En belirgin özelliği nefes darlığı olarak kendini gösteren Diyafram Yüksekliği, yetişkinlerde nadir görülen bir rahatsızlıktır. Uyutmayan hastalık olarak da bilinen Diyafram Yüksekliğinin tanısı çoğu zaman tesadüfen konuluyor. Uzmanlar, tanısı konulduktan sonra hastalığın mutlaka tedavi edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Yetişkinlerde nadir görülen bir durum olan diyafram yüksekliği zamanla yürüyüş ve efor esnasında nefes darlığı ve taşikardi şikayetlerini ortaya çıkarabiliyor. Uzmanlar tanısının çoğu zaman tesadüfen tespit edildiğini belirterek diyafram yüksekliğinin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğuna vurgu yapıyor. Konu ile ilgili bilgi veren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Diyafragma en önemli solunum kaslarımızdan olup karın boşluğunu göğüs boşluğundan ayıran yassı geniş kas yapısına verilen isimdir. Diyafram yüksekliği (evantrasyon) diyafram kasının tümünün veya bir kısmının, kaburgaya bağlı olduğu kısımları ve organ bağlantıları bozulmamak kaydı ile kalıcı olarak yükselmesidir. Bu erişkinlerde nadir görülen bir durumdur. Diyafram yüksekliği primer ya da kazanılmış frenik sinir hasarı sonrası oluşabilir. Bu anomali genellikle sol diyaframda görülmekle birlikte diyaframda kas lifleri yoğunluğunda belirgin bir azalma ile karakterizedir. Diyafram yüksekliği bazen frenik sinir (diyafragmayı uyaran sinir) hasarına bağlı olarak ortaya çıkmakta. Ancak diyafragma yüksekliği sıklıkla herhangi bir sinirsel hasar olmadan saf bir dejeneratif kas hastalığı olarak da ortaya çıkar. Diyafram yüksekliği ve diyafram felcinin nedenleri farklı olsa da genellikle aynı radyolojik görünüm ve aynı klinik durumlara sebep olur. Diyafram yüksekliği erkek popülasyonunda daha yaygındır.” şeklinde konuştu.
Hastalar sonunda sürekli dik pozisyonda oturmak ve oturur pozisyonda uyumak zorunda kalmaktadır.
Diyafram yüksekliğinin neden olduğu belirtilere değinen Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Diyafram yüksekliği ya da diyafram felci olan hastalarda nefes darlığı başlıca belirti olarak karşımıza çıkar. Diyafram yüksekliği ya da felci olan hastalarda, diyaframın hareketsizlik nedeniyle fonksiyonu azalmış ya da kaybolmuştur. Dolayısı ile akciğer ve toraks duvarının uyum bozukluğu nedeni ile solunumda önemli değişiklikler olur ya da solunum bozulur. Bu da nefes darlığı hissini arttıran faktörler arasındadır. Bazı hastalarda da hipoksemi denilen kanda oksijen azalması görülebilir. Hipoksemiyi düzeltmek için gelişen refleks hiperventilasyon yani kanın normal gaz seviyesini korumak için gerekli olan normal hava giriş-çıkışının normal düzeyin üzerinde gerçekleşmesi durumunda ise solunumsal alkaloza neden olur. Normal kişilerin aksine, yatar pozisyonda abdominal yani karın organlarının toraksa doğru yer değiştirmesi, akciğer hacimlerinde daha da azalmaya yol açacağından bazı hastalarda ileri derecede solunum bozukluğu görülebilir. Özellikle sol diyafram yüksekliği olan hastalarda reflü, karın ağrısı, şişkinlik, mide yanması, kusma, geğirme, bulantı, kabızlık ve kilo kaybı gibi belirtiler gelişebilir. Bu şikayetler karakteristik olarak pozisyon değişiklikleri ile şiddetlenir. Orta ve ileri düzeyde diyafragma yüksekliği olan hastaların muayenesinde, etkilenen tarafta göğüs kafesinin alt kısmında çöküklük oluşması, batında ise karın organlarının göğüs kafesi içinde girmesi nedeni ile çöküklük olabilir. Eğilmekle veya yatar pozisyonda şiddetli ve ilerleyici nefes darlığı oluşması diyafram yüksekliği için tanı koyduran en önemi nedendir. Hastalar sonunda sürekli dik pozisyonda çalışmak ve oturur pozisyonda uyumak zorunda kalmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Genellikle akciğer grafisinde tesadüfen tespit edilir.
Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Diyafram yüksekliği ya da felci olan çoğu erişkin hastada şikayet yoktur. Diyafram yüksekliği genellikle akciğer grafisinde tesadüfen tespit edilir. Tomografi ile başka bir patolojik durum varsa ekarte edilir. Ultrasonografi ile diyafragma hareketinin olup olmadığı gözlenebilir. Nefes darlığı ya da ortopnenin, diyafram yüksekliği ya da felcine bağlı olduğunun kanıtlanması önemlidir. Bu nedenle, nefes darlığı ve ortopnenin süresi ve ilerlemesini değerlendirmek, nefes darlığına yol açan diğer potansiyel nedenleri dışlamak için (morbid obezite, akciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği vb.) titiz bir öykü ve fizik muayene yapılmalıdır. Diğer nedenler dışlanmalıdır.” Şeklinde konuştu.
Tedaviler Minimal İnvaziv yöntemlerle gerçekleşiyor.
Prof. Dr. Özkan Demirhan Diyafram Yüksekliği tedavilerine de değinerek, ”Tedaviler eskiden açık yöntemler ile yapılmakta iken günümüzde minimal invaziv olmak üzere transtorasik ve transabdominal yöntemlerle diyafram plikasyon teknikleri geliştirilmiştir. Diyafragmatik plikasyon diyafragma yüksekliği için kullanılan cerrahi tedavi yöntemidir. Prosedür, zayıflamış hemidiyaframda U dikişlerle kıvrımlar oluşturulmasını ve daha sonra aşağıya sabitlenmesini içerir. Diyafram plikasyonu günümüzde video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS), açık ameliyat (Torakotomi), robot yardımlı cerrahi (RATS) veya laparoskopik- laparatomi yoluyla yapılabilir. Diyafragmanın normal pozisyonuna getirilmesi sonrası akciğerdeki baskı ortadan kalkar ve efor kapasitesi artar.” şeklinde bilgi verdi.
Ameliyat sonrası sürecin altını çizdi.
Ameliyat sonrası süreçte dikkat edilmesi gerekenlere de değinen Demirhan sözlerine şöyle devam etti. “Diyafragma ameliyatı göğüs kafesi ve karın içi basınç değişiklerinde yol açacağından dolayı yoğun bakım destek tedavisi gerekebileceğinden mutlaka tam teşekküllü hastanelerde yapılmalıdır. Karın organlarının karın boşluğuna indirilmesiyle göğüs kafesi ve abdominal uyumda bir değişiklik olduğu için entübe edilen hastalarda postop ekstübasyon planlı bir şekilde yapılması çok önemlidir. Karın içi basıncın artmasına bağlı bağırsak hareketlerinde sorun yaşanabileceğinden hastalara erken dönemde ağızdan beslenmeye yavaş yavaş kontrollü bir şekilde geçilir. Ağrı kotrolü, postoperatif solunum egzersizleri ve erken mobilizasyon çok önemlidir.”