Kusurlarımı seviyorum
Genellikle bize doğanın bir mucizesi olarak sunulmuş bedenimizde kusurlar arayıp dururuz. Yüzümüzün asimetrisi, burnumuzun eğriliği ya da büyüklüğü, dişlerimizin çarpıklığı ya da ayrıklığı, kulağımızın kepçeliği, saçımızın düzlüğü ya da kıvırcıklığı vs vs…Kilomuzdan, göbeğimizden,basenimizden, sellülitlerimizden hiç mi hiç bahsetmiyorum bile. Şöyle bir aynaya baktığında bedeninde hiç bir kusur bulamayan kendisini var olan kusurlarıyla seven ve olduğu gibi sevileceğini düşünen kaç kişi var acaba? Sanırım herkes bu sorunun cevabını acaba nerelerimde kusur var ben bunların hangisini kabullenebilirim diye içten içe düşünmeye başladı.
İnsanoğlu varolduğu günden itibaren hayatta kalmanın yanı sıra, beğenilme dürtüsü doğrultusunda daha güzel daha çekici olmanın yollarını da aradı. Kendilerince buldukları yöntemleri kendilerine eziyet ettirme boyutlarına varsa bile uygulamaktan çekinmedi, ayrıca bu özel formülleri genellikle kendilerine sakladılar. Çünkü en güzeli en mükemmeli kendilerinden başkası olmamalıydı.
Mutlu olmayı güzel ve kusursuz olmakla özdeşleştirdik. Güzelliği satın aldık ama mutluluğu satın alamadık. Yüzümüzde bedenimizde beğenmediğimiz özellikleri değiştirmeye çabalarken, beğenmediğimiz ve bize her zaman sorun yaratan davranışlarımızı değiştirmek için çabaladık mı?
Neden bedenimizi sevemiyoruz, onu sevmek için mükemmel ve kusursuz olması için koşul koyuyoruz. Bir yandan da başkalarının bizi sadece biz oldukları için sevmesini bekliyoruz. Bu bir tezat değil mi? Güzelsem sevilmeyi hak ederim, yoksa sevilmem… Bu düşünceyle plastik cerrahların, ortodondistlerin, kozmetik mağazalarının, güzellik merkezlerinin, zayıflama merkezlerinin, spor salonlarının yolunu tutanlar aslında beden algılarını değiştirmedikleri sürece, bedenlerindeki değişikliğin geçici bir tatmin sağladığını sonrasının yine hayal kırıklığı olduğunu görüyorlar… O zaman beden algısı dediğimiz şey nedir?
Beden algısı kendimizi diğer bireylerden ayırt etmeye başladığımız andan itibaren ortaya çıkan ve sürekli olarak değişen bir durumdur. Beden algısı kişinin yaşadığı sosyokültürel çevre, içinde yetiştiği toplumun beklentileri, medya, karşı cins, moda gibi faktörlerle şekillenir. Yani kişinin bedenide anatomik olarak hiç bir sorun ya da kusur olmasa bile kişi bunların etkisiyle bedeninin bazı yerlerini kusurlu görebilir. Hatta bazı bireylerde bu bozukluk haline dönüşür ve kişi bu varsaydığı kusuru nedeniyle hiç kimseyle görüşmez, içine kapanır, sosyal işlevselliği bozulur. Günün neredeyse tüm kısmını bu kusurunu düşünerek, bunu düzeltmenin yollarını arayarak geçirir. Aslında öyle bir kusurunun olmadığı kendisine bir uzman tarafından söylense bile ikna olmaz. O kusurundan kurtulmaya çalışır, kurtulamazsa özsaygısını yitirir. Hatta bazı olgularda durum o kadar ümitsiz bir hal alır ki, kişi bedenini yok etmek için intihar girişiminde bile bulunabilir. Böyle durumlarda kişinin mutlaka psikiyatrik bir tedavi görmesi gerekir.
Beden algısının benlik saygısı ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. Kendimizi sevmeyi bedenimiz üzerinden yapmayı bırakıp, benliğimizi sevmeye başlarsak, var olan kusurlarımız bile bizi diğerlerinden daha sevimli, daha çekici yapabilir. Ne dersiniz bedenimizle barışmaya…
Psikiyatrist Necati Çobanoğlu