Kanser vakalarına artık günümüzde sıklıkla rastlanıldığını kanser hastalığının önemli bir halk sağlığı sorunu olarak gündemdeki yerini koruduğunu belirtti. Sakman, “Gün geçmemektedir ki bir tanıdığımız, bir komşumuz ya da bir akrabamız kanser tanısı almasın ya da tanı konmuş bir kanser nedeni ile yaşamını yitirmesin. Sebebi bilinen ölümler sıralamasında ilk sırayı alan kanser, ölümle sonuçlanabilmesi dışında birçok sakatlığa, organ kaybına, yaşam kalitesindeki bozulmaya neden olmakta ve yüksek tedavi maliyetleri ile ülke ekonomisine de ciddi zarar vermektedir” ifadesini kullandı
Her 8 kadından birinde görülüyor
Meme kanserinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğuna dikkat çeken Sakman, ülkemiz verilerine bakıldığında 2000’li yıllardan bugüne kadın kanserlerinin yüzde 20-25’ini meme kanseri oluşturduğunu, her 8 kadından birinde görüldüğü bilinen meme kanserinin sıklığının daha da artacağı öngörüldüğüne işaret etti. Sakman ayrıca, hastalığın yılda yaklaşık olarak 15000-30000 kadını etkilediğini, neredeyse herkesin bir yakını, bir tanıdığı yada ailesinde bir kişinin meme kanserine yakalandığını ifade etti.
Meme kanseri ile ilgili risk faktörleri arasında ailede meme kanseri öyküsü, ileri yaş (östrojen hormonuna uzun süre maruziyet), erken menarş (ilk adet yaşının erken olması), geç menapoz, uzun süreli ve kontrolsüz hormon tedavileri kullanımı, çocuk emzirmeme, obesite ve genetik yatkınlığın sayılabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Sakman, ancak bu risk faktörlerinin hastaların yaklaşık yüzde 80’inde tespit edilemediğini, riski azaltmak adına dengeli beslenerek obesiteden korunmak, düzenli egzersiz yapmak, tıbbi zorunluluk dışında hormon kullanımından uzak durmak gibi yaşam tarzı tedbirlerinin etkili olabildiğini belirtti.
Erken tanı ile tamamen iyileşmek mümkün
Meme kanseri taramalarının bu hastalıktan kaynaklı kayıpların engellenmesinde alınacak en etkili tedbir olduğunu ifarde eden Prof. Dr. Sakman, “Mamografi günümüzde tarama için kullanılan en etkili yöntem olarak yerini korumakta ve bilimsel verilere göre en az yüzde 20 yaşam katkısı sağlamaktadır. Ülkemizde 2013 yılından bu yana KETEM’lerde kanser tarama programları gerçekleştirilmektedir. Meme kanseri için ülkemiz koşulları göz önüne alınarak gerçekleştirilen konsensus sonucunda meme kanseri taramalarına başlama yaşı 40 olarak belirlenmiştir. KETEM taramaları için üst yaş sınırı 69 dur. Bu tarama programlarına katılım gönüllülük esasına dayanır. Bu nedenle meme kanseri farkındalığının oluşturulması katılımı ve dolayısı ile de sağlanacak faydayı arttırmada en önemli unsur olacaktır” dedi.
Bu tarama programlarının yanında kadınların meme kanseri nedenleri, belirtileri, korunma ve tarama programı öncesi nasıl davranacağı konusunda da bilgi sahibi olmasının önemli olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Sakman, her ne kadar risk faktörleri arasında ileri yaş sayılsa da günümüzde meme kanseri görülme yaşının 20’li yaşlara kadar indiğini, dolayısıyla 20 yaşından itibaren her kadının kendi kendini muayene yöntemini bilmesini ve mutlaka her ay uygulamasının önerildiğini, herhangi bir şüphe ya da belirti durumunda mutlaka bir genel cerrahi uzmanı tarafından değerlendirilmesinin önemli olduğu, bunun yanında herhangi şüpheli bir durum ya da şikayet olmasa bile 2 ya da 3 yılda bir meme muayenesi yaptırılmasının gerekli olduğunun altını çizdi.
Prof. Dr. Gürhan Sakman son olarak, meme kanserinin tedavisi erken evrede yakalanan hastalarda yüzde 100’e yakın başarı ile gerçekleştirildiğini belirterek, “Üstelik hasta memesini de kaybetmiyor. İleri evre hastalıkta hem yaşam süresi kısıtlı hem de tedavi seçenekleri yaşam kalitesini olumsuz yönde çok etkiliyor. Buna rağmen ülkemizde hastaların yarısından fazlası ileri evre hastalıkla hekime başvuruyor. Gelişmiş toplumlarda meme kanserinin erken evrede yakalanma oranları yüzde 85’in üzerinde. Unutulmamalıdır ki sağlıklı yaşam en kıymetli varlığımızdır. Meme kanserinde erken teşhis ile sağlanan meme koruyucu cerrahiler sizi yaşama daha sıkı bağlayacaktır” dedi.