“İnsanın gerçekten oynaması için yeniden çocuk olması gerekir.” Huizinga
“Oyun insanın ilk sanatıdır.” Jean Paul Sartre
“Oyun hayatın kuvvetlendirilmesi ve tamamlanmasıdır.” Ferdinand Stangel
Oyunla eğitimde çocuk, yaparak ve yaşayarak öğrenir. Dokunur, görür, koklar, dinler, tadına bakar ve hisseder. Bunu yaparken de bütün duyularını kullanır.
Oyun yoluyla sosyalleşen, “ben” ve “başkası” kavramlarının bilincine varan çocuk, vermeyi ve almayı da oyun aracılığı ile öğrenir. Böylece daha kalıcı ve doğal öğrenme süreci gerçekleşir.
Çocukların oyun oynamayı ne kadar çok sevdikleri düşünülürse, oyunun eğitimde kullanılmasının ne kadar etkili ve kolay olacağı anlaşılabilir.
Okul öncesi dönem çocuklarının kelime dağarcıklarının sınırlı olması bu yaş çocuğunun kendini konuşarak ifade etmesini güçleştirmektedir. Dolayısıyla bu duygusal ve davranışsal problemleriyle başa çıkmada bireysel psikolojik danışma çok işlevsel olmamaktadır. Okul öncesi dönem çocuğunun kendi dünyalarında olup bitenleri oyunlar aracılığıyla ve/veya sembolik araçlarla (Örn. oyun hamuru, resim, oyuncaklar gibi) aktarmaları duyusal ve davranışsal problemleri olan çocuklarla çalışırken oyun terapisini kullanmanın etkili olacağını göstermektedir. (Buchalter 2004, Sherwood 2004, Terwiel 2010).
Okul öncesi dönem çocuğunun oyun terapisinden yararlanabileceği durumlar arasında;
- Ayrılma korkusu
- Aşırı çekingenlik
- Davranışsal gerileme (alt ıslatma, parmak emme gibi)
- Özgüven sorunları
- Uyku, yeme ve tuvalet sorunları
- Cinsel davranışlarla ve düşüncelerle aşırı meşgul olma
- Ailede yaşanan değişimlere uyum sağlamada yaşanan sorunlar
- Fiziksel nedeni olmayan mide bulantıları, baş ağrıları gibi rahatsızlıklar yer almaktadır (Pelham 1972, Johnson ve Stockdale 1975, Axline 1983, Beers 1985, Landreth 2002, Gürnal 2003, Bratton ve ark. 2005)