Prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra görülen en sık kanser türü olarak biliniyor. Her ne kadar erkeklerde en sık rastlanılan ikinci kanser türü olsa da dünyada birçok ülkede de ilk sırada yer alabiliyor. Erken dönemde pek belirti vermediği için ilerleyen evrelerde kendini belli edebiliyor ve genelde idrarda kanama, sık tuvalete gitme, idrar yaparken zorlanma, kemik ve bel ağrısı, böbreklerde ağrı görülebiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Abdulmuttalip Şimşek, Prostat Kanseri Farkındalık Ayı’nda prostat kanserinin belirtileri ve günümüzde gelişen teknoloji sayesinde tedavisi hakkında bilgi verdi.
Baba ve kardeşte varsa risk 5 kat artıyor
Prostat kanserinde temel risk faktörleri, aile öyküsü ve etnik kökendir. Mevcut çalışmalarda kişinin 3 veya daha fazla akrabasında kanser görülmesi ya da en az 2 akrabasında 55 yaş veya altında erken başlangıçlı kanser olması kalıtsal geçişin göstergesidir. Bundan dolayı ailesinde prostat kanseri hikayesi olan erkeklerin 45 yaşından önce tarama yaptırması önerilmektedir. Babasında prostat kanseri olanlarda risk 2 kat, baba ve kardeşinde olanlarda risk 5 kat, birinci derece 3 akrabasında prostat kanseri olanlarda risk 17 kat artmaktadır. Bu nedenle ailesinde prostat kanseri olanlarda yapılan genetik çalışmalarda BRCA1, BRCA2, CHEK2, ATM, MLH, TP53, HOXB13 gibi genlerde mutasyon tespit edilmiştir. Bunlarla birlikte kişinin ailesinde kolorektal kanserler, meme ve over kanseri olması riski artıran diğer nedenlerdir.
Metabolik sendroma da dikkat!
Prostat kanseri yaş artışıyla paralel olarak artan bir hastalıktır. Ortalama tanı yaşı 65’dir. Ancak aile hikayesi olan bireylerde bu çok daha erken yaşta olabilir. Yaşlı nüfusunun fazla olduğu ülkelerde görülme oranı daha fazladır. Yapılan çalışmalarda metabolik sendromlu bireylerde yine prostat kanseri görülme riski artmaktadır. Hipertansiyonu olan kişilerde ve bel çevresi 102 cm üzerinde olan kişilerde aynı şekilde risk artmaktadır. Birçok meta-analizde obez bireylerde prostat kanseri gelişme riski ve kansere bağlı ölüm oranları daha fazladır. Bunlarla birlikte yüksek düzeyde D vitamini takviyesi alınmaması, özellikle 50 yaşın üzerinde 70 nmol/L plazma düzeyinin aşılmaması önerilmektedir. İşlenmiş et veya kırmızı et tüketimin aşırı olmasının da potansiyel riski arttırdığı tespit edilmiştir.
Domates, soya, vitamin E, Selenyum gibi gıdaların prostat kanseri riskini azalttığı ile ilgili yayınlar mevcut olmakla birlikte bazı çalışmalarda plaseboya eşdeğer bulunmuşlardır.
İşeme alışkanlıklarındaki değişimi önemseyin
Prostat kanseri genellikle erken dönemde belirti vermeyebilir ancak hastalık ilerledikçe bazı semptomlar ortaya çıkabilmektedir. İdrarda kanama, sık tuvalete gitme, idrara çıkarken zorlanma, kemik ve bel ağrısı ve böbreklerde ağrı görülebilmektedir. Bazen prostat kanseri; prostat büyümesi semptomları ile de kendini gösterebilmektedir. Bu belirtiler ise; gece tuvalete gitme, ıkınarak idrara çıkma, idrarını tam boşaltamama hissi, çatallı işeme, idrara çıktıktan sonra tekrar tuvalete gitme isteği, ani sıkışma hissi, ara ara idrar kaçırma gibi non-spesifik semptomlar da görülebilmektedir.
Prostat taramalarını aksatmamak önemli
Kanserin erken tanısı, erken tedavisi ve ileri evredeki hastaların yaşam kalitesinin artırılması çok önemlidir. Ana hedef kanser hücresinin ortadan kaldırılmasıdır.
Kanserin taramasında, Prostat Spesifik Antijen (PSA) düzeyinin bakılması ve üroloji uzmanlarının el ile muayenesi yaygın kullanılmaktadır. Her erkek; aile öyküsü yoksa 50 yaşından sonra, ailesinde prostat kanseri öyküsü varsa 45 yaşından sonra mutlaka her yıl prostat taramaları yaptırmalıdır. Bu taramalarda herhangi bir risk tespit edilirse gelişen teknoloji ile birlikte multi-parametrik prostat MR çektirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu görüntülemelerde risk tespit edilen bir nokta varsa hedefe yönelik olarak riskli bölgelerden füzyon biyopsi ile tanı işlemi yapılması gerekmektedir.
Prostat kanserinin patolojik incelemesinde Gleason skoru ile tümörün derecesi tespit edilmekte ve bu dereceye göre de tedavi yöntemleri seçilmektedir.
Robotik cerrahi hastaya önemli konfor sağlıyor
Düşük riskli kanserde çoğu zaman tedavi etmeden aktif olarak takip etmek gerekmektedir. Bu tip hastalar 3 ayda bir kontrollerini aksatmadan yaptırmalıdır. Herhangi bir risk artışının gözlemlendiği durumlarda kesin tedavi için bir adım atılması şarttır.
Lokalize düşük, orta ve yüksek riskli hastalar evrelendirdikten sonra tedavi yöntemine karar verilmektedir. Hastaların genel beklentisi, kanserli dokularından kurtulmak, tedavi sonrası idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon bozukluğunun olmadığı bir yöntem olmalıdır. Da Vinci robotik cerrahi ile üç boyutlu (3D) görünüm, 10-15 kat büyütme ve el bileği ile ince manipülasyona yakın ergonomi sağlaması nedeniyle uzman hekime büyük avantaj sağlamakta ve kanserin cerrahi tedavisinde günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu son teknoloji sayesinde hastalar hem kanserden kurtulmakta hem de fonksiyonel durumları etkilenmemektedir. Yani idrar kaçırma neredeyse hiç olmamakla birlikte cinsel fonksiyon durumu da minimal seviyede etkilenmiş oluyor. Bu yöntem ile hastalar hastanede 1-2 gün gözlem altında tutulmakta ve bir hafta içinde normal işlerine dönebilmektedir.
Küçük tümörler günübirlik tedaviler ile yok edilebiliyor
Aynı zamanda son yıllarda başka bir tedavi yöntemi olan Nanoknife veya HIFU ile prostatın bir bölümünde oluşan küçük tümörleri de günübirlik işlem ile tedavi etmek mümkün olabilmektedir. Ameliyatsız olan bu yöntemde; prostatın diğer bölgelerinde tekrarlama riski olabileceğinden doktorun yönlendirmelerine bizzat uymaları ve yıllık takiplerini düzenli olarak yaptırmaları gerekmektedir. Günümüz teknolojileriyle prostat kanserinin tüm evlerinde tedavi mümkündür. Hastalar hangi evrede olursa olsun mutlaka üroloji kontrollerini aksatmamalı ve ailelerinde prostat kanseri olan kişilerin de yıllık muayenelerini ihmal etmemeleri büyük önem arz etmektedir. Unutmayalım ki prostat kanseri erken teşhis ile yaşam süresini kısaltmayan ender kanserlerden biridir.