Sezaryen mi? Normal doğum mu?
Gebe hastaların klasik sorusu günümüzün devlet sağlık politikasının en önemli gündem maddesi olan bu konu pek çok noktada hassasiyet oluşturmaktadır. Bu nedenle aktüel deki ilk yazımda bu konuya değinmek istedim . Amacım ahkam kesmek değildir. Normal doğumu da sezaryeni de dibine kadar yaşayan riskli gebeliklerin sevk edildiği tersiyer (son durak) bir merkezde çalışan bir Jinekolog olarak görüşlerimi paylaşmak istedim.
Bana sezaryen mi? Normal doğum mu diye soranlara verdiğim klasik cevap, herşey yolunda gidiyorsa normal doğum dünyanın en güzel mucizesidir. Doğumun sonlanmasıyla ağlayan bir bebeğin sesini duymak, annenin rahatlayarak bize teşekkür etmesi şahane bir histir, ama işler ters gidiyorsa doğum sürecinde bebeği ve anneyi tehlikeye sokacak terslikler varsa vaginal yoldan doğum doktor için de hasta için de hayatta başımıza gelebilecek en kötü kabustur, hiç kuşkunuz olmasın. Ustalık bu seremoniyi kabusa dönüştürmeden eylemi yönetmektir.
Doktor ve hasta arasına devletin girmesi endikasyonlara hükmetmesi açıklanabilir bir durum değildir. Bu konuya bir örnekle yaklaşmak isterim, Sezaryen doğumlarda ilk sıradaki sebeplerden biri iri bebekler (4000 gr ve üzeri) sebebiyle normal doğumun gerçekleştirilememesidir. Mısır şurubu kullanımının en yoğun olduğu ülkelerden biri olarak obezite ve gebelik şekerine etkisi nedeniyle bu kotaların zarar vermeyecek hale getirilmesi yasalarla desteklenmelidir. Normal doğumun özendirilmesi halkı bilinçlendirerek yapılmalıdır.
Dava dosyaları ve şikayetlerle uğraşan gecesi gündüzüne karışmış bir avuç hekim grubuna normal doğum yaptırması için baskı yapmak, hem bu meslekten vazgeçenleri artıracak hem de olası komplikasyonlarla doğum gibi tanrısal güzellikteki bir olayda kabusları artıracaktır.