Aslında bu yazının amacı, nasıl mutlu olabiliriz sorusunun yanıtını vermek ya da mutluluğun insan hayatındaki önemini ya da anlamını inkar etmekten ziyade anlamını göreleştirmek ve mutluluğa bu kadar anlam atfederken kaçırdığımız şeyleri gözden geçirmeyi hatırlatmak olarak belirlendi.
Mutluluğun kendisinin bir ödev haline geldiğini düşündüren pek çok şey sürekli önümüze çıkıyor; reklam filmlerinde bir çikolatayı pazarlarken mutlu olacağınızı görüyorsunuz, romantik komedi filmlerinde/dizilerde “hayatının aşkını” bulduğunuzda mutlusunuz! Peki gerçekten mutluluk bu tüketim nesneleri ya da bir kişinin hayatımıza girmesiyle mümkün mü? Ya da mutlak mutluluk diye bir şey var mı?
Mutluluk günümüz toplumunda/çağında normatif bir anlam kazanmış bulunuyor. Mutluluk diktatörlüğü mutsuz olmak için kendine izin vermeye pek alan bırakmamış görünüyor. Görünüşte mutlu olanlar mutluluklarında ısrar ettikçe, mutsuzlar da kendilerini daha dışarıda buluyor.
Mutsuzluğu azaltmanın belki de en mümkün yolu ona var olma imkanı tanımaktır. Günümüzde mutsuzluk, keyifsizlik gibi nahoş duygular ötekileştiriliyor ve bunları yaşaması için kendine izin bile verilmiyor: Sevgilinden mi ayrıldın? Tatile çıkmalısın. Arkadaşınla olumsuz bir yaşantın mı oldu? Onu hayatından çıkarmalısın çünkü kimse seni mutsuz etmemeli. Burada söylenmek istenen bazen, durumları üzerinde düşünme, yasını tutma, kaybı hazmetme olanağı bile tanımadan duygu durumunu değiştirmeye çalışmanın yararsız olduğudur.
Peki mutluluk nedir? Mutluluk psikolojik alan yazında daha çok “öznel iyi oluş hali” olarak geçer. Öznel iyi oluş hali de kişinin hissettiği olumlu duyguların olumsuz duygularda çok olması ve genel olarak yaşamdan alınan doyum olarak nitelendirilir(Diener,1984).
Mutluluk çoğu kez mutlu tesadüflerin eseridir. Hayattan zevk alabilmek ve hayatı sevebilmek güzeldir ama bu herkes için her an mümkün olmaz. Her hoşluğa tekabül eden bir nahoşluk, her iyilik haline tekabül eden bir kötülük hali, her mutlu oluşun peşinden gelen bir mutsuzluk hali olabilir. Her zıtlık gibi mutluluk da zıddına muhtaçtır aslında. Pek çokları mutluluğu kesintisiz bir hoşluk hali, daimi neşe ve bol eğlencede ararlar. Ne var ki, mutluluğu bu şekilde bir zevkte aramak mutsuz olmanın en daimi yoludur.
Günümüzde en çok duyduğumuz cümlelerden biridir; “Pozitif düşün!”. Pozitif düşünce sorunlu durumları başka bir açıdan görmek için ilham vericidir. Ancak pozitif düşünmek sadece pozitif olanı görme isteğine yol açarsa bir sorun halini alır. Bardağın her zaman yarısı dolu ya da yarısı boş değildir, bazen de tamamı boştur. Ancak bunu vakitlice fark ettiğimizde onu doldurmak için imkanımız da olur.
Modern toplumda giderek daha çok insan anlam yoksunluğu çekiyor. Hem de neredeyse her alanda ve her düzlemde; çalışmayı, kendi hayatını, hayatı anlamlandırmada. Anlam kişiye kuvvet veren, motive eden bir güçtür. Modern insan anlamı mutlulukta arar ancak mutluluk anlamı ikame edemez. Mutluluğa erişme çabasındaki ısrar, anlam yoksunluğunun yol açtığı çaresizliğin bir işareti olabilir bu sebeple. Oysa kendini mutsuz hissetmek, anlam üzerine düşünmek için yani vakitlice anlamı sorgulamak için aslında iyi bir yoldur. Aslında baktığımız zaman insanlığın tarihinde meydana gelmiş olan, hayranlık uyandırıcı ne varsa aslında bunların büyük bir kısmının hoşnutsuzluğun eseri olduğunu görebiliriz.
Freud’a göre insan yaşamının amacını oluşturan ve düzenleyen zevk ilkesidir. En dar anlamında mutluluk denilen şeyin büyük yoğunluğa ulaşan ve doğası gereği sadece geçici bir tecrübe olabilecek bastırılmış ihtiyaçların çoğunlukla ansızın tatmininden geldiğini ifade etmektedir.
İçgüdülerin doyumu mutluluktur fakat dış dünya açlık çekmemize izin verdiğinde ve ihtiyaçlarımızı karşılamamızı reddettiğinde büyük bir ıstırabın sebebi haline gelirler. Böylece, kişinin bu dürtüleri etkileyerek bir kısım acıdan kaçabileceği umudu doğmaktadır.
Freud’a göre mutluluk için çok farklı yollara girilebilir: bazıları amacın olumlu yönünün yani zevk almanın peşindeyken diğerleri olumsuz yönün, yani acıdan kaçınmanın peşindedir. Bu yolların hiçbiri bize arzuladığımız şeyi veremeyecektir. Elde edilebilir olduğunu gördüğümüz bu değişime uğramış algıya göre, mutluluk her bireyin libido ekonomisinin sorunudur. Bu konuda herkese uyan egemen bir reçete bulunmamaktadır; herkesin kendi başına hangi yol aracılığıyla saadete ulaşacağını bulması gerekmektedir.
Belki de gündelik yaşamda yaptığımız en büyük yanlışlardan birisi mutluluğu “Ben kimim? Ne istiyorum? Neler bana keyif verir?” gibi soruları kendimize sormadan popüler kültürün dayattığı ürünlerde/değerlerde/inançlarda bulmak; belki de mutluluğu tek bir alana kanalize etmemizdir. Bir iş adamı nasıl tüm sermayesini tek bir alana yatırmıyorsa, bizler de tüm mutluluğu tek bir alandan(para, kariyer, aşk vs.) beklediğimiz sürece eksik kalacağız. Bu noktada anlamsızlığa ulaştığımızı hissettiğimizde destek almaktan kaçınmamak kendimize yapacağımız önemli bir iyilik olacaktır.