Yaşlanan Duygularımız mı? Yoksa Biz miyiz?
Sinema tarihinin en yakışıklı aktörlerinden biri olarak görülen Alain Delon’un, ‘Yaşlanmak berbat!’ diyerek ötanazi ile hayatına son vermek istediğini açıklaması akıllara yaşlılık sendromunu getirdi. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Kln. Psk. Uzmanı Psk. Müge Leblebicioğlu Arslan, yaşılılık sendromu hakkında açıklamalarda bulundu.
‘Yaşlılık gelişimsel olarak insan yaşamının kaçınılmaz evrelerinden biridir’
Duygular hayatımıza yön verebilecek güçtedirler. Çoğunlukla davranışlarımızın en büyük motivasyon kaynakları konumundadırlar. Ancak insan sadece duyguların güdümüyle haraket etmeyecek kadar rasyonel bir varlıktır. Örneğin hastalığı için kaygılanan bireyin bu durumda kaygısını azaltmak için sigara içmesi ya da doktora gitmekten kaçınması stresiyle baş etmesi için etkili bir çözüm değildir. Kaygının kaynağına yönelik olmayan her çözüm kısa süreli ve geçici olacaktır. Hastalık endişesi taşıyan bireyin düzenli doktor kontrollerini aksatmaması, fiziksel ve ruhsal sağlığını koruyucu önlemler alması uzun süreli ve etkili rahatlama sağlayacaktır. Örneğin, Alain Delon’un kaygılarına bakıldığında kendisinin yaşlanmaya ve hasta olmaya karşı güçlü duyguları olduğu aşikar. Ancak bu noktada değiştiremeyeceği gerçekleri kabul edip değiştirebileceklerine odaklanmak daha işlevsel olacaktır. Yaşlılık gelişimsel olarak insan yaşamının kaçınılmaz evrelerinden biridir. Buradaki mesele aslında yaşlanma değil kişinin yaşlılıkla özdeşleştirdiği düşünce ve inançlardır. Eğer kişinin yaşlılık algısı eksiklik ve hastalanma ekseninde odaklanmışsa bu tarz düşünce yapısına sahip bireylerin duygu ve davranışları bu tutumdan olumsuz olarak etkilenebilir. Aksine yaşamın bu evresi benlik bütünlüğünün güçlendiği bir olgunluk dönemi olarak görüldüğünde ise duygu ve düşünceler olumlu yönde etkilenebilir.
Yaşlılık işlevsel midir?
Yaşlılığa dair hissedilen kaygı ancak kişilerin uyku düzenine dikkat etmesi, yeme örüntüsünü sağlıklı hale getirmesi, zararlı madde alımının durdurulması ya da azaltılması, sporun hayata dahil edilmesi konularında davranışsal değişikliklere itiyorsa işlevsel olduğu söylenebilir. Burada önemli olan kişinin kontrol alanı dışındaki noktalara odaklanmak yerine kontrol sahibi olduğu ve çözümü için çaba harcayabildiği alanlara odaklanmasıdır. Ölüm için değil fakat yaşamak için yapabileceklerimiz bizim elimizde. Örneğin; Alain Delon yaşlı bir insanın hayatını tasvir ederken kontrol alanı dışında kalan yaşlılıkla bağdaşlaştırdığı şeyleri ön planda tutarak karamsar bir tabloya odaklanmışa benziyor. Peki, yaşlılık sadece kaybettiğimiz yetilerimiz ve hastane koridorlarından ibaret olabilir mi? Hayatımızın bu evresini yaşamaya değer kılan ve kontrolüne sahip olduğumuz şeylere odaklanmak bu süreci diğer tüm süreçler gibi insan yaşamının bir bölümü olarak görmek duygularımız üzerinde daha olumlu etkiye sahip olacaktır.
Hissettiğimiz duygunun yoğunluğu ve günlük hayatımızdaki işlevselliğimiz üzerinde bozucu bir etkisinin olup olmadığı duygunun ruhsal ve fiziksel sağlığımız üzerindeki etkisini belirlemede son derece önemlidir. İçinde bulunduğunuz süreçte baş etmekte zorlandığınız yoğun bir duygu durum içerisindeyseniz, duygunun yoğunluğu giderek artıyorsa ve bu durum işlevselliğinizi olumsuz yönde etkilemeye başladıysa, psikoterapi desteği almak ruh sağlığınız açısından oldukça önemlidir.