Rahim ağzı kanseri (serviks) ve rahim ağzı kanser öncüsü hastalıklar!
Rahim ağzı kanseri rahim alt kısmında bulunan serviks (rahim ağzı) bölgesinden gelişen bir kanser türüdür.
Sıklıkla 60 yaş ve üzeri kadınlarda görülmekle beraber, son yıllarda erken yaşlarda görülme sıklığında artma mevcuttur.
Rahim ağzı kanseri olan hastalar genelde menopoz sonrası kanama şikayeti ile doktora başvurur. Daha az sıklıkla ilişki sonrası kanama ve vaginal akıntı ve ağrı şikayetleri izlenir.
Rahim Ağzı Kanseri ve Rahim Ağzı Kanseri Öncüsü Hastalıklar human papilloma virusu (HPV) denilen insan siğil virüsü tarafından oluşmaktadır. Bu virus % 95 cinsel ilişki ile bulaşmaktadır.
HPV tip 16 ve tip 18 rahim ağzı kanserlerine neden olan HPV virus tipleri arasından % 70’lik bir oranı oluşturur.
HPV tip 6 ve 11 dış genital bölgede siğil lezyonlarına neden olan viruslerdir ve kanser ile ilişkileri çok düşük seviyededir.
Cincel ilişki ile bulaşan bir virus olduğu için çok eşlilik en önemli risk faktörüdür. Ayrıca sigara içen kadınlarda daha fazla oranda görülmektedir.
Prezervatif kullanımı HPV virusu için koruyucu bir yöntem olsada, tam koruma sağlamayabilir.
Rahim ağzı kanserlerine neden olan ve rahim ağzı kanseri gelişmeden ortaya çıkan öncü rahim ağzı patolojilerinin erken tespiti hayat kurtarıcıdır. Bunların tespiti için kullanılan rahim ağzı smear testi (PAP Test) ilişkiye ilk başlama yaşından sonraki ilk 3 yıl içinde mutlaka alınmalıdır. Yada ilişki olmasa bile 21 yaşından sonra alınmasının geciktirilmesi pek önerilmez.
Smear testi her sene yapılmalıdır. 30 yaşından sonra son 3 senede alınan smear testi normal ise 2 senede bir yapılabilinir. .
PAP testi yapılan hastalarda % 40 oranında yalancı negatiflik oranları vardır. Yani rahim ağzında hastalık olan 10 bayandan sadece 6 tanesini tespit edebilmekte, 4 hastayı gözden kaçırabilmektedir.
HPV aşıları %90’lar civarında rahim Ağzı Kanserinden korunma sağlar ve 9 ila 26 yaş grubu arasındaki kadınlara yapılması önerilmektedir.
PAP testte ASCUS (Önemi bilinmeyen atipik squamöz hücreler) sonucu gelmesi durumunda 4 – 6 ay aralar ile sık smear takibi önerilmekte. Fakat bu hastalar tip 16 ve 18 gibi yüksek risk içeren virus taşıyorlar ise kolposkopik inceleme ile mutlaka rahim ağzı değerlendirilmeli ve şüpheli yerlerden biyopsi alınmalıdır.
PAP test sonucunda HGSIL (yüksek dereceli squamöz intraepitelial lezyon) denilen sonuç ile karşılaşılması durumunda. Hemen kolposkopi ve aynı seansta konizasyon denilen rahim ağzının bir kısmının çıkarılma işleminin yapılması önerilmektedir. HGSIL tedavi edilmez ise % 20 oranında kansere dönüşüm izlenir.
Rahim ağzı kanseri en sık (%80) skuamöz hücreli denilen kanser tipine, % 20 oranında ise adenokanser denilen tip şeklinde görülür.
Rahim ağzı kanserleri jinekolojik muayene ile evrelendirilir. Ayrıca MR ve tomografi evrelemede yardımcı yöntemlerdir.
Rahim ağzı kanseri sıklıkla lenf nodlarına yayılım göstererek ilerler.
Erken evre kanserlerde (Ia1) çocuk arzusu yok ise basit histerektomi (rahim alma ameliyatı) önerilen tedavi şeklidir.
Daha ileri evrelerde histerektomi ile beraber mutlaka pelvik bölgedeki lenf bezleride alınmalıdır. Bu tür ameliyatların hepsi LAPAROSKOPİK denilen kapalı yöntem ile gerçekleştirilebilinir.
Bazı hastalarda cerrahi sonrası radyoterapi gerekebilir.
Bazı hastalarda ise cerrahi öncesi kemoterapi ile beraber radyoterapi uygulanabilinir.
Rahimi alınan bir hastada tesadüfi olarak rahim ağzı kanseri tespit edilmiş ise bu hastalar tekrar ameliyat olmalı ve bu ameliyatta lenf bezleri ve rahim etrafındaki bağlar temizlenmelidir.
Rahim ağzı çok katlı yassı epitelyum denilen ve teorik olarak 3 bölüme ayrılan bir katmandan oluşur. Bu epitelde bulunan hücrelerdeki yapısal olarak şekil bozuklukları ve hücre yapısındaki çekirdekteki anormal şekillerin oluşması durumuna displazi terimi adı verilir. Bu etki HPV virüsü tarafından oluşturulur.
Displazi eğer en alt tabakada bulunuyor ise CIN 1 (servikal intraepitelial neoplazi), orta tabakada bulunuyor ise CIN II, en üst tabakaya ilerlemiş ise CIN III (carcinoma insitu) denir ve en tehlikelisi CIN III’ dür. CIN III eğer tedavi edilmez ise % 20 – 30 olasılıkla kansere ilerler. CIN’ler kanser değil kanser öncüsü lezyonlardır.