Otizm, ilk olarak 1.943 yılında Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından “Erken Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmış ve aşağıdaki özellikler doğrultusunda tanımlanmıştır. Kanner’a göre otistik çocuklar; * Kendine yöneltilen sözel ifadeleri sıklıkla aynı şekilde tekrar eden, “ben” yerine “sen” gibi şahıs zamirlerini ters kullanan, ekolalisi ve gecikmiş dil gelişimi olan, Çok iyi bir belleğe sahip olan, Kendiliğinden başlattığı davranışları sınırlı oranda bulunan, Stereotip hareketleri bulunan ya da belli hareketlere aşırı bağlılık gösteren, Aynılığı koruma isteği olan, İnsanlarla ilişki kurmada zorluk çeken,cansız nesne veya resimleri tercih eden, çocuklardır. “Dokuz nokta” olarak bilinen ölçütte ise, otistik çocuk; kendi kişisel kimliğinin farkında olmaması, belli nesnelere bağımlılık geliştirmesi, nesneleri amacına yönelik kullanamaması, içinde bulunduğu ortamdaki değişikliklere karşı tepki göstermesi, mevcut normal ya da özel zihinsel yeteneklere sahip olmanın yanısıra gözlenen genel bir gerilik olması gibi özelliklere bağlı olarak tanımlanmaktadır.
Rendle-Short’un “Kontrol Listesi” yöntemi ise; otizmi yalnızca tanımlayıcı nitelikte olup otistik çocuklar; diğer çocuklar ile etkileşimde bulunmada güçlük çeken, sıklıkla tehlikelerin farkında olmayan, çevresindeki değişikliklere karşı çıkan, fiziksel temastan kaçınan, gereksinimlerini işaret ile belirten çocuklar olarak tanımlanmıştır.
Rutter ve arkadaşları tarafından tekrar gözden geçirilerek geliştirilmiş ve günümüze kadar, otistik çocuklar için öne sürülen tüm görüşleri içeren dört ana nokta incelendiğinde Otizmin ortaya çıkmasının 30 aylıktan önce olduğu görülmektedir. Çocukların konuşma ve dil gelişiminde belirgin bir gecikme söz konusudur. Zihinsel gelişimle ilişkisi olmayan, ancak sosyal gelişimle ilgili bir yetersizlik söz konusudur ki bu çocukların sıklıkla sarılma-kucaklama gibi fiziksel teması reddettikleri, insanlara karşı genel bir ilgisizlik ve göz kontağı kurmada yetersizliklerinin olduğu görülmektedir Kalıplaşmış oyun becerileri gözlenmekle birlikte aynılığı korumada ısrar etme ve değişikliğe karşı tepki gösterme de belirgin davranışlar arasındadır.
OTİZMİN NEDENLERİ
Yapılan bazı çalışmalarda, psikojenik , davranışsal , organik teoriler ileri sürülmektedir.Son on yıldır, otizmin biyolojik bir kaynağının olduğu kesinlik kazanmakta ve beyindeki bazı yapısal anomalilerin otizme neden olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda yapılan son araştırmalar, cerebellumun (beyincik) gelişmesi ile ilgili bir bozukluk olduğu üzerinde durmakta ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, ilerde beyin yapısının daha ayrıntılı inceleneceği düşünülmektedir. Otizmin, organik bir nedene bağlı olarak beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu ortaya çıktığını öne süren bu teori, günümüzde oldukça benimsenmektedir. Teori, otistik çocuğun gösterdiği öğrenme, dikkat ve algı süreçleri ile ilgili yetersizliği kapsamaktadır.
Bu görüş aynı zamanda, otistik çocuktaki belirli fiziksel ve biyokimyasal farklılığı vurgulayan verilerle de doğrulanmaktadır. Otizmin ortaya çıkma riskini arttırmada, doğum öncesi ve sonrası oluşan biyolojik yönden yeterince gelişememe ve özellikle hamileliğin ilk üç ayında, olumsuz etkileri olan bazı durumlar da etken olabilmektedir. Bunun yanısıra, genetik yönden yapılan incelemelerde; otistik çocuklar ve ailelerinin kanında normalden farklı bulgulara rastlandığı görülmektedir.
Son yapılan araştırmalar otizmin, sindirim sisteminde başlayan, sonuçlarını beyinde gösteren bir hastalık tablosu olduğunu ortaya koydu. Nitekim otistik çocukların %76 ile %100’ünde mide-bağırsak problemi var . Bu problemler karın ağrısı, geceleri uyanma, karın üzerine yatma, kronik ishal, kabızlık, ağız kokusu, gaz çıkarma ve geğirme şikayetleri ile karşımıza çıkar. Dışkı çoğu kez pis kokulu olup, sindirilmemiş yiyecek parçaları ve yağ içerebilir. Otistik çocukların geçmişe yönelik dikkatli bir sorgulaması yapıldığında hastalık tablosunun gaz sancıları ve sık sık geceleri uyanma gibi mide-bağırsak şikayetleri ile başladığı ortaya konulabilir
Otizm’deki Afyon Teorisinin Geçerliliği Var mı?
Otizm tanısı almış bazı çocukların ( fakat kesinlikle hepsinin değil ), gastrointestinal sorunları olabilmektedir. Bu gruba giren bazı çocuklarda da “sızıntılı bağırsak sendromu”ndan bahsedilmektedir. Otistik özellik gösteren çocuklarda, “sızıntılı bağırsak hastalığı”. Sızıntılı bağırsak sendromuna sahip hastaların bağırsaklarının aşırı geçirgen olduğu ve proteinler gibi büyük moleküllerin bağırsaklardan dışarı çıkabileceği dolayısıyla, otistik özellik gösteren çocuklarda bu büyük moleküllerin dışkı yoluyla atılmayıp ve kana karışarak beyne ulaşmasıyla, afyonunkine benzer bir uyuşturucu etki yaratabileceği teorisi mevcuttur.Bu teoriye göre buğday ve süt ürünleri( Gluten –Kazein kaynakları ) diyetten çıkartıldığı zaman, çocuğun beyninde afyona benzer bir türden bir uyuşmanın artık yaşanmayacağı ve çocuğun davranışları ile becerilerinin büyük ölçüde gelişme gösteceği vurgulanmaktadır.Bu kuramın sonucu olarak şu varsayımda bulunulabilir: Eğer bir çocuğun günlük diyetinde çoğunlukla buğday ve süt ürünleri (pizza, krakerler, süt, dondurma, yoğurt, sandviç) varsa durum daha vahim hale gelebilir, çocuğun afyon benzeri moleküllere bağımlı olduğu ve glutenden arınmış bir diyetin bu durumu önleyebileceği düşünülebilir.
Yapılan birçok çalışma, gluten içermeyen diyetlerin otizmin semptomlarının tedavisinde olumlu sonuç verdiğini gösterse de, hatırı sayılır başka güvenilir çalışmalar da, tam tersi sonuca varmışlardır.Örneğin, Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde Pediatri Bölümü Epidemioloji ve Biyoistatistik Merkezi ise konu ile ilgili bir çalışma sonuçlarında“Yiyeceklerdeki proteinlerin beyin üzerindeki etkilerini kesinleştirecek bütüncül çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu proteinler ve otizm arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu kanıtlayan deneysel bulgulara sahip değiliz. Bu yalnızca bir varsayımdan ibaret.” Şeklinde bir yorumda bulunmaktadır.
Glutensiz Diyet Neden İşe Yarar Gibi Görünüyor?
Birçok uzman otizme ‘giriş var, çıkış yoktur’ derken sizin gibi biyomedikal tedavi uygulayanlar zamanında başlanırsa tedaviyle otizmim önemli ölçüde ve hatta tümüyle iyileşebileceğini, ya da önemli ölçüde düzelebileceğini iddia ediyorlar.
Maalesef -hepsi olmasa da- birçok çocuk psikiatristi ve nöroloji uzmanı otistik çocukların anne babalarına, otizmin bilinen bir nedeni olmadığını, hiçbir zaman düzelemeyeceğini söyleyip çocuklara çeşitli ilaçları vermekte ve davranış modifikasyonunun sundukları dışında bilinen başka tedavi olmadığı söylemektedirler.
Tabii esas neden ortadan kaldırılmadığı için eğitimden de istenen yarar sağlanamamakta, yıllar süren çabalar anne-babaları bir taraftan maddi zarara uğratmakta diğer taraftan da yılgınlığa sürüklemekte.
Son yıllarda yapılan araştırma ve uygulamalar, otizmin gizlerini hızla çözmeye başladı. Çok sayıda araştırma otistik çocuklarda beyin kan akımında azalma, sinir sistemi iltihabı (nöroenflamasyon), bağışıklık yetersizliği, okidatif stres, mitokondri fonksiyon bozukluğu, sinir-ileticisi (nörotransmitter) bozuklukları, toksin temizleme sorunları ve bağırsak florası bozukluklarının varlığını gösterdi.
Otizmi tedavi edilemeyecek bir hastalık olarak lanse eden klasik tıbbın gericileri (tıp dininin papazları!) ya da yeterli bilgiye sahip olmamasına rağmen uzman ünvanına sahip ortaçağ kafalı, ön yargılı hekimler ne kadar karşı çıksa da, ya da en hafif deyimi ile burun kıvırsa da artık otizmin bilimsel ve etkili bir tedavisi var.
DAN Protokolü ( Defeat Autism Now, Otizmi Şimdi Yen! )
Bu biyomedikal tedavi yöntemi son birkaç yıl içinde -henüz tam olgulaşmasa da- iyice gelişti ve olumlu sonuçlarını göstermeye başladı. Hepsi olmasa bile önemli sayıda otistik çocuk etkin bir tedavi ile önemli aşamalar kaydedebiliyor, hatta otizmden tamamen kurtulmayı başaran çocukların sayısı hiç de az değil ve günden güne artıyor.
Biyomedikal tedavinin ne gibi unsurları var?
• Doğal yiyeceklerden oluşan bir beslenme biçimi
• Glütensiz ve kazeinsiz diyet
• Vitamin, mineral ve amino asit eksikliklerinin giderilmesi
• Bağırsak florasının düzeltilmesi
• Sindirim enzimlerinin takviyesi
• Katkısız, doğal yiyeceklerin yenmesi
• Yaygın iltihabın ve serbest radikallerin azaltılması
• Ağır metallerin temizlenmesi
• Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT)
• İlaçlar
• Eğitim
Glutensiz ve kazeinsiz diyetler uzman yardımı olmadan uygulanmak istendiğinde pahalı ve uygulaması son derece zor, çok fazla zaman harcamayı ve çok bilgili olmayı gerektirdiği düşüncesini ortaya çıkarabilir. Birçok uzmanın önerisine göre de, bu diyet en azı üç ay boyunca uygulanmalıdır.Beslenme bilimi profesyonelleri ile ( Diyetisyenler) uygulandığında işin böyle olmadığı sonucu yaşanarak görülecektir.Tüm veriler bir arada değerlendirildiğinde, bu diyet sonucunda çocuklarında bir gelişim görmek isteyen anne babalar, çocukta gerçekten bir gelişme gözlemlediklerini bildireceklerdir. Ayrıca birçok çocuğun, özel diyetle olsun olmasın, üç ay içinde birçok yeni beceri edinebileceğini de unutmamız gerekiyor. Bunların dışında, bu tür diyetleri uygulayarak, gastrointestinal bozuklukları olan çocuklar daha az stresli ve rahat bir metabolizmaya kavuşabilirken,yine bu beslenme şekli, aileyi ve çocuğun sağlıklı büyüme –gelişmesini olumlu etileyebilmektedir.