Kanser hastalarına zerdeçal uyarısı !
Tıbbi Farmakoloji Fitoterapi ve Homeopati Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Iraz, “Kanserde zerdeçal uygun formda ve uygun bileşenlerle kullanılmadıkça yeterli etkiyi oluşturamaz. Kanser tedavisindeki bütün gelişmelere rağmen, son 30 yılda azalma olmamıştır. Aksine teknolojideki gelişmelere paralel olarak yeni kanser tanısı konulan hasta sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kanser oluşumuna ve ilerlemesine katkıda bulunan moleküler değişiklikleri anlamak, kanser önleme ve tedavisinde anahtar bir faktördür. Günümüzde kemoterapinin kullanımını sınırlandıran en önemli faktör yan etkilerdir. Şiddetli yan etkilere neden olmadan tümör gelişimini, ilerlemesini ve yayılmasını önlemek için spesifik kanser hücrelerini hedeflemek gerekir. Sentetik antikanser ilaçlara ek olarak, Porsuk ağacı (Taxus brevifolia), Rozet – Pervane çiçeği (Catharanthus roseus), Huş ağacı (Betula alba), Porsuk apacı (Cephalotaxus türleri), Koka ağacı (Erythroxylum previllei), Kantaron (Hypericum perforatum), Kenevir (Cannabis sativa), Isırgan otu (Urtica dioica), Zerdeçal (Curcuma longa) gibi birçok bitki farklı kanser türlerinde destek tedavisi amacıyla kullanılmaktadır.
Bunlar arasında zerdeçal içinde bulunan kurkumin maddesi önemli antikanser etkinliğe sahip bileşiktir. Kurkumin zerdeçal bitkisinden ilk kez 1870 yılında saf olarak elde edilmiştir. Hemen hemen tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu kadar yaygın kullanılmasına rağmen beklenilen faydayı görememektedirler. Bu etkisizlikler çoğunlukla maksimum etki için gerekli olan şartların yerine getirilememesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü zerdeçal kullanımı çoğunlukla sade bitkinin veya tozunun bir baharat olarak kullanımından ibarettir” dedi.Zerdeçalın içindeki kurkuminin antikanser etkisinin kanser hücrelerinin kendiliğinden programlanmış ölümü (apopitoz)’u uyarması ve çeşitli hücresel sinyal yolaklarını baskılayarak kanser hücrelerinin çoğalmasını ve çevre dokulara yayılmasını durdurarak yaptığını ifade eden Prof.Dr. Iraz, “Birçok çalışmada, kurkumin’in meme kanseri, akciğer kanseri, baş ve boyun kanserleri, prostat kanseri ve beyin tümörleri üzerindeki antikanser etkileri gösterilmiştir.
Ancak, kurkuminin suda çözünme özelliği düşük olması nedeniyle ağız yolundan alınması durumunda emilimi sınırlıdır. Ayrıca kurkuminin antikanser etkisini gösterebilmesi için hücre içine ulaşması gerekir. Kurkuminin suda çözünürlüğü az olduğundan hücre zarından geçişi de zayıftır. Bu nedenle gereken ek şartlar oluşturulmadan kurkumin beklenen antikanser etkisini gösteremeyecektir. Kurkuminin yapılındaki küçük değişiklikler ve/veya ortamdaki değişiklikler hücre içine alınmasını artırmaktadır. Bu durum kurkuminin östrojen hormonu bağımlı meme kanserinde ve testosteron bağımlı prostat kanserindeki etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca kurkuminin doğal bir şekere bağlanması da antikanser etkinliğini artırmaktadır.
Ayrıca bakır, nikel ve çinko gibi metallerle kurkuminin oluşturduğu bileşikler kanser hücresinin DNA’sına daha iyi bağlanabilmekte ve antikanser etkisi güçlenmektedir. Bunun yanında kurkumin ve türevleri vücutta ağır metal şelasyonu da oluşturarak kansere karşı koruyuculuk ve tedavi edicilik özelliğine sahiptir. Günümüzde kurkuminin hücre içine ulaşmasını artırmak ve antikanser etkisini artırmak için polimerle kaplama, elektrik yükünü değiştirme, lipozom içine yükleme, metalik nanopartikül oluşturma, nanojel yapımı, antikor kaplama, peptit veya protein içine gömme gibi farklı teknolojik formların oluşturulması için çalışmalar devam etmektedir” diye konuştu.