Unutmak Ya Da Unutmamak
İfrat ve tefrit dengesinde ise unutma ya da unutamama konusu hepimiz için hayatı kolaylaştırıcı bir unsur … Ancak denge bozulduğunda çok unutmak gibi pek unutamamak da ciddi bir sıkıntı olarak karşımıza çıkıyor hayatta.
İlişkilerle çalışırken en fazla karşımıza çıkan ve en çok da bayan danışanları çelmeleyen bir konu: Unutamamak… Özellikle eşi ve yakın akrabaları ile ilgili olarak negatif hatıra biriktirmek, bunları sık sık hatırlamak ve çoğu zaman etrafındakilere de hatırlatmak; bu sayede de hafızayı bu yönlü güncel tutmak hafızanın kötüye kullanımı olarak da isimlendirilebilir. “O bana şunu da yapmıştı”, “şu zaman şu olduğunda şöyle ima etmişti”, “şu zaman kavga ettiğimizde şunu söylemişti” gibi birçok olumsuz tutum, davranış ve imalar zihni meşgul ederek hayatı yaşanmaz hale getirir.
Peki bazı insanlar daha kolay unuturlar da bazıları neden unutamazlar? Erkeklerin genellikle kadınlara oranla olumsuzlukları daha kolay unutması nedendir? Unutamama sıkıntısı yaşayanlar ne yapabilirler? Biraz bunlardan bahsedelim.
Kişinin öfkesini, kızgınlığını biriktirmesi; iletememesi; zaman geçtikten sonra dahi konuyu gündeme getirememesi ve iç dünyasında biriktirmesi unutamamanın sebepleri arasında yer alır. Öte yandan bazı insanların yaradılış itibariye hafıza yetenekleri daha öndedir. Olay hafızası, ilişki hafızası, tarihsel sıralama hafızası iyi olan kişiler unutamamaktan daha mustarip olabilirler. Başka bir sebep de kişinin olayları birbiriyle ilişkilendirmedeki çabasıdır. Kişinin giderek bir şeyleri başka şeylerin sebebi ya da sonucu olarak bağlantılaması, o kişiyi daha şüpheci, daha alıngan, daha karamsar yapabilir. “Kayınvalidem bana o sözü söyledi ya kesin görümcemle evvelsi gün konuştuğumuz mevzu kulağına gitti, eşimle de görüştüyse eşim de şimdi bana cephe almıştır” gibi birleştirmeler en çok kişinin kendisine zarar verir. Olumsuz hatıralara, olumsuz senaryolar da eklendiğinde ilişki ağları daha da içinden çıkılamaz bir hal alabilir. Sosyal çevrenin az oluşu, az sayıda ve hep aynı bakış açısına sahip insanlarla birlikte olmak, farklı çevrelere girip çıkmamak, üretmemek, kişisel gelişim açısından çabalı olmamak da sabahtan akşama aynı şeyleri düşünmenin sebeplerinden biridir. İşe giden erkekler bu açıdan evde çalışan bayanlara göre daha avantajlı durumdadırlar. Sabah edilen bir münakaşanın ardından gündeminden pek çok iş, proje, arkadaş vb. geçen erkek akşam eve modu değişmiş olarak gelir. Evdeki eşi halen sabahki ruh halinde ise şu sözleri işitebilir: “Sen hala orda mısın?”
Bu konudaki önerilerimiz ne olabilir… Öncelikle kızgınlıkla söylenen sözlerle ilgili “algımızda” bir düzenleme yapmamız gerekebilir. Pek çok kişi öfke anındaki sözleri “bunlar gerçek düşünceleriydi, normal zamanda söyleyemedi, şimdi söyleyebildi” diyerek olması gerekenden daha da ciddiye alır. Halbuki kızgınlık anında söylenen hiçbir söz CİDDİYE alınmamalıdır. “Gerçek” biraz zaman geçip, öfke yatıştıktan sonra yapılan konuşmalardadır.
Birisi ile bir problem yaşadığımızda, özellikle biraz zaman geçmesine izin verdikten sonra her ikimiz de sağlıklı düşünebilme sürecine girdiğimizde konu üzerine tekrar konuşulmalıdır. Bu konuşmalarda uslup iyi düşünülmeli bencil cümlelerden çok sencil cümlelere yer verilmeli, özellikle kırgınlık, üzüntü, alınganlık gibi duygular üzerinde yoğunlaşarak duygu telafisine gidilmelidir. Konuşmanın içeriğine göre kişi kendisini kollamalı ve korumalıdır. Kendimizi korumak ise karşımızdakini kollamaktan geçer. Gerginlik tekrar tırmanışa geçtiğinde konuşma olabildiğince uygun şekilde sonlandırılmalıdır. Ve yine gerginlik tırmanırken söylenenler kaale alınmamalıdır.
Pek çok olay ve durum birbiriyle alakalı gibi görünse de çoğu birbirinden farklıdır. Bunu bu şekilde algılarsa kişi kendini korumuş olur. Olayları bağlantılamamak ve ilişkilendirmemek çoğu olayın duygu yükünü azaltır.
Bir diğer çözüm olayları, durumları, tepkileri “kişiselleştirmemektir”. Birinin bir şekilde davranıyor olması o kişinin geçmiş yaşantısından, olayları algılama tarzından, tepki verme özelliklerinden ve karşısındaki ile ilişkisindeki bağlantılılıktan vb beslenir. Yani birinin diğerine verdiği tepkinin; diğeri ile ilişkisi belirli bir oranda devreye girse de tam anlamıyla diğerine bağlı değildir. Bu durumda sadece birine değil herkese o şekilde davranan birinin davranışlarına, tepkilerine, cümlelerine takılmak kişisel eziyete girer. Bu aslında hafızanın kötüye kullanımıdır. Zira hayatta hep olumsuz şeyler olmaz, oysa hatıraya kaydedilenler nedense hep olumsuz yaşantılardır.
Farklı çevrelerden, farklı bakış açılarına sahip değişik insanlarla zaman geçirmek kişiyi çok zenginleştiren, olgunlaştıran ve değiştiren bir süreçtir. “Takılma” özellikli hafızayı kötüye kullanımları azaltıcı etkin bir faktördür.
Konuları uzatmak ve fazla bireyselleştirmek bazen de “ene”nin kuvvetli oluşundan kaynaklanabilir. Bu da ayrıca bir kişisel eğitim gerektirebilir.
Ancak; takılma özellikli olumsuz düşünce tekrarları kişinin güncel hayatını etkileyecek oranda etkili ise ve bu sosyal ilişkilerini de etkiler boyutta ise bir uzman yardımına başvurmak uygun olur. Neye neden takıldığımızın bizle ilgili bir tarafı mutlaka vardır. Bunun çalışılması ve ilişkisel boyuttaki etkilerinin çözümlenmesi gerekebilir.
Sağlıcakla