Meme biyopsisi gerçekten gerekli mi?

Meme biyopsisi: Gerçekten gerekli mi?

Meme kanseri taramasında kullandığımız teknolojik sistemler o kadar hızlı gelişti ki incelediğimiz memelerin çoğunda bir takım anormalliklere rastlar olduk. Bu durum hem iyi hem de kötü. İyi, çünkü bulduğumuz şey kanserse onu daha erken evrede bulabilmiş oluyoruz. Kötü, çünkü taramada bulduğumuz anormalliklerin çoğu kanser olmadığı halde hepsine biyopsi öneriliyor ve bu da gereksiz biyopsilerin artmasına yol açıyor. Taramaya gelen her 1000 kadından ortalama 300 kadarında bir anormallik bulunur. Oysa bu anormalliklerin ortalama sadece 5’i kanserdir. Yani anormal bulgu nedeniyle biyopsi yapılan 300 hastanın 295’i (%98.3) gereksiz biyopsi riskiyle karşı karşıyadır. Memede bulunan her şeye biyopsi önerme geleneğinin geçerli olduğu ülkemizde, taramaya giden kadınlara yapılan meme biyopsilerinin en az % 98’inin gereksiz olduğu bilinmelidir!

Halk arasındaki yaygın söylentinin aksine, iyi huylu oluşumlar kansere dönüşmezler! Oluşum, daha en başından ya iyi huyludur, ya da kötü!

Pek çok hastam, bir cerrahi biyopsi önerisini danışmak için kapımı çalar. Anlattıkları hikâye aşağı yukarı şöyledir: Mamografi taramasında bir kitle bulunmuştur. Cerrah, “merak etme, bu kitle %90 olasılıkla iyi huylu ama biz yine de çıkaralım, memede durursa kansere dönüşebilir” demiştir. Ne kadar hatalı bir söylem!

Prof. Dr.Ayşegül Özdemir

“Kitle memede kalırsa kansere dönüşür” iddiası safsatadır! Çünkü bir kitle en baştan ya kanserdir, ya da değildir. Sonradan “dönüştüğü” iddia edilen kitlelere başta yanlış tanı konmuş demektir! Yanlış tanıların nedeni, konunun uzmanı olmayan kişilerin tanı koymaya çalışmasıdır.

Sağlık inşasının temeli, doğru tanıdır! Meme hastalıklarında tanı baştan sona radyolojik olarak konur, yani radyoloğun işidir, cerrahın ya da başka dal uzmanlarının değil!

Bulduğum kitlenin “iyi huylu” olduğuna emin olabilirim. Öyleyse ne biyopsi öneririm ne de takip. Biyopsi ile kitlenin ‘adının konmasına’ da gerek yoktur, yeter ki “iyi huylu” diyebileyim. Böylece, hastamı bir yıl sonraki taramasında görüşmek üzere yollarım.

Bulduğum kitlenin “%98-99 olasılıkla iyi huylu” olduğunu düşünüyorsam “yüksek olasılıkla iyi huylu” diye tanımlarım. Bu durumda genellikle 6 ay sonra kontrol etmek isterim.

Bulduğum kitlenin İyi huylu olma olasılığının %98’den daha az olduğunu düşünüyorsam, bunu “şüpheli” olarak adlandırır ve biyopsi seçeneğini değerlendirmeye başlarım. Tarama yapılan hastalarda radyoloğun “şüpheli” tanı koyma sıklığının %10’u geçmemesi gerekir. Bu “şüpheli” oluşumların bile sadece %50-60 kadarı kanser çıkar.

Çok önemli bir noktaya dikkat! Bir oluşumun şüphelilik derecesi bir radyologdan diğerine (deneyim farklılıkları nedeniyle) değişebilir. Örneğin, bir kitlenin “iyi huylu olma olasılığı” bence %99 iken başka bir radyolog için %40 olabilir. Bu durum hasta açısından “eve gitmek” yerine “biyopsiye gitmek” anlamına gelir.

Radyologların yorumlarının standart olmaması, birikimlerinin farklı yönlerde ve derecelerde olmasından kaynaklanmaktadır. Doğru tanıma yeteneği, kolayca ve kısa sürede kazanılan bir hüner değildir. Radyoloğun konuya hakim olamaması, bulgularında yeterince seçici olamamasına, sorumluluk almaktan ve ‘karar’ aşamasına katılmaktan kaçınmasına yol açar. Kendisinin doktor ve üstelik konunun gerçek muhatabı olduğunu görmezden gelerek “raporu doktorunuza götürün, neyiniz olduğunu o söyleyecek” der ve bu yüzden hastalar için gereksiz cerrahi biyopsiler genellikle kaçınılmaz olur.

Sistemli ve planlı bir eğitim ve hizmet çabası yokluğunda, teknolojinin bizi getirdiği nokta, gereksiz biyopsilerde artıştır! İronik bir şekilde, “teknoloji hastanın hizmetine değil, hasta teknolojinin hizmetine sunulmuştur”!

Memenizi koruyun! Nasıl mı?

1. Kontrolu ele alın. Memenizi tanıyın. Öğrenme ve karar verme sorumluluklarınızı devretmeyin. Sormaktan ve sorgulamaktan çekinmeyin.

2. Memenizde rastlanan bulgunun biyopsi gerektirip gerektirmediğine iyice emin olmaya çalışın. Bu konuda en doğru kaynak, meme radyologlarıdır!

Exit mobile version