Psikolojik boyut organ nakli sürecinin tüm etaplarında mevcuttur. Organ nakli, hastayı psikolojik açıdan etkileyen birçok evreden geçmesine neden olur:
- Hayati bir organın işlevinin kaybı ve tanının söylenmesi,
- Nakil hakkında bilgi verilmesi,
- Nakil beklenmesi,
- Nakil operasyonu,
- Operasyon sonrası nekahat dönemi,
- Böbreğin yeniden işlevine başlaması,
- Hastaneden çıkış ve hastane dışı hayatın yeniden başlaması,
- Perhiz ve ilaç tedavisine uyum,
- Nakil sonrası kontrol muayeneleri.
Nakil olmadan önce hastalar diyalize bağlı bir hayat sürmek zorunda kaldıkları için, nakil sonrasında böbrek kişiyi “bağımsız kılan” bir organ olarak görülebilir. Böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize girmesi gerektiğinde hasta yeni bir yaşam tarzına uyum sağlamak zorunda kalır. Diyaliz hastalarının yaşadığı sorunlar maddi ve mesleki kayıplardan, sosyal etkinliklerde bozulmaya, aile ve arkadaşlardan uzaklaşmaya ve sağlığın belirsizliğine kadar uzanmaktadır. Bedensel belirtilerle birlikte görülen kaygılar diyalize giren bazı hastalarda inkar davranışının oluşmasına neden olmaktadır. Örneğin böbrek yetmezliği olan bir hastanın sıvı alımıyla ilgili yasakları görmezden gelmesi ve diyaliz saatlerine önem vermemesi inkar davranışları arasında sayılabilir.
Böbrek nakli adayları için nakil öncesi süreç birçok sıkıntılı durumu içermektedir. Organ bağışı oldukça kısıtlı olduğundan böbrek nakli için uzun bekleme süreleri olmaktadır. Ayrıca, ciddi bir cerrahi prosedür geçirmek, hayat boyu bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanmak ve organ reddi ya da naklin başarısızlığı gibi olasılıklar böbrek nakli adaylarının ruhsal durumları için önemli konulardır.
Kadavradan nakil bekleyen hastalar için organ nakli hastanın yaşam ve ölüm arasındaki sınırları sorgulamasına ve ikili duygulara neden olur: vericinin beyin ölümünün gerçekleşmesi ve bunun sonucunda yapılan bağış alıcının hayatına devam etmesini sağlayacaktır.
Organ nakliyle birlikte gündeme gelen konular başlıca olarak şöyle sıralanabilir:
- Yaşam ve Ölüm,
- Bedenin Sınırları,
- Kimlik Duygusu,
- Aile içi İlişkiler,
- Borçlanmışlık duygusu,
- Suçluluk duygusu
Bazı organ nakli olmuş hastalarda görülen suçluluk duygusunun başlıca çıkış noktası, özellikle kadavradan nakil olmuş hastalar için, hayatını bir başkasının ölümüne borçlu olmanın getirdiği suçluluk duygusudur. Kişi, nakil sonrasında bağış yapmış ailenin üzüntüsünün onun mutluluğu haline gelmiş olması karşısında suçluluk hissi duyabilir.
Organ naklinin, diyalize kıyasla ruhsal açıdan daha olumlu etkilere sahip olduğu ve hastaların yaşam kalitesini arttırdığı görülmektedir. Ancak hastaların bir kısmında, fiziksel ve ruhsal sorunlar ile yeni duruma uyum sağlama güçlükleri ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, nakil hastaları için nakilden sonraki ilk aylar ve hatta nakilden sonraki ilk sene bir diyaliz yılı kadar zorlayıcı olabilir. Ancak birinci sene sonunda diyaliz dönemine göre psikolojik ve fiziksel farklar daha belirgin hale gelmektedir: hasta kendi gücünü yeniden kazanır, sosyal ve fiziksel etkinlikleri iyileşir.
Böbrek naklinin amacı yalnızca böbreğin işlevlerini düzeltmek değil, aynı zamanda hastanın yaşam kalitesini de iyileştirmektir Böbrek nakli, haftada üç gün boyunca hastanın özgürlüğü üzerine önemli etkileri olan, daha düşük bir yaşam kalitesine ve yüksek düzeyde sağlık harcamalarına neden olan diyalizin zorluğunu aşması açısından önemlidir.
Organ naklinin, kronik böbrek yetmezliğinde iyi rehabilitasyon sağladığı, hastalar için doyurucu ve üretken bir yaşam oluşturduğu, diyalize göre ruhsal açıdan daha olumlu etkileri olduğu ve hastaların yaşam kalitesini arttırdığı görülmüştür Aile ortamının niteliği hastanın böbrek nakli sonrasındaki yaşam kalitesini de etkilemektedir. Destekleyici bir aile ortamını ifade etmekte olan hastalarda depresyona daha az rastlanmakta ve nakil sonrası bu hastaların hareketliliği ve sosyal işleyişi gelişmektedir. Diğer taraftan, ailevi desteklerinin daha az olduğunu söyleyenlerde depresyon düzeyinin arttığı, başarılı bir nakil bile olsa sosyal işlevin düştüğü görülmektedir.