Kişiliğin oluşumundaki en temel ve kök kavramlardan biri ‘özdeşim’dir.
Her birimizin bazı özellikleri belirtilirken; “aynı babası gibi bu işi yapıyor, insanlara aynı annesinin davrandığı gibi davranıyor” şeklinde ifadeler kullanıldığını sık sık duymuşuzdur. Bu ifadelerin arka planına baktığımızda çocuğun kendi ayrı oluşunun farkına varmaya başladığı erken çocukluk evrelerindeki ebeveynle özdeşim kurmaların rolünü çok açık bir şekilde görürüz:
Belirsizlik, terk edilmişlik ve yokluk hissi, çocuk için son derece zor olmakla beraber her çocuğun muhakkak bir nebzede olsa yaşayacağı ve yaşaması gereken temel hislerdendir. Çocuk bu duygularla baş edebilmek için belli referans noktaları oluşturmak zorundadır. Yani bu dünyada var olduğunu hissedebilmeli ve bu referans noktalarını merkeze alarak gerçek hayatta ‘yok olmadığını’ -yaşadığını- deneyimleyebilmelidir.
Daha kendi benliğinin farkına varmadığı daha ilkel bir düzeyde çocuğun temel referans noktası anne (ya da farklı bir bakımveren) dir. Devamlı annenin tanıdık kokusunu koklar, onun sesini duyar ve ona dokunur. Bu merkezle olan temasında dünyada ‘var’dır, belirsizlik yoktur.
Daha sonraki evrelerde çocuk özerk gelişimine bağlı olarak anne ile ayrı kalma durumlarına uyum sağlamak zorundadır. Bu evrelerde çocuk annenin yokluğuyla, belirsiz dünyada, terk edilmişlik ve yalnızlık hissinin baskısıyla baş etme ödevini tamamlamalıdır. Bunun sonucunda çocuk etkin bir savunma olarak zihninde annesinin bir imgesini (temsilini) oluşturmaya başlar. Yani anne gerçek anlamda yanında olmasa da zihninde oluşturduğu anne imgesi onu ruhsal olarak beslemeye devam eder. Çocuk bununla beraber bağımsız işlev görürken annenin kısa aralıklı yokluğuna alışmaya başlar.
Gittikçe artan ve genişleyen anne imgesini zihninde geliştirdikçe çocuğun kendine bakım verme, kendini duygusal olarak rahatlatma işlevleri gelişir. Yani çocuk hayattaki zorlayıcı terk ve yalnızlık duygularına karşı etkin bir savunmayla annesinin imgesini aktifleştirir ve belli sürelerle ‘kendisinin annesi’ olur. Özdeşim bu evrede başlamıştır.
Yani çocuk hayattaki zorluklarla annesi gibi mücadele eder, onun gibi bu süreçleri çözümler. ~Daha sonraki evrelerde çocuk cinsel kimliğinin ve cinsel organlarının farkına varmaya başlar. Kendi benliğine yönelik algısı geliştikçe etrafındaki diğer insanlarla kendisini kategorize edebilmektedir. Bunun sonucunda ‘genel olarak’ erkek çocuk baba, kız çocuk ise ‘anne’ ile özdeşim kurmaktadır. Örneğin; kız çocuk anne gibi giyinmekte, saçlarını onun gibi yapmakta, annenin topuklu ayakkabılarını giyerek denemeler yapmaktadır. Erkek çocuk tıpkı baba gibi atletik hareketleri denemekte, ağır işlerde babası gibi malzemeleri kaldırmaya çalışmaktadır.
Bu süreç ucu açık bir şekilde devam etmekte ve çocuk babasıyla ve annesiyle kurduğu özdeşimle beraber kendi keşfettiği bireysel ilgi ve becerilerini harmanlayarak ‘gerçek kendiliğini’ oluşturmaktadır.