Ahlaki akıl kavramının çok eski çağlardan bu yana felsefe, sosyoloji ve psikoloji gibi pek çok alanın konusu olduğunu belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ahlaki normların toplumsal düzeni sağlamada çok büyük rolü olduğunu söyledi. En üst seviyedeki akıl yürütmede yüksek değerlerin gözetildiğini kaydeden Tarhan, “Bu akıl yürütmede kişi, merhamet ve saygı gibi değerleri benimser, kendi içgüdülerine direnç gösterir, hoşuna gideni değil de doğru olanı yapar.”dedi. Prof. Dr. Tarhan, ahlaki normlardaki en üst normun, insanın içerisindeki vicdani normlar olduğunu kaydetti.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ahlaki akıl yürütme değerlendirmelerde bulundu.
Ahlaki akıl yürütme kavramının Ortaçağ’dan beri Avrupa’da çok konuşulan bir konu olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, daha sonra bu kavramın bütün felsefenin ana konularından bir tanesi olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tarhan, psikiyatride de, psikolojide de ruh sağlığının kişilik teorilerinin temelini oluştururken ahlak kavramının önemine işaret etti.
Modernizm kendi ahlaki normlarını oluşturmaya çalışmasına rağmen henüz kendi ahlaki normlarını oluşturamadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Avrupa’daki ilk yüksek ses bir Fransız felsefeciden geliyor ve ‘Adaletin olmadığı yerde ahlak yoktur.’ diyor. Adalet, muhakeme demek. Muhakeme, yargı ve akıl yürütme demek. Bunu 1550’lerde yaşayan biri söylüyor. Onu daha fazla etkileyen şey Endülüs Emevileri’nin devlet gelenekleri ve ahlak düzeni oluyor. İspanya’nın Toledo şehrinde Endülüs Emevileri’nden kalma eserler incelendiği zaman devlet düzeni oluşturmadan önce bir ahlak düzenleri olduğu anlaşılıyor. Ahlakın adalet üzerine kurulduğu, bundan sapılmasıyla beraber Endülüs Emevileri’nin dağıldığına ilişkin bir kanaate varılıyor.”dedi.
Avrupa’da ciddi kilise baskısının yaşandığı, yüzyıl savaşlarının olduğu dönemde Avrupalı düşünürlerin birşeylerin düzelmesi için ne yapılabileceğini araştırırken adaletin önemli olduğunu anladıklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Burada adalet ve ahlak arasındaki ilişki anlaşılıyor. Ahlaki akıl yürütmenin olması gerektiği noktasına geliniyor ve burada da püriten ahlak ortaya çıkıyor. Yani buna Protestan ahlak da deniliyor. Kapitalizmi doğuran ahlak olarak kabul ediliyor. Dini gerekçelerle dürüst olmak, adil olmak, çalışkan olmak, iyilik yapmak dini gerekçelerle diye başlayan Protestan ahlakın özü budur.”dedi.
Protestan ahlakı, ahlaki akıl yürütmeden doğuyor
Protestan ahlak kavramınım Martin Luther King tarafından başlatıldığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Martin Luther King, kiliseye karşı çıkıyor. Kilise cennetten arsa satıyor, ciddi ciddi büyük paralar kazanmışlar. İnsanlar da saf saf alıyorlar. Martin Luther King, bir gün mahkemeye gidiyor. “Bütün cehennemi ben satın aldım, cehennemde boş yer yok. Hiç kimse boşuna cennet arsası aramasın.” diyor. Bu bir ahlaki akıl yürütmedir. “Cehennemin bütün arsalarını ben aldım. Cennette kimsenin arsa satması artık gerek yok, kimse cehenneme gitmeyecek’ diyerek onların hayal ürünü olan teorilerini çürütüyor. Bunun üzerine zaten kilise baskısından bıkmış olan Protestan ahlakı Kuzey Avrupa’da hızla yayılıyor. Ortaçağ aslında ahlaki normları arama dönemidir.” dedi.
Akıl yürütmeyle tamamlanmayan sorunlar beyni yoruyor
Evrensel akılla ilgili filozofların da çeşitli normlar geliştirdiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Alman filozof Imanuel Kant, evrensel ahlakla ilgili normlar geliştirmiş. Mesela bütün dinlerin kabul ettiği, bütün ahlakçıların kabul ettiği ‘Kendine davranılmasını istediğin gibi davran’ sözü yani ‘Ahlakı bu kelimelerle özetleyebiliriz’ diyor. Fakat bakıyoruz insanların büyük çoğunluğu hep farklı davranıyorlar. Ahlaki açıdan neden bu kadar çok farklılık ve çeşitlilik var? Bu çeşitliliği gidermek için ahlaki akıl yürütme ile insanların ahlaka inanması gerekiyor. Aklına uygun hale getirmesi gerekiyor. İnsanın beyninin ve zihninin bir çalışma sistemi var. Bir konuyu alıp bir mantıksal çerçeveye oturtmadığı zaman o bilgiyi kalıcı bilgi haline getiremiyor. Çözülmemiş bir travmayı mantıksal bir çerçeveye oturttuğu zaman o çözülmüş bir travma haline geliyor. Mantıksal bir çerçeveye oturtmadığı zaman beyin müthiş yoruluyor. Birçok ruhsal hastalık bu şekilde ortaya çıkıyor. Bilgisayarda arka tarafta açık dosyalar olursa nasıl bilgisayar yavaşlarsa insan da akıl yürütme ile tamamlanmamış sorunlar beyinde biriktiği zaman beyin müthiş yoruluyor.”diye konuştu.
Akıl yürütme ve muhakeme etmenin beynin ön bölgesinin fonksiyonu olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Canlılar içerisinde beynin ön bölgesi en büyük olan varlık insandır. Beynimizin ön bölgesi, frontal lob olmasa medeniyet olmazdı. Biz yemek, içmek, üremek peşinde koşan insanlar olurduk. Ahlaki karar vermede akıl yürütme yöntemleri çok önemli işe yarıyor.”dedi.
Ahlaki normların toplumsal düzeni sağlamada çok büyük rolü olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Örneğin yalan söylemek uygun ve doğru bir davranış değildir. Ahlak, doğru yanlış kararlarını verir. Herkesin yalan söylediği bir dünyada bir düzen sağlanır mı? Orada sağlıklı yaşamak mümkün olur mu? Bir kasabada yaşıyorsun herkes yalan söylüyor. Orada çok zor bir hayat olur. Normların olmadığı bir toplumda düzen sağlamak mümkün olamaz.” dedi.
Niyet, bilimsel kategori olarak ele alınıyor…
Beyindeki ayna nöronların zihin teorisi yaptığını, bu durumun da ahlakın niyet boyutunu ortaya çıkardığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şu anda niyetin nörobilimini ortaya çıkarttı. Niyetlenmiş davranışla, niyetlenmemiş davranışın önemini ortaya çıkarttı. Şuana kadar ahlak teorisi yazanların hiçbiri niyetin bu kadar üzerinde durmadılar ama ahlakta hep böyle dışa vuran davranış üzerinde durdular. Kişinin düşüncelerinin üzerinde durdular. Eylemler üzerinde durdular. Duygular bilimdışı kabul ediliyordu. Nörobilim bu duyguları bilimsel bir kategori olarak ele aldı. Şimdi niyet, bilimsel kategori olarak ele alınıyor.” dedi.
Bir insanın bir şey yapmaya niyetlendiği zaman beyinde hemen onunla ilgili aksiyon potansiyeli ortaya çıktığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Eğer olumlu bir şeyse P300 dalgası başlıyor eğer olumsuz bir şeyse PN50 dalgası başlıyor. Yani negatif dalga korkuyla, tehditle ilgili dalga olduğu için 6 milisaniye sonra başlıyor. Düşünün beynimiz korku öncelikli, tehdit öncelikli çalışıyor ama pozitif bir olaya 300 milisaniyede tepki veriyor beyin. Bütün bunlar da niyetlenmiş davranışın zihinsel bir eylem olduğunu, kişinin buna bir korku gibi ani tepkisi olmadığını, tasarlanmış olduğunu ve beynin işlemden sonra pozitif dalgaya geçtiğini gösteriyor. Beynimizin üzerinde bir zihin var, bu onunla ilgili. Şu anda bütün çalışmalar da zaten bilinç çalışmaları ile ilgili. Dünyada yeni bilim alanı olarak post materyalist bilim adı altında çalışmalar yürütülüyor. Bu konuda da Arizona ve Kolombiya üniversiteleri manifestosunu yayınladılar.” dedi.
Ahlaki akıl yürütmede Heinz’nin hikayesi
Ahlaki akıl yürütmeyle ilgili Lawrence Kohlberg’in meşhur bir Heinz deneyi olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Orada her yaştaki insana küçük bir hikâye anlatır. Heinz isimli kişinin eşi ağır hasta ve ölmek üzere. Yaşadıkları küçük kasabada bir eczacı var. Eczacı hastalıkla ilgili ilacı üretmiş ve 2 bin dolara satıyor. Hasta kadının kocası Heinz, borç para alabileceği herkese gidiyor. Tanıdık ve arkadaşlarından bin dolar topluyor. Heinz, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra ödemesine izin vermesini istiyor ancak eczacı kabul etmiyor. Heinz çaresiz bir durumda gece gidip eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalıyor. Heinz’nin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız diye soruyor. ‘Şimdi bu durumda ahlaki olan hangisi? İlacı çalar mıydı? Karısını sevmeseydi ilacı çalar mıydı? Ölecek kişi yabancı olsa aynısını yapar mıydı?’Burada soruların cevabına göre kişinin ahlaki gelişmişlik seviyesine bakılıyor.”dedi.
Bu hikayenin ikinci bölümünde ise Brown isimli bir polis memurunun olduğunu, adamı tanıyan Brown’ın gazetelerde çıkan soygunla ilgili haberleri okuduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Brown, adamı gece yarısı eczaneden hızla uzaklaşırken görmüştür ve ihbar edip etmemekle ilgili bir tereddüt yaşamaktadır. ‘Brown’ın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?’ diye soruluyor. Brown haber versin mi, vermesin mi? Ne yapsın? Burada ahlaki durum nerededir diye sorular soruyor. Bu güzel bir metafordur.”diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu hikayelere verilen cevaplarla ahlaki gelişim teorisini ortaya atan Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisinin üç ana evre ve her evrenin alt iki evresi olmak üzere toplam altı evreden oluştuğunu söyledi.
Çocuk seviyesindeki ahlak eğitiminin korku ve itaate dayalı olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Birinci seviye ahlak eğitiminde ceza ve itaat vardır. Buna somut değerlere göre ahlaki akıl yürütme diyoruz. Sonuçları düşünür görüneni dikkate alır. Mesela camı kırarsa suçtur ve cezalanırsın diye anlatılır. Çocuk aklı böyle durumlarda varsayım üreterek, seçenek üreterek hareket etmez. Soyut değerlere göre düşünen, ahlaki akıl yürütme ortalama bir insanın akıl yürütmesidir.” dedi.
Ahlaki akıl yürütme soyut değerlere göre de yapılır…
Ahlaki akıl yürütmenin başka bir aşamasının soyut değerlere göre olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Burada kişi kendini başkasının yerine koyabilir. Bütün dinlerin ortak öğretisi olduğu gibi, sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma gibi temel ve evrensel bir ahlak kuralı. Kendini başkasının yerine koyar, sorumluluk bilinci vardır, sosyal ihtiyacı vardır, geleceği için çile çekme kavramı gelişmiştir. Kişi sadece bugünü düşünmez, geleceği düşünerek zorluklara katlanır. Örneğin bir öğrenci ‘Bu sınava hazırlanmam lazım. Bu dersi vermek için şimdi ders çalışmalıyım’ diye soyut değerleri düşünür.” dedi.
Kişi hoşuna gideni değil, doğru olanı yapar
En üst seviyedeki akıl yürütmede ise yüksek değerlerin düşünüldüğünü kaydeden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu akıl yürütmede niyet ve halkçı olma dikkate alınır. Kişi, merhamet ve saygı gibi değerleri benimser, kendi içgüdülerine direnç gösterir, hoşuna gideni değil de doğru olanı yapar. En büyük tarafsızlığı kendine karşı yapar. En büyük kontrolü iç kontrol olarak yapar. İç kontrolü gelişmiştir. Gizliden kötülük yapmaz. O içselleştirmiştir artık otomatik yapıyordur normları. Acıyı hafifletmeyi sever mesela, iyiliği besler, karşılıksız iyilik yapmayı, rastgele iyilik yapmayı sever, kötülüğü engeller, fedakâr olabilir, sadece kendisi için değil başkası için de çile ve külfete katlanabilir. Ülkesi için, vatanı için, evrensel değerleri için… Ahlaki normlardaki en üst norm, insanın içerisindeki vicdani normlardır. Kanunlarla devletin bazı toplumsal menfaatleri korunuyor ama içsel vicdanla da, ahlaki normla da kişinin vicdani sorumluluk duygusu gelişiyor. Ahlaki normların en yüksek noktasında vicdani normlara ve görünmeyene hesap verme duygusuna sahip olunması gerekmektedir.” dedi.