasında yaşlanma ile ilişkili p16, EGFP (enhanced green fluorescent protein) ve beta galaktozidaz gibi moleküler düzeyde de araştırma yapmışlar. Sonuçlar kötü beslenmeye tabi tutulan sıçanlarda yaşlı hücrelerin ve bahsi geçen moleküler yükün arttığını göstermekte. Egzersiz ise bu yaşlı hücrelerin ve birikimin azalması ile ilişkili görünüyor.
Bu etki özellikle de organ etrafındaki yağ kitlesinde dikkati çekiyor. Bu nedenle egzersizin ölümsüzlüğü sağlamakta olmasa bile yaşlılığı ve belki de ilişkili hastalıkları önlemede etkin olabileceğini düşündürmekte.
Sağlıklı beslenmenin ve beraberinde egzersiz yapmanın sağlıklı olduğu konusunda bir şüphemiz zaten yoktu. Ancak bu verileri, bilgimiz teyit etmenin yanında yeni bir bilgiyi ekliyor. Hekimler olarak hastalarımıza bu önemli ikiliyi öneriyorduk. Peki bizler bu önerimize ne kadar sarılıyoruz. Etrafıma baktığımda hastalarımızdan farklı olmadığımızı görüyorum. Türkiye ile ilgili rakam bulamadım ama İngiltere’de yapılan bir araştırma doktorlarda egzersiz oranlarının oldukça düşük olduğunu gösteriyor. Bedford NHS Hastanesinde yapılan araştırma doktorların sadece %21’nin haftada 5 gün 30’ar dakikalık aerobik egzersizleri yaptığını gösteriyor. Rakamların bizde daha düşük olduğundan eminim. Aynı bölgede halka da aynı araştırma yapılmış. Hastanenin hizmet verdiği bu bölgede toplumun %44’ünün aynı düzeyde egzersiz yaptığı tespit edilmiş. Egzersiz salık veren hekim grubunun neredeyse iki katı. Doktorlara sorulduğunda, bu düşük egzersiz oranlarının altında yatan nedenler arasında zaman eksikliği, motivasyon yetersizliği ve şartların uygunsuzluğu sıralanmış. Bu arada, hastane olanakları arasında spor merkezi olmasında rağmen, doktorların üçte biri bunun farkında değilmiş.
Bahane yaratmak, çözüm yaratmaktan daha kolay gibi geliyor. Toplum kültürümüzde maalesef hak ettiği yeri bulamayan egzersiz de bu nedenle istenen oranlarda yapılmıyor. Ağır egzersize gerek olmaması sadece günde yapılacak yarım saatlik yürüyüşlerin bile yeterli olması gerçeği bile insanımızı veya meslektaşımız ikna edemiyor. Belki yaşlanmadan korunma korkusu ikna eder.