Nasıl ve Neden “Issız Adam” Olunur?
2008 yılında hayatımıza giren “Issız Adam” filmiyle hayatımıza yeni kavramlar katıldı; ıssız adamlar, ıssız adam maduru kadınlar, ıssız adam sendromları… Buna çok şaşırmamak gerekir; zira sinema toplumu etkilerken bir taraftan da toplumdan etkilenir, yani toplumla ilişkisinin çift yönlüdür. Sinema sosyal yaşamın gerçekliğini farklı açılardan ele alır ve bunu farklı disiplinler içinde hayat bulmasını sağlayarak yapar.
Issız Adam filmine geldiğimizde literatür ile ilgili araştırma yaptığımda bu film ve konusu hakkında yapılmış araştırmalara, yazılara rastlanması çok şaşırtıcı olmadı. Bu film psikanalitik açıdan, bağlanma kuramları açısından, gerçeklik terapisi açısıdan ele alınan çalışmalar alanda mevcuttur. Ben bu yazımda Issız Adam filmini Bireysel İnanç Sistemleri üzerinden değerlendireceğim.
İki kişi arasındaki yakınlık/samimiyetten söz edebilmek için iki koşul olduğunu ifade edebiliriz. Yakınlık anlayışında her bireyin karşılıklı yakınlaşma ihtiyacını tatmin etmesi söz konusuyken; ayrıksılıkta bireysel büyüme ve gelişimi tatmin etmeye yeterli olması durumu vardır. Yani ilişkide yakınlık ihtiyacı kadar bireysellik ihtiyacı da vardır ve bunun ikisinin birlikte barınndığı ilişki sağlıklıdır.
Filmimize geldiğimizde filmi başrollerinden Alper’in genellikle cinselliğe dayalı günlük ilişkiler yaşadığını, kadınları özel alanına almadığını görüyoruz. Yakın/samimi bir ilişkiyi sürdürmekte zorlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha öncesini bilmiyoruz ancak filmde yakın ilişki yaşadığı Ada ile tanışana kadar bu şekilde devam ettiğini varsayarak devam edelim. Ada ile tanıştıktan sonra onu hayatına alır ve daha önce yaşadığı ilişkilerden daha yakın, daha içine aldığı bir ilişki paterni ortaya çıkar. Bu durumun zaman zaman onu zorladığını da söyleyebiliriz. Ada’nın kendisinde kaldığı bir gece dışarı çıkıp geçmişte cinsel ilişki için aradığı hayat kadının yanına gidip içeri girmeden eve geri dönmesi onun yaşadığı çifte açmazı anlamamızı sağlıyor. Annesi yanına geldikten sonra, Ada ile annesinin samimiyetinin önce hem annesinin hem de Alper’in rahatlamasını sağladığını ifade edebiliriz. Daha sonra bu durum Alper’in bireysel inanı sistemlerini harekete geçiriyor ve ilişkiyi bitirmesine sebep oluyor. Filmin sonunda Alper’in pişmanlığını, kaçırdığı bir hayatın tortusunu bir ömür boyunca içinde yaşayacağının ağırlığını görebiliyoruz. Peki bu ıssız adam ya da kadın olma durumu keyfi bir durum mudur yoksa gerçekten başka türlüsü mümkün olmadığı için mi böyle ilişkiler kurarlar?
Yakınlık/samimiyette yakın veya ayrı tutabilme kapasitesi ilk bakıcılarla olan erken olumlu interaksiyonlara bağlıdır. Bağlanma ile ilgili geniş bilgi bir önceki yazımda verilmiştir. Bağlanma ile bireysel inanı sistemleri arasındaki ilişkiyi şöyle açıklayabiliriz: Olumlu bağlanma deneyimi olmuş kişiler, olumlu bireysel inanı sistemi geliştirmişler ve halen bu sistemle ilişki kurdukları için olumlu ilişkilerini sürdürerek bu inanı sistemlerine katkı sağlayarak devamını sağlarlar. Diğer yandan olumsuz bağlanma deneyimi olmuş kişiler, daha ileri olumsuz bireysel inanı sistemi şekillenmesini etkileyen, ileri olumsuz interaksiyonda bulunurlar. Yani bu zenginin daha zengin olduğu, fakirin daha fakir olduğu gibi şansız bir durumdur. Ebeveyn ve çocuklar birlikte gözlendiğinde bu bireysel inanı sistemlerinin nasıl genellendiğini görebiliriz.Birey yetişkinliğe eriştikten sonra bu inançlar onlar için bir siper olur, savunma örgütlenmelerinin bir parçası haline gelir. Bu durumun sadece çocukluktan beslendiğini söylemek de eksik bir bilgi olur. Bazen bu bir yaşam olayından genellenebildiği gibi, sarsıcı bir yaşam olayıyla başa çıkmak için de geliştirilebilir. Filmde ise kahramanımızın geçmiş yaşantılarına yer verilmediği için kaynağını bilemiyoruz.
Filmde Alper’in çok yakın olma korkularına yol açan korkularına yol açan inançları olduğunu söyleyebiliriz. Bunun bir yanı çok yakınlaşırsan incinirim/zarar görürüm korkusu iken bir diğer yanının çok yakınlaşırsam incitirim, zarar veririm korkusu olduğunu ifade edebilirim. Bu film karakterinde en baskın olan bireysel inanı sisteminin ise eğer çok yakınlaşırsam kimliğimi ve benlik algımı kaybederim korkusu olduğu görülmektedir. Bu kişiler gelişimin ayrılma/bireyselleşme fazında çok başarılı olamamıştır. Ayrıca kendisi için önemli olan diğerleriyle ilişkisinde acı ve incinmeyi deneyimlemiş olmak da kişinin bu inançları geliştirmesine yol açmış olabilir.
Peki ne yapılabilir?
Bu bireysel inançlara sahip kişilerin kurduğu ilişkiler; yabancılaşmaya, çatışmaya veya mutsuzluğa yol açan inancı doğrulayabilecek ilişkiler olabileceği gibi; yakınlığa, başarılı çatışma çözümüne ve mutluluğu sağlayabilecek, inancını doğrulamayan ilişkileri de olabilir. Burada önemli olan kişinin kendi olumsuz inancını doğrulamayacak ilişkiler kurabilecek donanıma sahip olmasıdır. Filmde Alper’in buna çok yaklaştığını görüyoruz ancak bireysel inanı sistemleri ağır basıyor ve içindeki çifte açmazın kazananı onlar oluyor. Bununla ilgili olarak terapistin rolü ise olumsuz inancın doğrulanma interaksiyonunu, olumsuz inanışı doğrulayacak davranışını yarıda kesmesini sağlamak ve bu olumsuz inanışların genelleştirilmesinin önüne geçmektir. Burada en önemli olan şey de danışanla bu inanışının nedenini, arka planını; danışanın bu inancını sürdürmesini sağlayan geri plan özelliklerini çalışmaktır.