SMA ve nadir hastalıkların tedavisi için yerli ilaç üretebiliriz
Üsküdar Üniversitesi tarafından son günlerde adı sıkça gündeme gelen SMA (Spinal Muskuler Atrofi) başta olmak üzere nadir görülen hastalıklar hakkında bilgilendirme yapmak amacıyla bir basın toplantısı düzenlendi. SMA’nın da aralarında bulunduğu nadir hastalıklar konusunda ülkemizde yerli çalışmalar yürütülmesinin önemine işaret eden Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Konuk, ülkemizin bu alanda önemli çalışmalar yapacak insan gücüne ve altyapıya sahip olduğunu belirterek Üsküdar Üniversitesi TRGENMER olarak bu alanda çalışmalara başlandığını söyledi.
SMA’nın nadir hastalıklar grubunda yer aldığını belirten Rektör Danışmanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay da “Dünyada 10 binde 1 sıklıkla görülüyor. Türkiye’de bu sıklığın biraz daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi de diğer bütün nadir hastalıklarda olduğu gibi ülkemizdeki akraba evlilikleridir. Bu hastalıkta da akraba evliliklerinin önemli bir etkisi var” dedi.
Üsküdar Üniversitesi TRGENMER olarak SMA başta olmak üzere nadir hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere milli ilaç konseptinde benzer ve ucuz ilaç üretmek amacıyla çalışmalara başladıklarını belirten Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan ise “Biz bu ilaçları daha katma değerli ve yerli olarak üreteceğimize inanıyoruz. Dolayısıyla biz nadir ve genetik hastalıklar üzerine AR-GE ve sonrasında ÜR-GE çalışması yapacak bir altyapının hazırlığını tamamladık” diye konuştu.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhsin Konuk, Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay ve Üsküdar Üniversitesi Transgenik Hücre Teknolojileri ve Epigenetik Uygulama ve Araştırma Merkezi (TRGENMER) Direktörü Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan’ın katıldığı basın toplantısı pandemi önlemleri kapsamında çevrimiçi olarak gerçekleşti.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Akraba evlilikleri SMA hastalığını tetikliyor”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, SMA tedavisinde kullanılan yöntemler hakkında bilgi verdi.
Spinal Muskuler Atrofi (SMA) hastalığının çizgili kasların gerektiği gibi çalışmaması, hareket kabiliyetinin olmaması ile karakterize bir hastalık olduğunu belirten Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Motor nöronlar dediğimiz bu kasları çalıştıran nöronların yeterli olmaması, yeterince faaliyet gösterememesi veya yeterince vücutta bulunamaması ile karakterize bir durum. Bunun sebebi de hareketlerin sağlanmasında kilit öneme sahip SMN1 dediğimiz çok önemli bir genin eksikliği veya mutasyona uğraması, doğru çalışmaması, işlevini yerine getirememesidir. Nadir hastalıklar grubunda yer alıyor. Dünyada 10 binde 1 sıklıkla görülüyor. Türkiye’de bu sıklığın biraz daha fazla olduğunu görüyoruz.
Bunun sebebi de diğer bütün nadir hastalıklarda olduğu gibi ülkemizde akraba evlilikleridir. Bu hastalıkta da akraba evliliklerinin önemli bir etkisi var” dedi.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “SMA Tip 1 çocukları olumsuz etkiliyor”
Diğer bütün nadir hastalıklarda olduğu gibi evlilikler öncesi yuva kurmadan önce bu genle ilgili problem olup olmadığının araştırılması ve saptanmasının önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Hastalık maalesef yıkıcı ve ölüme sebebiyet verici şekilde seyrediyor. Çeşitli alt tipleri var. Üzerinde en çok konuşulanlar tip 1, tip 2 ve tip 3. Tip 1 genellikle çocuklarda erken dönemde hızlı seyrediyor ve çocuğun hayatını kaybetmesine neden oluyor. Tip 2 ve tip 3 hastalar, iyi bir bakımla ve destekleyici başka tedavilerle hayat konforları artırılarak biraz daha uzun yaşayabiliyorlar. Bir de hiç konuşulmayan tip 0 var. Bu da bebeğin henüz anne karnındayken yaşam şansını elinden alan çok daha agresif seyirli bir SMA tipi” dedi.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Sağlık Bakanlığı tedaviye destek veriyor”
SMA hastalığının tedavi yöntemlerine de değinen Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bu hastalığa karşı tüm dünyada şu anda üç tane ilaç söz konusu. İlki Nusinersen Sodium dediğimiz ilaç. Ticari ismi ile değil de jenerik ismi ile bahsettiğimiz Nusinersen Sodium’un bir tedavi kürü 70 bin avro civarında. Bunlar pahalı tedaviler. Ancak bu ülkemizde bulunan bir ilaç. Üç ilaç içerisinde en eskisi ve Sağlık Bakanlığı tarafından da karşılanıyor. Bir kişi SMA tanısı almışsa ve bakanlığın sistemine kayıtlıysa o tedaviye Sağlık Bakanlığı ilacın ödemesini yaparak tedavinin alınması sağlanıyor. Başka bir ilaç firmasının ürettiği Risdiplam isimli bir ilaç var. O da hem Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi’nden hem de Avrupa İlaç Ajansı’ndan onay almış bir ilaç” dedi.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Değerlendirmeler ve bulgular yeterli değil”
Son zamanlarda gündeme gelen Onasomnogene Abeparvocec isimli ilaca ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Bu ilaç yeni ve doğrudan SMN1 genini hedefliyor. Bu ilaçla bir virüs içerisine ilgili geni verip vücuda gönderiyoruz. Doğrudan gen teknolojisiyle ilgili farmakolojik bir uygulamadan bahsediyoruz. Bunu geleceğin ilaç tedavisi gibi görebiliriz. Burada iki sorun var. İlacın tek bir dozu 2 milyon dolar gibi çok yüksek bir rakamla alınabiliyor. Maalesef ilaçla ilgili şu ana kadar çok az sayıda çalışma var. İlaçlara yarar ve zarar oranına bakarak, hastalığın yıkıcı seyri ve ölümcül olması göz önüne alındığında ilaçlara hızlı onay verilebiliyor. Yıkıcı ve ölümcül bir hastalık olduğu için hastalar ve hasta yakınları da bir umut içerisinde her yeni teknolojiyi mutlaka test etmek, denemek istiyorlar. Bu ilaçla ilgili tüm güvenilir kaynakları tarayıp baktığımızda bugüne kadar 60’a yakın makale olduğunu görüyoruz. O makalelerin de yarıdan fazlası sadece yorum ve değerlendirme çalışmaları şeklinde diyebiliriz” dedi.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “2 yaşını doldurmamış çocuklarda uygulanması şart”
SMA’nın nadir hastalık olduğu için hasta çocuk sayısının az sayıda olduğunu belirten Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Çok az sayıda kişide birtakım sonuçlar var. Tabii uzun vadede sonuçlarını görmemiz mümkün değil. Şu anda elimizde Türkiye’de uygulanmakta olan tedaviye göre üstünlüğü olup olmadığını ortaya koyacak yeterli veri de bulunmuyor. Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Bu ilacın kesinlikle 2 yaşını doldurmamış çocuklarda uygulanması gerekiyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bu ilaca o koşulla onay vermiş durumda. Diğer tipler olan tip 2 ve tip 3 üzerinde veya yaşı ilerlemiş olan hastalardaki etkilerini bilmiyoruz. O şekilde bir onay aldığına göre etkisiz kalma ihtimali de var” diye konuştu.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Hastalara riskler ve yararlar net şekilde belirtilmeli”
“Ayrıca bir başka kritik konu da Nusinersan tedavisine devam ederken bu ilacı alıp almamanın daha iyi veya daha kötü olacağı ile ilgili de elimizde herhangi bir bilimsel delil bulunmuyor” uyarısında bulunan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Dolayısıyla Türkiye’de bu ilaç üzerinde birtakım spekülasyonlar oldu. Ancak bu konuya soğukkanlı ve temkinli yaklaşmakta fayda var. Tabii ki hasta haklarını da göz ardı edemeyiz. İnsanlar tedavi olacağı hekimi seçme, tedaviyi kabul veya reddetme hakkına sahip olduğu gibi bu tarz yeni çıkmış teknolojileri risklerini göze alarak deneme hakkına da sahipler. Ancak burada düzgün bir aydınlatılmış onam yapılması, risklerin ve yararların çok net bir şekilde açıklanması gerekiyor. Bu tip hastaların mutlaka bir ölser kolsültasyonla seçilmesi, çocuk nöroloğundan genetik uzmanına kadar içinde bulunan bir kurul tarafından değerlendirilerek muayene edilmesi ve bu ilaca elverişli olup olmadıklarının saptanması sonucunda belki kullanılabilir” dedi.
Prof. Dr. Tayfun Uzbay, durumdan vazife çıkardıklarını belirterek Üsküdar Üniversitesi olarak SMA ve nadir hastalıkların tedavisi alanında çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
Prof. Dr. Muhsin Konuk: “Nadir hastalığa yakalanan kişilerin %50’si çocuk”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Moleküler Biyoloji ve Genetik (İngilizce) Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhsin Konuk, SMA hastalığının nadir hastalıklar arasında yer aldığını belirterek “Günümüzde yaklaşık olarak sekiz bin tane nadir hastalık tanımlanmış. Bu nadir hastalıkların da en az yüzde 80’i de genetik olarak anne-babadan çocuklara aktarılan özelliğe sahipler. Nadir hastalığa yakalanan insanların yüzde 50’si çocuklarda görülüyor. Bu çocukların da ortalama yüzde 30’u, 5 yaşına ulaşamadan hayatlarını kaybediyorlar. Bunun temel sebebi de nadir hastalıkların gerçek anlamda bir tedavilerinin olmaması, yani tamamının değil ama yüzde 95’inin neredeyse gerçek anlamda bir tedaviye sahip olmamasından kaynaklanıyor” dedi.
Prof. Dr. Muhsin Konuk: “Türkiye’de 16 kişiden bir tanesi nadir hastalıkla mücadele ediyor”
Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerdeki nadir hastalık kavramının, iki bin kişide bir ya da daha az sıklıkta görülen hastalıklara verilen isimler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Muhsin Konuk, “Türkiye’de yaklaşık olarak 16 kişiden bir tanesi, bir nadir hastalığa yönelik hayatını devam ettiriyor” dedi. Prof. Dr. Muhsin Konuk, nadir hastalıklarla ilgili farkındalık oluşturmak için 29 Şubat’ta bu günün özellikle anıldığını vurguladı.
Prof. Dr. Muhsin Konuk: “Üsküdar Üniversitesi olarak nadir hastalıklar üzerinde çalışan bir merkez kurduk”
Bu hastalıkları tedavisinin yanı sıra hastanın bakımı ve onun özel birtakım maliyetleri açısından toplumda da ciddi bir yara olduğunu belirten Prof. Dr. Muhsin Konuk, Üsküdar Üniversitesi olarak bu alanda üzerlerine düşen görevi yerine getirmek için çalışmalar yürütüldüğünü söyledi. Prof. Dr. Muhsin Konuk, şunları söyledi:
“Türkiye’de 16 kişiden birisi bir nadir hastalıkla hayatını devam ettiriyor eğer devam ettirebilirse. Dolayısıyla bunlara karşı da eğilmek, bu hastalıkların ortadan kaldırılması için de çalışmaların yapılması gerekiyor. Bu bağlamda biz Üsküdar üniversitesi olarak zaten davranış bilimleri ve sağlık üzerine odaklanmış ve o tema ile kurulmuş bir üniversite olarak da bu hastalıkların tedavisine yönelik olmak üzere bir merkez kurduk. Bu merkezde nadir hastalıkların genetik tedavilerinin çalışılmasına da başlanmak üzere diyebiliriz çünkü bütün altyapı şu an itibarıyla oluştu. Burada önemli olan ülkenin bu işin farkına varması. Üniversitelerin de en önemli görevlerinden bir tanesi, halkı doğru bir şekilde bilgilendirmesi, toplumu doğru bir bilgilendirmesi, elde ettiği birikimlerle beraber toplumu alıp iyi taraflara, güzel taraflara götürmesi. Toplumun sorunlarına çare bulması ki, günümüz itibarıyla genetik tedaviler, özellikle bu gen değişiminin geliştiği CRISPR-Cas9 sistemi ortaya çıkartıldıktan sonra, zaten bu teknolojiyi geliştiren bilim insanlarına bu yıl Nobel Ödülü verildi. Bu teknolojiyi çok iyi uygulayan bir ekibimiz var. Dolayısıyla günün teknolojisine uygun olarak da Üsküdar Üniversitesi içerisinde bu çalışmalara başlamak üzere olduğumuzu da kamuoyuna bildirmek üzere biz, bu toplantıyı da aslında yaptık.”
Prof. Dr. Muhsin Konuk: “2 milyon dolarlık ilaç fiyatına biz bir ilaç sistemini kurabiliriz”
Üsküdar Üniversitesi olarak bu altyapıyı kurduklarını ve bu altyapıya bağlı olarak da hastalıkların genetik tedavileri ve şu anda en revaçta olarak tedavi şekli bu tedavilerle ilgili çalışmalara başladıklarını belirten Prof. Dr. Muhsin Konuk, bu sıkıntıların yaşanmasının temelinde yetişmiş insan gücünün az olması olduğunu söyledi. Ülkemizin bu tedavileri geliştirecek altyapı ve insan gücünün olduğunu vurgulayarak “Özellikle bizim neslimiz, 90’dan sonra yurt dışına doktora yapmak için gönderilen arkadaşlarımızın neredeyse tamamına yakınının ülkemize geri dönmesi ve o yetişmiş insan gücünün önüne de birtakım imkânların sağlanması neticesinde biz çok kısa bir süre içerisinde, belki bir dozluk aşı fiyatına yani o iki milyon dolarlık ilaç fiyatına biz bir ilaç sistemini kurabiliriz ülkemizde. Bunu belirtmek istiyorum, çünkü bunu yapacak altyapımız ve bunu yapacak insan gücümüz çok şükür ki var. Halkımızı doğru bilgilendirelim ve elimizdeki altyapı ve insan beyin gücünü bir araya getirip bu işleri çözelim diye bir ön hazırlık olsun anlamıyla bunu arkadaşlarımıza duyurmak istedik” dedi.
Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan: “TRGENMER, SMA ve diğer nadir hastalıklar için genetik tedaviler üzerinde çalışıyor”
Üsküdar Üniversitesi Transgenik Hücre Teknolojileri ve Epigenetik Uygulama ve Araştırma Merkezi (TRGENMER) Direktörü Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan ise merkezde yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi. Üsküdar Üniversitesi olarak 8 bine varan nadir hastalıklar üzerine genetik tedaviler AR-GE çalışmasını yapmak üzere TRGENMER’i kurduklarını belirten Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan, 8 bin tane nadir hastalık var. Bunlar içerisinde en dikkat çekenlerin başında SMA hastalığını gündemimize aldık. Şu anda 15 kişilik bir ekibimiz var. Sadece SMA hastalığının genetik tedavileri üzerine AR-GE çalışmalarını planlıyoruz” dedi.
TRGENMER’in çalışmaları hakkında bilgi verdi
Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan, “Şu anda dünyanın en pahalı ilacı unvanına sahip ilacın mekanizmasına baktığımızda hastanın işlemeyen, çalışmayan SMN1 geninin yerine işleyebilen, çalışabilen bir kopyası bir vürüs ajanı ile birlikte direkt damara enjekte ediliyor ve bu enjeksiyon sonrasında bu SMN1 genini içeren virüs direkt SMA hastalığına sebep olan semptomların çıkmasına sebep olan motor nöron hücrelerinin içerisine girerek burada işleyen yani çalışan SMN1 genini hücrelerin içerisine entegre ediyor. Böylelikle özellikle konuşulan ilaca baktığımızda 2 yaş öncesi motor nöronların yavaş yavaş düzelmeye başladığı, hastanın herhangi bir yardım almadan yavaş yavaş nefes almaya başladığını görüyoruz. Biz de yaklaşık 4 farklı metot var. Şu anda iki metodumuz zaten benzer olarak onay alan ilaçların yaklaşımına benzer metotlar. Birisi virüs ajanları kullanarak SMN1 geninin kopyasını biz de motor nöronlara taşıyabilecek bir AR-GE çalışmasını başlattık” dedi.
TRGENMER olarak yürüttükleri çalışmaların ikincisine de değinen Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan, “Diğer taraftan ikinci ilacımız Antisense Oligonükleotid DNA isimli içeriğe sahip. Bu ise aslında genetik tedavi benzeri diyebileceğim bir ilaç yaklaşımı. Burada ise hedef küçük bir DNA molekülü var. Bu DNA molekülü yine motor nöronlar içerisine gidiyor. Ama bu kez bir kopya DNA kopya bir SMA1 geni yerine işlevini kaybetmiş ya da bozuk olan SMA1 geninin üzerine yapışarak bunu tekrar işlevsel olarak protein üretmesinin önünü açıyor. Tabii bu ilaç dünyanın en pahalı ilacı gibi ya da viral genetik tedavi gibi uzun süreli bir ilaç değil çünkü genomun ya da hücrenin içerisine kalıcı olarak bir gen ekspresyonu sağlamıyor. Bundan dolayı gerek ilk dozunda gerek takip eden dozunda her ne kadar fiyatı diğerine göre ucuz olsa da tekrarlı alınması gerekiyor. Biz de hem daha ucuz, toksisitesi yani sağlığa zararlı olma özelliği daha az olan ve pratik olarak üretilebilecek bu tedavinin yaklaşımına bakarak benzer yaklaşımları içeren DNA tabanlı aslında SMA ilaçlarının da AR-GE çalışmasını başlattık.
Diğer taraftan 2020 yılında Nobel Ödülünü CRSPR teknolojilerinin kazandığını biliyoruz. Bu alanda yıllardır çalışan bir bilim insanı olarak, şu an CRSPR teknolojilerini kullanan iki farklı ekibim var. Bu iki ekibimizin farklı yaklaşımlarıyla beraber SMA hastalığının tedavisinde bunu kullanabilir miyiz diye bir araştırma da başlattık. Bütün hedefimiz aslında bu teknolojiler diğer nadir hastalıklar için de geçerli ve uygulanabilecek tedaviler. Bu ilaçların maliyetlerinin bu kadar pahalı olmadığını bildiğimiz için milli ilaç konseptinde daha benzer ve ucuz olarak üretebilir miyiz diye AR-GE çalışmalarını TRGENMER Merkezi olarak başlattık. Bu bize ilk kez SMA hastalığı belki daha sonra diğer nadir hastalıklar ve genetik hastalıkların yerli olarak ilacının üretilebileceği ve aynı zamanda ailelerin daha hızlı ve ucuz şekilde bu genetik tedavilere ulaşabileceği bir ortam oluşturmaya çalışıyoruz.
TRGENMER Merkezimiz özellikle nadir hastalıklara yoğunlaşmış durumda. Aynı zamanda uluslararası bir genetik tedavi yarışmamız da var. RaDicHal isimli nadir ve genetik hastalıklarla ilgili tedavi yarışmamız. Üniversiteler arası gerçekleşiyor. Çünkü biz burada inanıyoruz ki üniversitedeki öğrencilerimiz gerek tıp okuyan gerek biyomühendislik ve genetik bölümü okuyan öğrencilerimiz bu tedavi yöntemlerini öğrenir ve AR-GE’sini geliştirebilecek düzeye gelirse biz bu ilaçları daha katma değerli ve yerli olarak üreteceğimize inanıyoruz. Dolayısıyla biz nadir ve genetik hastalıklar üzerine AR-GE ve sonrasında ÜR-GE çalışması yapacak bir altyapının hazırlığını tamamladık.”