Mamografide GÖRÜNTÜ VE İNCELEME KALİTESİ, ABD’de 1996’dan, Avrupa Birliği ülkelerinde 2003’ten bu yana yüksek standartlara bağlanmış ve akreditasyon ile garantiye alınmış durumda. Mamografi yapan her merkez akredite olmak zorunda. Kazanılmış akreditasyonun sürekliliği, görüntü ve inceleme kalitesinin yüksek standarttaki sürekliliğine bağlı. Buna rağmen, mamografide yanlış tanılara ve radyologların tanıları arasında belirgin farklılıklara sık rastlanıyor. Hem ABD’de, hem de Avrupa’da, erken evre meme kanserlerinin her yıl %20’si tarama mamografisinde gözden kaçıyor..!
Örneğin, ABD’ de 1996-2003 arasında 72 merkezde 36,000 tarama mamografisinin değerlendirildiği bir çalışmada, 123 radyolog arasında kansere doğru tanı koyma oranı %27-100 arasında, gereksiz yere (kanser sanarak) biyopsi önerme oranı ise %0-16 arasında bulunmuştu. Kanserlerin ortalama %21’i atlanmış, kadınların ortalama %4.3’üne gereksiz yere biyopsi önerilmişti (Miglioretti D ve ark., Journal of National Cancer Institute, Vol 99(24):1854-1863, 2007).
Kalite akreditasyon programları sayesinde ABD ve Avrupa’da mamografi KALİTESİZLİĞİNDEN bahsedilemeyeceğine göre, doğru tanı koyma oranlarının bu denli geniş aralıkta olması ve erken evre meme kanserlerinin %20’sinin gözden kaçması neye bağlı?
ABD’ de, 1996-2002 arasında 44 mamografi merkezinde okunan 484,463 tanısal mamografinin sonuçları da radyologların doğru tanı oranları arasında anlamlı farklar olduğunu gösterdi (Taplin S ve ark., Journal of National Cancer Institute, Vol 100(12):876-887, 2008), Bu çalışmada, doğru tanı oranlarının yüksek bulunduğu merkezlerin ortak özellikleri, yalnız mamografi yapılan ve değerlendirmelerin meme radyoloğu’ tarafından yapıldığı merkezler olmalarıydı.
Aslında durum, diğer radyolojik incelemeler için de farklı değil. Örneğin, J Potchen’in, 60 akciğer röntgenini kullanarak 100’den fazla radyoloji uzmanının okuma’ performansını ölçtüğü bir çalışmasında, akciğer filmine bakmaya başladıktan yaklaşık 38 saniye sonra radyologların olmayan şeyleri görmeye başladıkları, yani normal anatomik yapıları anormal olarak tanımlamaya başladıkları gösterildi.
Radyolojik incelemenin türü ne olursa olsun, tanılar arasındaki farkların ve yanlış tanıların önemli bir nedeni, radyologların, gözlemledikleri konu hakkında yeterince derin bilgi ve deneyime sahip olmamaları, dolayısıyla emin olmamalarıdır. Peki neden?
Çünkü, hastanelerde genel radyologlar farklı cihazlar arasında genellikle rotasyonla çalışırlar (3 ay ultrason, 3 ay MR, 3 ay mamografi gibi..). Bir konuyu çok iyi bilmekten çok her şeyden yeterince bilmeleri beklenir. Doğal olarak, yanlış tanı koyma olasılıkları kayda değer düzeyde yüksektir. Bu olumsuzluğu önlemek için radyologlar da diğer dallardaki doktorlar gibi bir konuda üst uzmanlık eğitimi almayı tercih etmektedirler. Yaklaşık 20 yıldır tüm dünyada karın radyolojisi, meme radyolojisi, beyin ve sinir sistemi radyolojisi, kas-iskelet sistemi radyolojisi, çocuk radyolojisi gibi radyoloji uzmanlık dalları vardır.
Genel radyologlariçin görmek istediğini görmek çok kolaydır çünkü yollayan hekimin isteğine ve sorusuna şartlanmak neredeyse kaçınılmazdır.
Organ uzmanı radyologlar ise, organın hastalıkları, tanısı, tedavisi ve takibi ile ilgili geniş deneyimleri nedeniyle, bilinçli olarak zihinlerini açık tutmak, beklentilerinin ötesini görmek ve yorumlamak konusunda çok daha hassaslaşmışlardır. Klinik hikayenin nasıl çerçevelendiği, klinisyenin kullandığı dildeki ipuçları ve organı sistematik değerlendirme konusunda becerileri bilenmiştir.
Journal of National Cancer Institute’de yayınlanan yukarıda bahsedilen- araştırmaların sonuç cümleleri daha önceki benzer bilimsel araştırmalarınki gibidir:
Kadınlar, mamografilerini yalnız meme radyologlarına yaptırmalıdırlar; kolay olmayabilir ise de kesinlikle buna değer...
Bu çalışma, meme radyolojisi uzmanlarının tanılarının kesinlikle daha güvenilir olduğunu göstermiştir. Diğer doktorlar, hastalarını mamografi için yönlendirecekleri radyoloğun meme radyoloğu olmasına özen göstermelidirler.
Bu durum aslında yalnız mamografi için değil, meme ultrasonografisi ve meme MR gibi diğer meme tetkikleri için de geçerlidir. Meme ile ilgili bütün radyolojik tetkikler aynı radyolog tarafından, organ incelemesi anlayışıyla planlanmalı ve yapılmalıdır. Bu da ancak radyoloğun, meme radyoloğu olması ile mümkün olabilmektedir.
Türkiye’de de organlara uzmanlaşmış radyologlar var ama ağırlıklı sistem yine de cihaz sistemi (ultrasonografi uzmanlığı, MR uzmanlığı, Bilgisayarlı tomografi uzmanlığı gibi). Organ uzmanı radyologların sayıca artması, kuşkusuz en başta, diğer uzmanlık dallarının (Genel Cerrahi ve Kadın Doğum gibi), organ radyolojisine ve organ radyologlarına hak ettikleri önemi vermesi ile mümkün olabilir. İkinci gereklilik ise toplumun hizmet kalitesi ile ilgili farkındalığının artmasıdır. Dileriz bir gün, toplumumuzun kalite talepleri, gelişmiş ülkelerdeki gibi hizmet arzının kalitesini etkileyebilecek boyutlara ulaşır…