Preimplantasyon genetik tanı
Tüp Bebek uygulamaları ile genetik teknolojinin bağdaştırılmasının çok uzun bir geçmişi yoktur. İlk defa 1990’lı yılların başında cinsiyet üzerinden geçiş gösteren hastalıkların engellenmesi amacı ile embriyonun seksinin belirlenmesi ile başlayan ve genel anlamda preimplantasyon genetik olarak adlandırılan uygulamalar son derece hızlı bir gelişme göstermiş ve bugün artık tek gen hastalıklarının ve doku antijenlerinin embryo düzeyinde tanısına olanak vermektedir. Preimplantasyon genetik uygulamaları ikiye ayrılır.
Bunlardan ilki ve en çok kullanılanı preimplantasyon genetik tarama (preimplantation genetic screening-PGS) adı verilen ve kromozomların yapısal ve sayısal bozukluklarını ortaya koymak amacı ile kullanılan uygulamalardır. Preimplantasyon genetik tarama FISH (flourescent in-situ hybridization) adı verilen bir teknoloji kullanılarak yapılır. Floresan mikroskobu altında değişik renk yansımaları veren problar ile eşleştirilen kromozomlardan normal veya anormal yapı ve sayıda olanları görülebilir. Örneğin Down sendromu adı verilen ve doğuştan geri zekâlılığın en fazla görülen nedeni olan hastalık 21. kromozomdan iki yerine üç tane olması ile ortaya çıkar. FISH yapıldığı zaman 21. kromozoma bağlanan 3 tane prob görülecektir. Down sendromu tanısı almış olan embriyo böylece rahim içine yerleştirilmeyecektir.
PGS’nin belli başlı 3 kullanım alanı vardır. Bunlar ileri bayan yaşı (38 yaş sonrası), mükerrer düşük öyküsü varlığı (3 veya daha fazla düşük) ve mükerrer tüp bebek başarısızlığı (3 veya daha fazla tüp bebek uygulamasında toplam 10 embriyo transferine rağmen hiç gebelik olmaması) olgularıdır. Yalnız, PGS, güncel hali ile bu 3 durumda da eve canlı bebekle gitme oranını arttırmamaktadır. Bu güncel hali ile başarısızlığın nedeni, 1) mevcut teknoloji ile ancak kısıtlı sayıda kromozomların değerlendirilmesi, 2) FISH metodunun yalancı-negatif ve yalancı-pozitif netice vermesi; 3) embriyo biopsisinin embriyoya zarar verebilme potansiyeli. Hatta yakın zamanda yapılan bir Hollanda çalışmasında, ileri bayan yaşı nedeni ile PGS uygulmasında, PGS kolunda, PGS yapılmayanlara göre gebelik oranı daha düşük bulunmuştur. Biz Merkezimizde, ancak, bay veya bayan kromozom tetkikinde yapısal veya sayısal kromozom problemi olan olgularda PGD yapmaktayız. PGS ise tercih etmemekteyiz.
Preimplantasyon genetik tanı (PGT) ise varlığı bilinen ve tek gen üzerinden geçiş gösteren hastalıkların tanınması esasına dayanır. PCR adı verilen değişik bir teknoloji ile hastalığa neden olan gendeki değişiklik embriyo düzeyinde saptanarak sağlıksız embriyolar transfer edilmez. PGT ile tanı konabilen tek gen hastalıklarının sayısında her geçen gün artış olmaktadır. Özellikle ülkemizi ilgilendiren sık görülen tek gen hastalıklarından talassemi yani Akdeniz anemisi PGT uygulamaları içinde en fazla yer bulanıdır. Talassemi dışında orak hücreli anemi, Tay Sachs hastalığı, Frajil X sendromu ve bunlar gibi pek çok tek gen hastalığının tanısı PGT ile mümkün olmaktadır. PGT ile ayrıca hastalıklı çocuğu olan çiftlerde bu çocuk için kemik iliği veya kordon kanından alınan kök hücreler ile transplantasyon yapılması amacı ile doku uyumlu kardeş yapılabilmektedir. Bu şekilde çift hem sağlıklı bir çocuğa sahip olabilmekte hem de hastalıklı çocukları için kök hücre nakli yaptırabilmektedir.
Genetik mühendislik alanındaki hızlı ilerlemeler ile hatalı genlerin tamiri de çok uzak olmayan bir gelecekte mümkün olacaktır. Embriyo düzeyinde tüm genetik yapının belirlenmesi ve hastalıklı genlerin değiştirilmesi bugün bir kurgu bilim gibi görünse de gelecekte bunların gerçekleşme olasılığı yüksek görünmektedir. Bu uygulamaların tabiî ki göz ardı edilemeyecek bir etik boyutu da vardır. Etik boyutlarının dikkatli bir şekilde irdelenmesi bu nedenle çok önemlidir.