Obezite ameliyatları ne zaman yapılmalı?
Obezite, tüm dünyada her geçen gün yaygınlaşan ciddi bir sağlık sorunu. Son 40 yıldır tüm dünyada artış gösteren obezitenin birçok farklı sağlık sorununa neden olabildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Türkiye’de ve dünyada günümüzün en önemli ölüm nedenlerinden biri olarak kabul edilen obezite mutlaka tedavi edilmeli. Özellikle COVID-19 pandemisinin başlamasıyla beraber Türkiye’deki şişmanlık insidansının daha da arttığı biliniyor. Yetişkinlerin yanı sıra çocuk ve ergenlerde de obezitenin görülme oranı arttı” açıklamasında bulundu. Peki obezite ameliyatları ne zaman, kimlere yapılmalı? En yaygın yapılan ameliyatlar hangileri?
Obezite, biriken fazla vücut yağının artarak, sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabilecek seviyeye çıkması nedeniyle oluşan tıbbi bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü tarafından beden kitle indeksi (BKİ) baz alınarak belirlenmiş sınıflamaya göre BKİ 18.5 altında olanlar az kilolu, 18.5 – 24.9 arasında olanlar normal kilolu, 25.0 – 29.9 arasında olanlar fazla kilolu, 30.0 – 39.9 arasında olanlar obez ve 40’ın üzeri olanlar morbid (ciddi) obez olarak sınıflandırılıyor. Obezitenin değerlendirilmesinde bel çevresi ölçümünün de kullanıldığını söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Bu doğrultuda erkeklerin bel çevresinin 102 cm’den, kadınların ise 88 cm’den büyük olması şişmanlığın göstergesi olarak kabul edilebilir” dedi.
Şişmanlığın en önemli nedeni fazla kalori alımı ve hareketsiz yaşam tarzı
Obezite hastalığı sık sık ve yüksek oranlarda kalorili beslenme düzeniyle yaşayan, fiziksel olarak etkinliğin ya da egzersiz yapmanın az olduğu kişilerde daha fazla görüldüğünü hatırlatan Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Bunun dışında genetik olarak yatkın olma, hormonal bozukluklar, psikolojik sorunlar ve kullanılan antipsikotik ilaçlar da obeziteyi tetikleyen sebepler arasında yer alıyor. Halk arasında, obezite hastalığının metabolizma hızının düşüklüğüyle ilişkili olduğu yönünde bir kanı olsa da bu aslında nadir görülen bir sebeptir. Şişmanlığın en büyük iki nedeni gereğinden fazla kalori alımı ve hareketsiz yaşam tarzı” şeklinde konuştu.
Obezite birçok hastalığın da sebebi
Obezitenin kalp ve damar hastalıkları, tip 2 diyabet, rahim, meme, prostat ve kalın bağırsak kanserleri, yüksek tansiyon, inme, sindirim sistemi problemleri, solunum yolu problemleri, kas-iskelet sistemi problemleri, ürogenital problemler ve psikososyal problemlere neden olduğunu belirten Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Obezitenin tedavisinde başarılı olmak, gerçekçi hedefler belirlemek ve yaşam tarzı değişikliklerini gerçekleştirmekle mümkündür. Temel amaç; daha az kalori tüketirken, fiziksel olarak daha aktif olup, harcanan kaloriyi arttırma olmalı. Bunun için öncelikle günlük kalori alımı ve fiziksel aktivite miktarı belirlenmeli” dedi.
Metabolik sendromun en önemli tedavisi cerrahi
Günümüzün en büyük sağlık sorunlarından birinin obezite ve tip 2 diyabetin tetiklediği ‘Metabolik Sendrom’ olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Metabolik Sendrom’la mücadele adına yapılan tüm çalışmalar ve bu çalışmalarla ilgili analizler, ne yazık ki hastalığın tedavisinde klasik tedavi yollarının yeterli oranda başarı sağlayamadıklarını gösteriyor” dedi.
Tüm tedavi yöntemleri ele alındığında elde edilen bilimsel birikimin obezite ve tip 2 diyabet tedavisindeki en etkili sonuçların cerrahi müdahalelerle alındığının gösterildiğini vurgulayan Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Bu yöntemlerin bir bölümü sadece obezitenin tedavisinde değil, tip 2 diyabet ve eşlik eden diğer hastalıkların tedavisinde de etkili ve kalıcı sonuçlar alındığını gösteriyor. Özellikle son 30 yılda obezite ve tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi için geliştirilen birçok yöntem bulunuyor. Zaman içinde bu yöntemlerin bazıları terk edilirken, bir bölümü de etkili uzun dönem sonuçları sayesinde günümüzde de başarı ile uygulanmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.
Her tedavi yönteminde olduğu gibi cerrahi müdahalelerin de avantajları ve dezavantajlarının olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, cerrahi yöntemlerin kendi içlerinde birbirlerine karşı üstün ya da zayıf oldukları noktaların bulunduğunu belirterek bu yöntemlerden en sık uygulanan 2 yöntemi anlattı:
1) Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide) Ameliyatı
Tüp mide ameliyatı, midenin depo görevi gören geniş kısmının çıkarılması işlemidir. Böylece normalde 1.5-2 litre hacmi olan mide kabaca 50-150 ml hacminde ince bir tübe dönüştürülmesinden ibarettir. Tüp mide ameliyatı laparoskopik yöntemle, yani karna 4 ya da 5 adet küçük kesi yapılarak gerçekleştirilir. Ameliyat ortalama 45-75 dakika sürer. Genelde hastanede yatış süresi 2 veya 3 gündür.
İşlem sırasında midenin yaklaşık yüzde 80’i çıkarılır ve ince bir tüp mide bırakılır. Böylece yenebilecek gıda miktarı ciddi şekilde azaltılır ve erken doyma hissi sağlanır. Bu, ameliyatın kısıtlayıcı etkisidir. Ancak tüp mide ameliyatında çıkarılan mide açlığı tetikleyen Ghrelin hormonunu üreten bölümdür. Bu bölümün çıkarılması iştahı uyaran hormonun kandaki miktarını azaltır ve genellikle iştahın azalmasına neden olur. Bu da ameliyatın aynı zamanda metabolik ve hormonal etkilerinden sorumludur.
Obezite, sadece alınan kalori ve harcanan kalori arasındaki dengesizlikten ibaret olmayıp çok karmaşık bir problemdir. Obezitenin altında birçok hormonal mekanizma yatmaktadır. Sağlıklı bir beslenme sistemi ve egzersizle desteklendiğinde ameliyattan sonraki bir ya da iki yıl içerisinde fazla kiloların yüzde 60-80’inin verilmesi sağlanabilir. Ancak kurallara uyulmadığında ve eski kötü alışkanlıklara dönüldüğünde yeterince kilo verememe, hatta tekrar kilo alma riski de vardır.
2) Laparoskopik gastrik bypass ameliyatı
Gastrik bypass ameliyatları, obezite cerrahisinin en fazla sayıda uygulandığı ülke olan Amerika’da, son 30 yıldır en sık uygulanan ameliyat türüdür. Yıllar içerisinde bypass tekniği de değişiklikler göstermiştir. Günümüzde, deneyimli bariatrik cerrahlar tarafından yapılmak koşuluyla sindirim sisteminin gastrik bypass ameliyatları yoluyla yeniden düzenlenmesi son derece etkili ve güvenilir bir prosedürdür.
Gastrik bypass hem hacim kısıtlayıcı hem de emilim azaltıcı özellikler içeren kombine bir prosedürdür. Ameliyatın ilk bölümü, midenin üst kısmında yaklaşık 30-35 ml hacminde ufak bir kısmın stapler denen özel cerrahi aletlerle kalan mide kısmından ayrılması ve küçük ve yeni bir mide poşu yaratılmasıdır. Bu sayede, çok küçük miktarda gıda ile doyma hissi sağlanır. Ameliyatın ikinci kısmı ise ince bağırsakların bypass edilmesidir. Yani midenin kalan kısmı ile bir miktar ince bağırsak atlanır. Bu bölüm mide asidi, safra ve pankreas sıvıları gibi sindirimde rolü olan enzimleri iletme görevine devam eder. Oluşturulan yeni mide kısmı ise ortalama 150-200 cm aşağıdaki bir ince bağırsak segmentine ağızlaştırılır. Yani alınan gıdaların bir kısmı emilmeden atılmış olur.
Diğer obezite cerrahisi yöntemleri gibi gastrik bypass ameliyatlarını da laparoskopik yöntemle, yani karnınızı açmadan, sadece 4 adet milimetrik kesiden girerek gerçekleştiriyoruz. Ameliyat süresi ortalama 2-3 saattir. Elbette bu, anatomiye ve daha önce geçirilmiş ameliyat öyküsüne göre değişebilir. Ortalama hastanede kalış süresi 3-4 gündür. Hastaların çoğu fazla kilolarının yüzde 65-90’ını ilk yıl içinde verirler. Gastrik bypass ayrıca obeziteyle ilişkili yandaş hastalıkların tedavisinde de mükemmel sonuçlar sağlar. Bunların başında Tip 2 diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, yüksek kolesterol ve asid reflüsü gelir. Tüm diğer ameliyatlarda olduğu gibi, burada da hastalar sağlıklı beslenme kuralları ve düzenli egzersiz gibi önerilerimize uymadıklarında kilo kaybı yavaşlayabilir ve hatta tekrar kilo alımı görülebilir.