Prolaktin, beyinde yer alan hipofiz bezi tarafından salgılanan bir tür hormondur. Kadınlarda hamilelik süresince meme bezlerinin gelişimini ve doğumdan sonra süt üretimini sağlayan hormondur. Bu yüzden prolaktin halk arasında süt hormonu olarak da bilinir. Erkeklerde ise prolaktin seviyesinin yükselmesi, testosteron seviyesinin düşmesi, cinsel isteksizlik, sperm kalitesinin düşmesi ve hatta infertilite yani kısırlık gibi sonuçlara yol açar.
Kanda prolaktin yüksekliğinin en önemli belirtisi meme başından kendiliğinden veya sıkmayla süt gelmesidir. Buna galaktore adı verilir. Bu bulguya nadiren erkeklerde de rastlanabilir. Artmış prolaktin seviyesi kadın ve erkeklerde özellikle üreme sistemi üzerinde olumsuz etkiler gösterir. En önemli etkilerinden birisi kısırlıktır. Yüksek prolaktin seviyeleri üreme ile ilgili hormonal sistemi beyin düzeyinde etkiler. Bunun sonucu olarak östrojen düzeyleri düşer ve adet düzensizliği, yumurtlama sıklığında azalma, vajinal kuruluk meydana gelir. Erkeklerde ise cinsel işlev bozuklukları, memelerde büyüme, sperm sayısındaki azalmaya bağlı olarak kısırlık ve cinsel isteksizlik görülebilir.
En yaygın hipofiz tümörü prolaktin salgılayan tümörlerdir. Her iki cinste de görülmesine karşın kadınlarda daha sık rastlanmaktadır. Gebelik, emzirme, bazı ilaçlar, tiroit bezi yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi durumlarda da prolaktin seviyesi yükselir. Ancak prolaktinomalarda rastlanan prolaktin yüksekliği diğerlerine göre oldukça yüksektir. (genellikle 200 mg /ml’nin üzerindedir)
Hiperprolaktinemi, genellikle uykudan kalktıktan en az 2 saat sonra veya günün herhangi bir saatinde bakılan PRL düzeyinin erkeklerde 20 ng/mL ve kadınlarda 25 ng/mL’nin üzerinde bulunmasıdır. Oligomenore (adette azalma), amenore (adetten kesilme görmeme) veya galaktoresi (meme uçlarından süt gelmesi) olan kadınlarda ve impotans, libido kaybı gibi hipogonadal semptomları veya infertilite (kısırlık) öyküsü olan erkeklerde serum PRL düzeylerine mutlaka bakılmalıdır. Kadınlarda hiperprolaktinemi ayırıcı tanısına gebelik dışlanarak başlanmalıdır. Ardından ilaç kullanımı (özellikle antipsikotik, antideprasan ve trankilizanlar) sorgulanmalı ve primer hipotiroidi, karaciğer ve böbrek fonksiyonları değerlendirilmelidir. Bu nedenler dışlandıktan sonra prolaktinoma araştırılmalı ve hipotalamik/hipofizer bölge radyolojik olarak görüntülenmelidir. Bütün bu bildirilen hiperprolaktinemi nedenleri dışında, PRL-reseptör (PRLR) geninde heterozigot germline mutasyona bağlı “ailesel hiperprolaktinemi” de tanımlanmıştır. Dikkatli sorgulanan aile öyküsü bu kişilerin ayırıcı tanısında yol gösterici olabilir.
Prolaktinoma hipofizin laktotrop hücrelerinden kaynaklanan ve aşırı PRL sekresyonuna neden olan bir adenomdur. Fonksiyonel hipofiz adenomaları arasında en sık (yüzde 40) görülenidir. İnsidansı milyonda 27, prevalansı milyonda 500’dür. Kadınlarda genellikle mikroprolaktinoma, erkeklerde ise makroprolaktinoma şeklinde saptanır. Çoğunlukla benign (iyi huylu) olmalarına karşın nadiren çevre dokulara yayılan ve tedaviye rağmen yayılıma devam eden invaziv tipleri de vardır. Prolaktin yüksekse kabaca kadın ve erkekte şu belirtiler vardır:
KADIN: Amenore/oligomenore, galaktore, infertilite, seksüel disfonksiyon, vaginal kuruluk, kilo artışı, hirsutizm, osteopeni/osteoporoz, adenoma ait bası bulguları.
ERKEK: İmpotans, galaktore (Nadir), infertilite, libido kaybı, güçsüzlük, jinekomasti, osteopeni/osteoporoz, adenoma ait bası bulguları.
Tipik antipsikotik (fenotiazinler, butirofenonlar),(depresyon ilaçları) ilaçlara bağlı olduğu düşünülen hiperprolaktinemide 3 gün ilaç kesilip PRL düzeyi tekrar ölçülmelidir. Hastalarda ilk tedavi seçeneği dopamin agonistleri (DA) ile medikaldir. Medikal tedavi tümör çapı, gonad fonksiyonları ve fertilite isteğine göre düzenlenir. Ülkemizde başta kabergolin (CAB) olmak üzere bromokriptin (BRC) de kullanılan DA’leridir. CAB kullanım kolaylığı, etkinliğinin daha fazla ve yan etkilerinin daha az olması nedeniyle ilk tercih edilendir. Pergolid kapak hastalıklarına neden olması sebebiyle Amerika’da (2007) kullanımdan kaldırılmıştır. Kinagolid ise CAB kadar etkilidir. Tedaviden beklenenler tümör boyutunun küçülmesi, varsa bası bulgularının ortadan kalkması, gonadal fonksiyonların düzelmesi, fertilitenin sağlanması ve korunması, galaktorenin düzelmesi, kemik kaybının önlenmesidir.
Medikal tedavi ile PRL düzeyi günler içinde düşmeye başlar ancak normale gelmesi birkaç ay sürebilir, tümöral küçülme de haftalar içerisinde olur. Medikal tedaviye yanıtlar oldukça iyidir ve başarı oranları CAB ile yüzde 80-90, BRC ile yüzde 70-80 oranlarındadır.
Ayrıntılı muayene, laboratuvar testleri, hipofiz bezinde MRG ile tümörün gösterilmesi ve gerektiğinde görme alanı ölçümleri gibi farklı yöntemlerle prolaktinoma tanısı konulur. Diğer hipofiz tümörlerine göre tanı daha kolaydır. Tedavide temel amaç prolaktin düzeylerini düşürmek ve tümör kitlesini küçülterek şikayetlerin ortadan kaldırılmasıdır. Prolaktinoma da ilk tedavi yaklaşımı ilaç tedavisidir. İlaç tedavisi ile vakaların büyük çoğunluğunda prolaktin normal düzeyine iner ve tümör dokusu küçülür hatta kaybolabilir. Nadir de olsa cerrahi ve ışın tedavisi gerekebilir.
Özet: Kanda prolaktin hormonu yükselmesi kısırlıktan, cinsel impotanstan, adet görememe, beyin tümörü (hipofiz tümörü prolaktinoma) gibi birçok ciddi problemle karşımıza çıkabilir. Kesinlikle ihmal edilmemeli erken teşhis edilirse ilaç tedavisiyle düzeltilebilir bir durumdur.
iletişim ; op.dr.meliherol@hotmail.com