Koronavirüs Psikolojik Etkileri

Corona salgını ve karantina süreci herkes için zorlayıcı bir durumdur. Sağlığımızı tehdit ediyor olmasının yanı sıra virüsün hızlı yayılması ve sürecin belirsiz olması durumu daha zorlaştırdı. Herkes için yeni olan, yeni keşfedilen ve günden güne tedbirler arttırılırken adapte olmak ve uyum sağlamak psikolojik etkileri ortaya çıkarıyor. Mücadele ederken neyle savaştığımızı bilmek, olası değişimleri daha önce tecrübe etmiş olmak ve süreci-sonunu bilmek; işimizi kolaylaştırırken bu kolaylaştırıcı etkenler bugün içinden geçtiğimiz süreçte yok. Dolayısıyla yeni deneyimler, belirsizlikle kalabilmek ve bunların getirisi olan karmaşık duygular yaşanıyor; en önemlisi de bu duyguları yönetebilmek. Geleceği bilememek, önümüzü görememek; en yaygın olarak kaygı ve korku halini ortaya çıkartıyor. Bu duyguların varlığı, bu süreçte oldukça doğaldır. Ancak duyguların yoğunluğu/şiddeti önemli bir kriterdir.

Corona salgınını bir tehdit/tehlike olarak düşündüğümüzde; bu tehdit karşısında doğal olan kaygı, korku gibi duyguları hissetmemiz bizi harekete geçirici bir işleve sahiptir. Bu duygular aracılığıyla, kendimizi korur, önlem alırız. Hiç kaygısı olmayan bir insanı, mücadele etmeye yönelik davranışlarının olmadığını, önlem almadığını ve aldırmazlık boyutunda bu süreci hafife aldığını görebiliriz. Çok yüksek şiddette bir duygunun varlığı ise; kişinin günlük rutini, işlevselliğini bozan(ör: işe gidememe, yemek yapamama, çocuğuyla ilgilenememe vb.) bir etkiye sahiptir. Duyguların aşırı yüksek düzeyde olması zarar verici olduğu gibi duyguları yok saymak, göz ardı etmek de bir o kadar zarar verici olabiliyor. İçinizde tuttuğunuz, yaşamamak için kendinizi zorlayarak bastırdığınız duygular; fiziksel problemlere(mide, bağırsak problemleri, ağrılar vb.) neden olabiliyor. Her duygunun olduğu gibi kaygının da doğal olduğunu ve bir işlevinin olduğunu bilmek gerekir ki; duyguları tanımayı bilirsek, işlevselliğini fark eder ve yok saymazsak; duygularımızı yönetmek kolaylaşır.

Tüm ülkeyi, dünyayı saran bir salgın olduğu için bu sürecin psikolojik etkilerine bakıldığında iki boyutu vardır: Bireysel ve Toplumsal.

Uzm. Kl. Psk. Ebru Özkurt Topçu

Bireysel boyutta bakıldığında, her bir bireyin önlem alması ve sorumlulukları (maske-eldiven takmak, hijyen, izole olmak gibi) yerine getirmesi gerekliliği bulunuyor. Bu sorumlulukların yanı sıra, izolasyon ile kişinin kendi başına kalması, kısıtlamaların, yakınlarını görememenin yaşattığı duygularının farkındalığı ve yönetimi önemlidir. Bu noktada sevdiklerinin yanında olamamak, yalnız kalma hali ve duyguları tek başına yönetmek durumunda kalmak; bireysel etkilerde dezavantaj doğursa da teknoloji yardımıyla bu desteği almak, yakınlarımızla olan ilişki kanalı sürdürülmelidir. Diğer bir taraftan; kendinizle kalmak, kendinizi keşfetmek ve mücadele etmek insanı güçlendirir ve kendinizi geliştirme fırsatı olarak değerlendirildiğinde avantaja dönüşmektedir.

Toplumsal boyutta ise; yaşanan bu salgın ve karantina hali tüm insanları etkilediği için, her gün her yerde gündemi oluşturmaktadır. Fazlasıyla sohbetlerde, sosyal medyada, haberlerde, televizyonda Corona salgını ile ilgili bilgiye maruz kalınmaktadır. Toplumsal boyutta bu dezavantaj oluşturmaktadır, bu noktada bireysel olarak bilgi alışı ve sürekli bu konunun konuşulması sınırlandırılmalıdır. Bu sınırlamanın bir diğer gerekliliği de; sizin iletişimde olduğunuz ve bu konuyu konuştuğunuz kişi/kişilerin sizden daha kaygılı olması halinde ortaya çıkar. Sıradan bir telefon görüşmesi, o andan itibaren sizi daha kaygılı ve panik bir hale sürükleyebilir. 

KAYGI, VİRÜS KADAR BULAŞICIDIR!

Bu boyutun avantajını kullanabilmek de mümkündür. İçinden geçilen süreç, tüm insanları ilgilendirmesi dolayısıyla ortak duygular paylaşılabilir. Empati kurulması ve kişilerin birbirini, ne yaşadığını anlaması kolaylaşır. Bu maddi-manevi bir başkasına yardım eli uzatmanın, birlik olmanın kapısını açar.

 Hayatın içinde şimdi olduğu gibi birçok zorlukla, problemle karşılaşıldığında; kişinin başa çıkma yöntemleri, uyum sağlama yeteneği işe yarar. Bazen farklı ve yeni başa çıkma stratejileri öğrenmek, sosyal çevreden veya profesyonel psikolojik destek almak yapılabilecekler listesini arttırabilir. Bu mücadele sonrasında, durumun değişmediğini görmek umutsuzluğa neden olmamalıdır. Çünkü bu nokta da farklı bir bakış açısı yardımcı olabilir.

DEĞİŞTİREBİLECEKLERİN İÇİN MÜCADELE VER, DEĞİŞTİREMEDİKLERİNİ KABULLEN! 

Kabullenmek; problem karşısında olumsuz duygularla boğuşarak eli kolu bağlı kalmak değildir. İçinde bulunulan durum ile ilgili baş etme gücünüzle yapabileceklere odaklanmak ve gerekenleri yaptıktan sonra durum hala aynıysa, varlığını kabul etmektir. Bu kabul ediş, ihtiyacınız olan anahtar olabilir.

Bu yaşanan durum/olaya karşı bakış açınızı değiştirir ve değişimin kendisi o anda başlar.

Exit mobile version