Girişimsel Radyoloji

Tümörü kuşatan tedavi: Girişimsel Radyoloji (Kemoembolizasyon)

Tıbbın hızla ilerleyen bir dalı olan Girişimsel radyoloji, radyolojinin tedavi edici bölümüdür. Girişimsel radyolojiyi dâhil olduğu bir grupla birlikte minimal invaziv cerrahi yöntemler grubunun içerisinde tanımlayan Anadolu Sağlık Merkezi Radyoloji Uzmanı Dr. Murat Dökdök “Bu tür tedaviler ya bir cerrahi alternatif oluyor, ya da cerrahinin yapılamadığı durumlarda hastaya tedavi yöntemleri olarak sunuluyor” dedi. Murat Dökdök Girişimsel Radyolojiye ilişkin güncel bilgiler paylaştı.

Girişimsel Radyoloji’de ilaç toplardamardan veriliyor ve 100 kat konsantrasyonda olduğu için tümör hücrelerini çok daha etkili bir şekilde öldürüyor

Girişimsel Radyoloji’de birçok yöntemimiz var ancak embolizasyondan genel olarak bahsedersek; embolizasyon damar içinden ilgili organa ulaşarak yapılan tedavileri içeriyor. Aslında embolizasyon damarın tıkanması anlamına geliyor. Damarı tıkıyoruz, hastalıklı damarları kapatıyoruz ama bu kadar basit değil, tümörlerde damarları tıkarken aynı zamanda tümörün içerisinde kemoterapötik ilacın normal sistemik yoldan, yani toplardamardan verildiğinin yaklaşık 100 katı yüksek konsantrasyonda tümörün içerisine hapsolmasını sağlıyoruz. Böylelikle kemoterapötik ilacı tümör yatağının içerisinde 100 katı konsantrasyonda tümör hücrelerini çok daha etkili şekilde öldürebiliyor ve diğer dolaşıma katılmadığı için, sadece tümör yatağının içine hapsolduğu için sistemik etkiler hastada minimum düzeyde oluyor. Sistemik etkiler; kemoterapiden sonra hastanın yaşadığı bulantı, kusma, sindirim sistemiyle, sinir sistemiyle ilgili bulgular ve saç dökülmeleri gibi yan etkiler bizim yaptığımız bu tedavilerde olmuyor ya da çok az oluyor. Tedavinin başarılı olmasında temel felsefe hastalara minimal zarar vermek ve doku bütünlüğünü minimal bozmak.

Kemoratapi ilacıyla yapılan embolizasyon yöntemi en sık karaciğerde uygulanıyor

Kemoterapi ilacıyla yapılan embolizasyona “kemoembolizasyon” diyoruz. Kemoembolizasyon yöntemini kanserli organlarda uyguluyoruz. Bu organların başında da karaciğer geliyor. Aslında bu yöntemi birçok organda kullanabilirsiniz ama şu anda bu tedavilerin etkilerinin en geniş kanıtlandığı organ karaciğer. Karaciğer tabii kanser hastalıklarında da en kritik organ. Çünkü karaciğer kanser hastalıklarının en sık sıçrama yaptığı bölge. Bu nedenle ileri dönemde kanserlerde en sık ölüm sebebi ve hastanın yaşam ömrünü belirleyen durum karaciğer metastazları oluyor. Bu nedenle biz  kemoembolizasyonu karaciğerin tümörleri için yapıyoruz. Sadece karaciğere sıçrayan metastazlar için değil, direkt karaciğerden kaynaklanan tümörler için de yapıyoruz.

Karaciğerde tümörün durumu cerrahiyi engelliyorsa kemoembolizasyon uygulanıyor

Tabii tıpta her zaman algoritimler, yani sıralamalar var. Bu sıralamalar hastanın en fazla fayda göreceği durumlar göz önüne alınarak yapılıyor. Karaciğerin kendi tümörlerinde karaciğerin kendi dokusundan kaynaklanan tümörlerde ve karaciğere metastaz yapan tümörlerde cerrahi çıkarma yapılabiliyorsa bu, hastanın ömrünü uzatıyor. Bu, bilmsel olarak da kanıtlanmış. Tabii bütün metastazlardan bahsetmiyorum. Burada özellikle bağırsak sisteminden kaynaklanan metastazlarda elimizde bu veri var. Diğer metastazların bazılarında da bu konudaki çalışmalar sonucunda ispat düzeyi arttıkça bu bilgiler de artıyor.

Karaciğer bizim yaptığımız işlemlerdeki mantığını cerrahi yöntemler gibi düşünebilirsiniz. Eğer karaciğerdeki tümörü çıkarmak hastanın hayatını uzatıyor ama tümörün boyutu, yerleşimi, tümörün durumu cerrahiyi engelliyorsa biz bu durumda kemoembolizasyonu devreye sokuyoruz. Bizim yaptığımız şey aslında cerrahi mantıkla örtüşüyor.

Kemoembolizasyon yaşam ömrünü yüzde 20 arttırıyor

Bir istatistik verirsek örneğin karaciğere metastaz yapan, bağırsak sisteminden kaynaklanan metastazlar için konuşacak olursak; bu hastaların hemen hemen yüzde 30’unda yani 3’te 1’inde hastalığın teşhis edildiği dönemde bir metastatik bulgu oluyor. Karaciğerdeki metastazların cerrahi olarak çıkarılması hasta ömrünü uzatıyor. Bunların hepsi yıllar içerisinde biriken istatistiki bilgilerden geliyor. Ancak hastaların yüzde 15-20’si karaciğerden cerrahi olarak metastazların çıkarılmasına uygun. Yani hastaların büyük bir çoğunluğu karaciğerinde metastaz çıkarılmasına uygun değil. Bu durumda bizim minimal cerrahi dediğimiz bir yöntem olan kemoembolizasyon devreye girebiliyor. Şu an onkolojide de devrimsel nitelikte, kemoterapi ilaçlarıyla büyük başarılar sağlanıyor. Ama genel olarak konuşmak gerekirse tedaviye kemoterapötik tedavilere dirençli hastalarda kemoembolizasyon yöntemi yaşam ömrünü yüzde 20 arttırıyor. Elimizdeki istatistikler böyle.

İşlem bir saat sürüyor

Bu işlem aslında anjiyografik bir işlem. Kasıktan anjiyografik yolla, bazen de koldan bir katater ile girilerek karaciğer damarlarına ulaşılıyor. Karaciğer damarlarına ulaştıktan sonra daha da küçük tüplerle karaciğeri besleyen damarlara ulaşıyoruz ve o damarların içerisine damarı tıkayıcı maddeler veriyoruz. Bu işlem hasta durumuna göre değişmekle birlikte yaklaşık bir saat sürüyor.

Etkileri kemoterapiye göre çok daha az

Bu işlemler ilk yapılmaya başladığında dünyada da böyleydi. Hastaları 2-3 gün yatırırdık hastaların işlemleri tolere edebilmeleri için. Daha sonra teknolojinin gelişmesiyle bu süreyi 1 güne indirdik. Embolizasyondan sonraki zamanda hasta ağrı, ateş, bulantı yaşayabiliyor. Bunlar ilk 24 saatte hızlı bir şekilde gelişiyor, belki 1 hafta-10 gün kadar hafif düzeyde grip benzeri bir halsizlik durumu devam ediyor. Ancak bu yan etkiler bir kemoterapi tedavisiyle karşılaştırıldığında çok daha az.

Bu tedaviyle kanser tedavilerinde başarı oranları artıyor

Bu tedaviyle kanser tedavilerinde başarı oranı da artıyor. Yöntem ve teknik gelişiyor, yeni ilaçlar çıkıyor. Bu da başarıyı arttırdığı gibi yöntemin diğer kemoterapötik ilaçlarla birlikte kullanılması ve diğer ilaçlarda olduğu gibi yeni teknik ve tedavilerin gelişmesiyle ilerliyor.

Embolizasyon yöntemine benzer başka bir embolizasyon yöntemi daha var. Yine damar yoluyla uygulanan bir yöntem. Buna da radyoembolizasyon diyoruz. Yani tümörün içerisine radyoterapötik ajan veriyoruz. Yani bir anlamda vücudun içinde “radyoterapi” uyguluyoruz. Vücudun içine girerek tümöre radyasyon partikülleri, yani radyasyon yayan küçük parçacıklar veriyoruz. Bu yöntemin dışarıdan verilen radyoterapiye göre faydası karaciğerin sadece sınırlı bir bölgesine girerek tümör içerisine uygulanıyor olması. Dışarıdan verilen ışınlar komşu dokulara da hasar verebiliyor. Biz damar içinden girip embolizasyon yöntemi uyguluyoruz, yani tümör yatağına radyasyon yayan partiküller aktarıyoruz.

Karaciğer kanseri dışında örneğin akciğer tümörlerinde de uygulanabilir. Böbrek tümörlerinde de yine embolizasyon aşırı kanamalı durumlarda yapılabiliyor.

Kanser hücreleri grip virüslerine benzediği için tedaviden sonra farklı bir formda çıkabiliyor

Tümör hücrelerini aslında virüslere benzetebiliriz. Grip gibi mesela. Her yıl grip salgınları oluyor. Bir virüs başka bir sene başka bir formda çıkıyor ve insanları hasta ediyor. Tümör hücreleri de böyle. İlk ortaya çıkan tümör hücreleri etrafa yayılırken biçim değiştirebiliyor. Hatta aynı dokunun içerisindeki tümör hücreleri zaman içerisinde farklı farklı genetik yapılara sahip olabiliyor. Bu da tedaviyi güçleştiren şeylerden bir tanesi.

Sağlık haberlerine hızlıca ulaşabilmek hem de destek olmak için Google News'te Sağlık News'e abone olun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir