Meme kanseri ve çeşitleri

Hayatımızın olmazsa olmazlarından, biz erkeklerin dayanağı, destekçisi, varolma nedeni kadınlarımızı daha fazla ilgilendiren bir konuyu işleyelim istiyorum.

Kadınlarımızın korkulu rüyası olmasına karşın, bu yönüyle hayat kurtarıcı özellik kazanan meme kanseri bu yazıdaki konumuz. Bu cümlenin anlamı ile yazıma başlamak istiyorum. Kadınlarımız, meme kanseri korkusu içinde doğruyu bularak düzenli kontrole gidiyorlar ve bu sayede olası bir kanser durumunda erken tanı konulması ve normal yaşam sürelerini sürdürebilme şansını yakalıyorlar. Hem kadın hem erkekte görülebilen meme kanseri % 8′ lik oranıyla kadınların en sık yakalandığı kanserdir.

Meme, kadınlarda süt bezleri ve bu bezlerdeki sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşan sekonder seks karakteri olan bir organdır. Kanser, bu memenin kanallarından veya bezlerinden gelişebilir. Bunu duktal veya lobüler deyimiyle ayırırız. Meme kanserinin ilk bulgusu kitle oluşmadan önceki atipik duktal hiperplazi dediğimiz, meme kanalının içini döşeyen epitel tabakanın normal dışı çoğalmasıdır. Ardından karsinoma insitu dediğimiz dönem gelir ve daha sonra kitle oluşur. Kitlenin oluşmasının onlarca yıl alabileceği bilinmektedir. Ancak bugün kabul ettiğimiz meme kanserinde 1 cm’ lik boyuta ulaşmanın kabaca 2 yıl sürdüğüdür. Ama bilinmelidir ki bu olmazsa olmaz bir kural değildir. Bu kitle, kanalın içinde oluşup yan dokulara doğru hareketlendiğinde kan damarları ve lenf kanallarını içine alarak bu yolla yayılmaya başlar. Bu süre de ortalama 2-3 yılın üzerindedir. Ancak bu da olmazsa olmaz bir kural değildir. 3-4 cm çapa geldiği halde lenf bezlerine yayılmayan meme kanserleri mevcuttur. Ama bir konuda duyarlı olmak gerekir ki, bu da kan damarlarını içine alan meme kanserinin yalnız meme ile sınırlı kalmayabileceği gerçeğidir. Dünyada 40 yaşın üzerinde daha sık görüldüğü bilinen meme kanserinin bugün daha erken yaşlarda eskiye oranla daha sıklıkla karşımıza çıktığını belirtmeden de geçemeyeceğim.

Op. Dr.Berkhan Savaşçın

Yazımın bu bölümünde bir noktayı açıklamak istiyorum. Başta da belirttiğim gibi hem erkek hem kadınlarda görülen meme kanserleri erkeklerde kadınlara göre son derece nadir olmasına karşın seyri açısından son derece tehlikelidir.

Meme kanseri ile ilgili sizleri en çok ilgilendiren iki konu eminim ki risk faktörleri ve meme takip prosedürleridir. İsterseniz önce risk faktörlerinden başlayalım;

Yaş

Yaş ilerlemesi meme kanseri riskini arttırmaktadır. 50 yaş altındaki kadınlarda meme kanseri görülme oranı 50 yaş üzerindeki kadınların dörtte biri kadardır. Bu nedenle 50 yaş üzeri kadınların yıllık periyodik meme takipleri çok önemlidir.

Ailede Meme Kanseri

Ailede birinci derece yakınlarda meme kanseri bulunan kadınların meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlara göre 2-3 misli yüksektir. Bu nedenle birinci derece akrabalarında (anne-kız kardeş) meme kanseri olan kadınlar genetik kontrolden geçirilmeli ve bu yönleriyle araştırılmalıdır.

Aktif Dönem Uzunluğu

Erken yaşlarda adet görmeye başlayıp, menopoza geç yaşlarda giren kadınlarda salgılanan östrojen miktarı ve süresi daha fazla olduğu için meme kanserine yakalanma riski göreceli olarak daha yüksektir. Ancak bu oran çok yüksek değildir.

Doğurganlık Yaşı

İlk çocuğunu 20’ li yaşlarda doğuran kadınlara göre 30 yaş sonrası ilk doğumlarını yapan kadınlar 2 kat fazla risk altındadırlar.

Sosyoekonomik Seviye

Yapılan araştırmalar uygar batı toplumlarında meme kanserinin daha fazla görüldüğünü göstermiştir. Ülkemizde de sağlıklı bir veri olmamasına karşın bugün için kabul edilen, erken adet dönemine başlayan, geç evlenip geç yaşta çocuk sahibi olan uygar ve sosyokültürel seviyesi yüksek kadınların, iş stresi ve benzeri sosyal etkilerin de etkisiyle diğer kadınlara göre daha fazla risk altında olduğudur.

Östrojen Hormon Tedavisi

Menopoz dönemi için 10 yıldan fazla östrojen hormonu kullanan kadınlarda meme kanseri riski daha fazladır. Buna karşın bu dönemde kullanılan östrojen osteoporoz riskini azalttığından kullanımdan vazgeçilmesi yerine, düzenli genel cerrahi kontrolünde östrojen hormonu kullanımı önerilmektedir.

Bunların dışında, hepimizin dile getirdiği doğum kontrol hapı, alkol, sigara, şişmanlık gibi faktörlerin meme kanser riskini arttırdığına dair elimizde net bir bilgi yoktur. Ancak bunlardan bazılarının (örneğin sigara) insan sağlığına olan zararı bu konunun dışındadır.

Yine bu konuyla bağlantılı olarak kesin veriler olmamasına karşın düzenli sporun (örneğin her gün 30-60 dk. tempolu yürüyüş), sağlıklı beslenmenin, şişmanlıktan korunmanın meme kanser riskini % 30 oranında azalttığını ileri süren yayınlar vardır

İkinci önemli başlığımız olan meme takip prosedürlerine gelince,

Bilmeliyiz ki bugün için bilinen, meme kanserinden korunma yöntemi olmadığıdır. Bu nedenle yapmamız gereken, olası bir durumda tanıyı erken koymaktır.

Bunun içinde, düzenli doktor kontrolü ve kendi kendine muayene şeklinde iki grubu ele almalıyız.

Kendi kendine muayeneye 20′ li yaşlarda başlanmalıdır.

En az 3 ayda bir olmak üzere, adetin başlangıcından itibaren 5. ile 7. günler arasında, belden yukarısı soyunarak önce ayna karşısında bir şekil bozukluğu olup olmadığına bakılmalı,

Sırtüstü uzanarak, her meme ters taraftaki elle, elimizle kaburgalar arasındaki meme dokusu bir noktadan başlayarak, dairesel bir şekilde kontrol edilmelidir.

Bu konuyla farklı dernek ve üniversite birimlerinin ve kliniklerin film, broşür, kitap gibi resimlerle açıklayıcı dökümanları vardır. Daha detaylı bilgilenme için bunlardan faydalanmalıdır.

Bu muayeneler sırasında;

Memede ele gelen sertlik veya kitle varsa ve 2 hafta içinde kaybolmuyorsa

Meme başında içeri doğru çekilme olmuşsa

Meme derisinde kalınlaşma veya görüntü değişimi olmuşsa

Meme başında iyileşmeyen yara varsa

Meme başından koyu renkli akıntı varsa

Mutlaka bir genel cerrahi uzmanına başvurulmalıdır.

Düzenli doktor kontrolüne gelince;

Daha önceden bahsettiğim risk gruplarından bir veya birkaçına sahip olan kadınlar 30 yaşından, diğerleri ise 40 yaşından itibaren yılda bir kez genel cerrahi uzmanı tarafından meme muayenesi ile kontrol edilmelidir. Ancak genetik araştırmaları yapılan kadınlarda, mevcut bulgular nedeniyle daha önce takibe alınması gereken bir sonuç çıkmışsa doğaldır ki bu dikkate alınmalıdır.

Doktorun yaptığı bu muayeneler, bir USG (Ultrasonografi) tetkiki ile desteklenmelidir. 40 yaşından sonra ise bu kontrollere, en yakın yılda bir defa olmak üzere mamografi eklenmelidir.

Yapılan bu kontroller sırasında saptanan mikrokalsifikasyon kümesi, kitle ve şüpheli yapılaşmalar ya takibe alınmalı yada biopsi ile kesin tanı konulmalıdır. Ancak saptanan bir kist ise biopsi yapılmadan, bir iğne ile boşaltılıp alınan sıvı tetkike gönderilmelidir. Ancak sert bir kitle ise, yani içinde sıvı yoksa katı bir doku varsa, mamografi, muayene ve USG bulguları ışığında bu kitle ya izleme alınmalı yada yüksek bir riske sahipse çıkarılarak incelemesi yapılmalıdır. Bazen bu yüksek riskli alanlarda kitle oluşmayabilir. Ancak günümüzde bu alanlar özel tekniklerle işaretlenerek, gerektiğinde biopsi ile incelenme yapılmakta ve bu yolla meme kanseri tanısı çok erken safhalarda koyulabilmektedir.

Meme kanseri tanısı koyduğumuz hastalarda birinci öncelik meme dokusunun korunmasıdır. Bu nedenle, meme koruyucu cerrahi adını verdiğimiz farklı metotlar geliştirilmiştir. Ancak, memenin alınması bile söz konusu olsa, bu yüzyılda kanserin uygun olması durumunda, aynı operasyon sırasında bir yandan meme alınırken diğer yandan gerek protez ve gerekse hastanın kendi dokusundan meme yaparak hastayı operasyondan uyandığında meme kaybı psikolojisine sokmamak mümkündür. Çünkü yapılan çalışmalar göstermiştir ki, meme kanseri nedeniyle memesi alınan kadınların % 85’ i hayatının kurtulduğuna olan inancı sağlanınca meme yokluğu psikozuna girmektedirler.

Unutmayalım ki; erken teşhisin hem hayati, hem fiziki yapımızı kurtardığı bu hastalıkta tek yapılmaması gereken, bir şey bulurlar korkusu ile doktora gitmekten kaçınmaktır. Korku hayatın negatif yüzüdür.

Sizlere sevgi gibi pozitif bir yüze sahip günler dilerim.

Exit mobile version