Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ebeveynin duygusal ihmali çocukta travmaya yol açıyor”
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi ve Öğrenci Konseyi iş birliğiyle bu yıl ilki düzenlenen Travma Psikolojisi Kongresi, Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, 7 – 8 Mart tarihlerinde Merkez Yerleşke Kampüsünde başladı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ebevenynler davranışları ile çocukları arasındaki ilişkilerde mesafeli terk edişe ve böylece duygusal ihmal sonucu travmalara neden oluyor” diyerek önemli bir konuya dikkat çekti.
Üsküdar Üniversitesi, Travma Psikolojisi konusunda kongre düzenleyen ilk üniversite oldu. Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda düzenlenen kongrenin açılış konuşmalarını Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kongre Başkanı ve Üsküdar Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Mert Akcanbaş ile Öğrenci Konseyi Başkanı Büşra Özdoğan yaptı. Kongrenin ilk gününde Prof. Dr. Sinan Canan, Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, Nasuh Mahruki travmalar hakkında sunumlarını gerçekleştirdi. Dr. Öğr. Üyesi Mert Akcanbaş, başta Atatürk Havalimanındaki olmak üzere terör saldırılarının yarattığı travmalarla ilgili sunumunda dikkat çekici bilgiler paylaştı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Travma psikolojisine yeterince önem verilmiyor”
Kongrelerin bir konunun ve düşüncelerin geliştirilmesi için en doğru yer olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türkiye’de ilk kez Travma Pskikolojisi Kongresi gerçekleşiyor.Açıkçası gerçekleştirilmesi gecikmiş son derece önemli bir konu bu. Travma konusunun yeterince önemsenmediğini görüyorum. Amerika’da ise savaşlara katılıp ülkelerine geri dönebilen veteran askerler için hastaneler var. Girdikleri savaşlardan psikolojik olarak etkilenmiş, travmalar yaşamış ve alkol bağımlısı olmuş hasta askerler tedavi görüyor. Travmalar aslında ülkelerin siyasetini de etkilediği için çok önemli” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuğu ihmal etmek travmaya götürüyor”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocukluk çağı travmalarına dikkat çekerek şunları söyledi: “İnsanların çocukluk çağından gelen travmalarını tespit ve tedavi etmek için çeşitli uygulamalar yapıyoruz. Cinsel istismar, şiddet, yalnız bırakılma gibi travmaları var mı diye araştırıyoruz. Ensest çocukluk çağlarındaki büyük bir sorun olarak ortaya çıktı. Şunu gördük ki kız çocukları kendilerini ensest ilişkilerden ve cinsel istismarlardan korumak için aşırı kilo almayı ve bakımsız görünmeyi kendince bir çözüm olrak kabul ediyor ve uygulamaya çalışıyor. Bir diğer sorun ise ebeveynlerin farkında olmadan sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırken çocuklarına karşı mesafeli terk ediş uygulamaları. Anne evde işleriyle uğraşıyor ya da işten eve geldiklerinde yorgun oldukları ve dinlenmek istedikleri için çocuklarının eline tablet veya telefon veriyor. Aynı şey babalar için de geçerli. Çocukla yeteri kadar ilgilenmiyor ve sohbet etmiyorlar. Bu durum çocuğun kendini dışlanmış hissetmesine neden oluyor. Kulağa kötü gelse de kızmak, bağırmak bile bu davranıştan daha iyi. Duygusal ihmal olarak da adlandırdığımız bu durum sonucunda travma oluşuyor. Travmalara yönelik EMDR tedavisi uygulanmalıdır. Bu tedavide kişinin unuttuğu ama arada ortaya çıkıp stres yaratan travma sorunları çözülüyor. Cinsel istismar travmaları da bu yöntemle tedavi edilebiliyor. Travmayı gözardı etmemek yok saymamak gerek, burada yapılan çok hata var. Minyatürize etmek daha doğru.”
Dr. Öğr. Üyesi Mert Akcanbaş: “Ülkemizin daha çok travma uzmanına ihtiyacı vardır”
Coğrafyalar insanların kaderidir diyerek sözlerine başlayan Dr. Öğr. Üyesi Mert Akcanbaş, “Elazığ ve Malatya’yı etkileyen depremler, Van’da önce çığ faciası ve ardından gelen deprem olayları bu sözün ne kadar geçerli olduğunu gösteriyor. Ülkelere göre baktığımızda Amerika’da yetişkinlerin yüzde 63,6’sı, Kanada’da yüzde 9’u, İsveç’te yüzde 5,6’sı, Hollanda ve İngiltere’de ise yaklaşık yüzde 10’u travma sonrası stres bozukluğu göstermiştir. Adeta dikensiz gül bahçesi coğrafyalarında yaşayan bu ülkelerdeki oranları göz önüne aldığınızda ülkemizin ne vaziyette olduğunu gayet iyi anlayabilirsiniz. Kongremizde paylaşacağımız istatistikler acı ama daha gerçekçi oldu. Durum vahim, konu derindir ve ülkemizin daha çok travma uzmanına ihtiyacı vardır” dedi.
Akcanbaş: “Kadınlar travmalardan daha çok etkileniyor”
Akcanbaş, ülkemizde gerçekleştirilen terör saldırıları ve yarattığı travmalarla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Atatürk Havalimanı, Reina ve Taksim’deki terör saldırıları ile darbe girişimi esanasında şiddete maruz kalanlardan psikolojik destek alanlar bu travmayı atlattı. Dünyadaki genelindeki terör saldırılarını da ele aldığımızda gerçekleştiren kişilerin eğitim seviyesinin son derece düşük olduğunu görüyoruz. Havalimanlarının girişlerinde uygulanan güvenlik önlemleri çoğu zaman o bölgede bir yığılma ve yoğunluk oluşturuyor. İşte o anlar saldırıyı gerçekleştirmeye hazırlanan teröristler için uygun bir ortam sağlıyor. Havalimanı dışında güvenlik birimlerinin çoğaltılması daha caydırıcı olabilir. Bu saldırıları gerçekleştirenlerin hangi ülkelerden geldiklerini biliyoruz. Herkese aynı güvenlik önlemleri uygulanması doğru değil. Kadınlar terör saldırılarından daha çok etkileniyor.”
Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar: “Travmalar insanı yenileyebiliyor”
Travma Sonrası Büyüme konusu çerçevesinde sunum gerçekleştiren NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, “Acı çekmenin dönüştürücü gücü, bazı travmaların insanı yenileme gücü olabiliyor. Ancak görüyoruz ki insanlar kaza, ölüm, büyük sağlık problemleri gibi kontrol edemeyeceği durumlar için strese giriyor. Travmalar aynı zamanda insanlarda tehditlere karşı verilen duygusal tepkilere neden olurken kontrol kaybına, geleceğe dair güven duygusu kaybına ve olumsuz izlere neden oluyor. Yas sürecinde travma yaşayan kişilerin kayıp deneyimini tarif etmelerine yardımcı olmak, kendisinin kabul ettiği ve terapistle bağlantı kurduğu bir ortam oluşturmak psikoterapi olarak çevresindekilerin temel görevleri arasında yer alıyor” dedi.
Nasuh Mahruki: “Afet öncesinde önlem alarak hazırlık yapmalıyız”
1999 Marmara depreminde ilk müdahaleyi yaparak birçok insanı göçük altından kurtaran Nasuh Mahruki kongrede Afetler ve Travmalar konusunda değerlendirmelerde bulundu. Mahruki, “Afetler ve acil durumlar insanlar üzerinde stres, yoğun kaygı ve baskı yaratan son derece sıkıntılı durumlar. Eğer öncesinde neler yapabiliriz, ne durumdayız ve sonrasında başa çıkabilmek için neler yapacağız sorularına cevap bulup gerekli önlemleri alabilirsek afetlere karşı daha daha hazırlıklı oluruz. 99 depremi 45 saniye sürmüştü, insanlar ilk gün depremin 45 saniye daha fazla sürmesi halinde o an akıl sağlıklarını da yitirmiş olabileceklerini söylemişlerdi. Afetlerde alınacak önlemler Risk Yönetimi ve Kriz Yönetimi olarak ikiye ayrılıyor. Biz risk yönetiminde başarılı değiliz. Afetler meydana geldiğinde krizle başbaşa kalıp onu yönetmeye çalışıyoruz ama onda da yeterli olamıyoruz” dedi.
Nasuh Mahruki: “Deprem Türkiye’nin gerçeği”
Nasuh Mahruki, afetleri kader olarak değerlendirmek acıları azaltabilir ancak kalıcı çözümler bulmak gerekiyor diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’de nüfusun yüzde 95’i deprem bölgesinde yaşıyor. Japonlara baktığımızda en yıkıcı depremlerin olduğu bölgede yaşamalarına rağmen onlar hep hazırlıklı, az etkileniyorlar çünkü altyapı sistemlerini buna göre kurmuşlar. Tsunami duvarları olduğu için ondan da etkilenmiyorlar. Endonezya’daki depremde insanlar depremden çok tsunamiden etkilenmişti. İstanbul halkında geçtiğimiz Eylül ayındaki Silivri depreminden sonra büyük deprem beklentisi oluştu. Bilim insanları da sürekli konuşunca bu stres daha da arttı. Kuzey Anadolu fay hattının son kırıldığı yer Gölcük’tü. Şimdi ise İstanbul’un biraz güneyinde kırılması bekleniyor. Şehrin alt ve üst yapısı yeterli değil. 1999 depremi zamanında İstanbul’da 10 milyon insan yaşıyordu şimdi ise birkaç milyon Suriyeli ile bu rakam 20 milyona ulaşmış durumda. Depremden sonra internet çalışırsa çok işe yarayacaktır. Biz bölge dışından irtibat kurabileceğiniz birilerini belirlemenizi ve ona ulaşıp kendinizle ilgili bilgi paylaşmanızı öneriyoruz çünkü aynı şehirdeki yakınlarınıza ulaşmak muhtemelen mümkün olmayacaktır.”
Prof. Dr. Sinan Canan: “Herkesin normal olması doğaya aykırı”
“Travmanın Psikolojisi” başlıklı sunum gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Canan ise insan beyninde farklı merkez olduğunu belirterek şunları söyledi: “Sistem1 hızlı, bilinçsiz, otomatik, gündelik ve hataya açık niteliklere sahip. Sistem 2 ise yavaş fakat bilinçli, çabalayan ve hata oranı düşük. İnsan beyninde sistem 2 sadece problem varsa devreye giriyor ve az kullanılan bir bölüm. Anılar yoksa yaşam sürdürülebilir değildir. Travmalar olmasaydı, otizm, şizofreni, bipolar gibi rahatsızlıklar olmasaydı herkes normal olurdu ve inovasyon gerçekleşemezdi. Bu durumda insan varlığı tarih sahnesinden silinip giderdi.” Kongrenin ikinci gününde Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay “Haksız Tutukluluk Travması ve Beyin”, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman İrvan “Travmanın Medyada Temsili”, Klinik Psikolog Yasemin Ozan “İkincil Yaralanmalar ve İkincil Travma” ve son olarak Uzman Psikolog Mustafa Çetinkaya “Travma Perspektifinden Psikopataloji ve EMDR” başlıklı videolu vaka sunumunu gerçekleştirecek.