Anksiyete, beynin duygusal ve inhibitör kısımları arasındaki dengesizlikten kaynaklanır.
Anksiyete aşırı kaygı ya da endişedir. Anksiyete, aslında vücudu tehlikeye karşı savaşmak için hazır hale getirir. Oysa her zaman ortada somut bir tehlike yoktur. Tehlikenin yokluğunda kaygı, kişiyi görünmez bir düşmandan kaçmaya, bilinmeyen bir hedefe doğru koşmaya devam etmeye zorlar. Anksiyete sizin için de kaçınılmazsa; iş, okul ve ilişkiler gibi yaşamınızın diğer yönlerine nasıl etki ettiğini biliyorsunuzdur. Kaygı aslında hayatta kalmamızı sağlayan yararlı bir duygudur. Ama fazlası insanı öldürmekten beter eder.
Kaygı Nedenleri
Kaygı, bizi tehlikeden koruyan ilkel, duygusal beynimizin (limbik sistem) bir parçasıdır. Beynin bu alanı, özellikle de amigdala, bizi tehlikelere karşı uyarmak için kullanılır. Savaşmak ya da tehlikeden kaçmak için bir mesaj gönderir. Beyinde 3 bölge hipokampüs, amigdala ve korteks kaygıdan sorumludur. Amigdala korku ve öfkeden sorumlu beynin alarm sistemidir. Korkutucu yada tehlikeli bir durum olduğunda hafıza ve öğrenme merkezi Hipokampüse başvurur ve sorar. “Korkulacak bir durum var mı?” Hipokampüs evet var derse, amigdala anında kaygı reaksiyonunu tetikleyerek bizi kaçmaya zorlar. Korteks ise istemli hareketleri yapmamızı sağlayan kısımdır. Amigdala kaçma sinyali gönderdiğinde korteksin düşünmeye vakti yoktur. Önce kaçarız sonra düşünürüz. Bu sebepledir ki, bireyler sakinleşip düşündüğünde “Evet biliyorum korkulacak hiçbir şey olmadığını ama elimde değil, o durumda beynim duruyor ve kontrol edemiyorum.” derler. Özellikle panik atakla seyreden kaygı bozukluğunda amigdala, panik durumdadır, çabuk tetiklenir, her şeyden şüphelenir haldedir.
Anksiyete korkudan farklıdır. Korku belirli bir uyarana yöneliktir; uyaran yoksa korku da kalmaz. Anksiyete ise uyaran olmadığında gitmez. Özellikle yaygın anksiyete bozukluğunda, tehlikeli bir şeyin olacağı kesin bir endişedir.
Beyinde neler oluyor? Beynin duygusal ve düşünme engelleyici kısımları arasında bir dengesizlik olduğundan söz edebiliriz. Amigdala, her zaman tehditlere karşı uyanık bir beyin yapısıdır, böylece hızlı bir şekilde tepki verebilir. Tehlikeli bir durumdayken tam operasyonda ve hazır konumda olmanız gerekir. Bununla birlikte, tehdit olmayan durumlarda, sağlıklı bir prefrontal korteks alt kısımları engeller ve amigdalanın hızlandırılmış tepkilerini bastırarak fren vazifesi görür. “korkulacak bir şey yok. Tehlikede değilsin! Kaçma!” v.b.
Endişeli beyinde, amigdala aşırı duyarlıdır ve korteks ile bağlantısı zayıftır. Yani, amigdala belirsiz bir durumu, değerlendirirken tehdit edici yorumlayarak, abartılmış bir tehdit olarak algılayıp çok fazla yanlış alarm üretir. Bu süreç, yapılan araştırmalarda kanıtlandığı gibi beyin ağrısı alanlarının aktive edilmesiyle büyük acılara neden olur.
Anksiyetenin ayrıca hafıza üzerinde de zararlı etkileri vardır. Anksiyete, kişide büyük strese neden olur ve stres, hipokampüsü küçültür. Bu bölge uzun vadeli ve bağlamsal anıları işlemek için çok önemlidir. Maalesef anksiyete ilerledikçe; anksiyeteyi, travmayı ya da stresi destekleyen anılar dışında her tür hatıra sınırlanmaya başlar. Diğer bir deyişle, ani ve bilinçli erişim için mevcut olan tek hafıza dosyaları, başarısızlık, tehdit ve tehlikedir. Ne yazık ki başarı, kesinlik ve güvenlik anılarına ulaşılamaz ya da bu anılar hafızanın en derinlerine gömülüdür.
Kaygı mekanizmasının beyinde nasıl işlediğini incelerken, kaygının nörobilimsel boyutundan ele almış olduk. Ancak kaygıya etken sadece bunlar değildir, kişilik, cinsiyet, erken yaşam deneyimleri, çözümlenmemiş yaşanmışlıklar, sorun çözme becerileri, aile, şemalar, yaş gibi pek çok etmen vardır. Anksiyete de önemli olan yorumlayış şeklimizdir. Kişileri etkileyen olaylar değil, olayları nasıl yorumladığıdır. Şemalarımızla yorumlayarak düşüncelerimizi etkinleştiririz. Ardından duygularımız ve davranışlarımız oluşur. “Terapilerde, olaylara farklı yönlerden bakabilmeyi, olaylar karşısında nasıl davranabileceğini, olaylara farklı başa çıkma becerileri ile nasıl müdahale edeceğini öğretmeyi hedefleriz.”
Anksiyetenin nasıl işlediği ve psikobiyolojik temelleri hakkında çok şey biliyoruz. Araştırma bolluğu, farklı anksiyete bozuklukları için etkili tedaviler keşfetmeye yol açmıştır. Örneğin fobiler, sosyal anksiyete ve panik bozuklukları için çok etkili tedaviler vardır. Anksiyeteden muzdarip birini tanıyorsanız, psikolojik acı içinde yaşamak zorunda olmadıklarını bilmelerini sağlayın. İlaç ile terapinin (özellikle bilişsel davranışçı terapinin) berabere uygulanması pek çok akademik yayında en kalıcı tedavi yöntemi olarak gösterilmektedir. Başarılı tedaviler, kişinin ilişkilerini, kariyerini ve özgüvenini korur. Bugün ilk adımı atın!