Oruç tutmak kan bağışçısı olmaya engel değildir. İftardan sonra haydi kan bağışına!
Tüm dünyada ve ülkemizde nüfusun ve sağlık teknolojisindeki yeniliklerin artmasıyla birlikte her geçen gün kan ve kan ürünlerine duyulan gereksinim artmaktadır. Kan ve kan ürünlerine olan talebin karşılanmasında başta Türk Kızılay’ı olmak üzere hastane kan bankaları bu önemli görevi başarı ile yerine getirmektedir.
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Malbora, kan bağışının sürekli bir ihtiyaç olduğunu vurgularken, kan bağışı konusunda dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler verdi.
Kan merkezlerinin, kan ve kan bileşenlerine olan talepleri zamanında karşılayabilmek için yeterli stok bulundurma ve fazla stoktan dolayı bozulmaları engelleyecek stok politikaları üretmeleri gerekmektedir. Yakın zamanda yaşadığımız büyük depremde bu politikaların ne denli önemli olduğunu maalesef hep birlikte yaşayarak anladık. Bu konuda bizlerin, yani bugünün sağlıklı insanlarının da dikkat etmesi gereken önemli notalar var.
Geçmiş yıllarda kan nakli, ‘tam kan’ adı altında tüm kan bileşenlerini bir arada kapsarken günümüzde bu kan bileşenleri yüksek teknolojili cihazlarla birbirinden ayrıştırarak daha verimli kullanılmakta ve bir gönüllüden alınan numune ile farklı kan bileşenlerine ihtiyacı olan birden fazla hastaya şifa olunabilmektedir.
Bu konuyu biraz derinleşmekte fayda var:
Kan bileşenleri, kırmızı kan (eritrosit süspansiyonu), kan pıhtılaştırıcı hücrelerimizi barındıran ‘trombosit süspansiyonu’, ‘plazma’ ve nadiren ihtiyaç duyulan, vücudun savunma hücreleri çok azalan ve mikroplarla savaşan beyaz küre ismindeki hücrelerin dışarıdan temininde kullanılan ‘granülosit süspansiyonu’dur.
Bu ürünlerin elde edilmesinde çok çeşitli tıbbi yöntemler vardır. Örneğin, kırmızı kan ihtiyacı olan hastalar için eritrosit süspansiyonu eldesi için tam kan toplama işlemi gerçekleştirilir. Bu santrifüj işlemi sonrasında iki önemli bileşene ayrılır. ‘Trombositten zengin plazma’ ve ‘eritrosit süspansiyonu’ şeklinde ayrışır. Trombositten zengin plazma ise yeniden santrifüj edilerek ‘trombosit süspansiyonu’ ve ‘plazma’ya ayrışır. Yani bu yöntem ile bir sağlıklı gönüllüden üç ayrı kan bileşeni elde edilmiş olur. Yani bir gönüllü üç farklı soruna sahip üç ayrı hastaya can olabilir. Bu işlem gönüllünün hayatından sadece 30-40 dakikasını alırken, üç ayrı hastaya ömürlük can olur.
Bir diğer yöntem ise sadece trombositin elde edildiği ve ‘aferez’ isimli özel cihazlarla elde edilen ve diğer yönteme göre daha kaliteli trombositin elde edildiği yöntemdir. İlk yöntemle, bir gönüllüden elde edilen trombosit miktarı erişkin bir hastaya yeterli gelmez ve birden fazla hastanın benzer yöntemle elde edilmiş trombositleri birleştirilir ve bu yöntemle elde edilen trombosite ‘havuzlamış’ trombosit ismi verilir. İkinci yöntemde ise bir gönüllüden elde edilen trombosit miktarı rahatlıkla erişkin bir hastanın ihtiyacını karşılar. Bu yöntemle elde edilen ürüne ise ‘aferez trombosit süspansiyonu’ denir. Birinci yöntemden elde edilen trombositin 6 ila 8 katı kadar daha fazla ürün elde edilebilir. Hasta için bu yöntem çok daha sağlıklıdır. Aferez yöntemiyle trombositin elde edilebilmesi için gönüllülerimizin gününden bir saatini ayırması yeterli olacaktır. Ayrıca, eğer gönüllünün kan değerleri uygun ise iki hatta üç ünite trombosit süspansiyonu tek seferde elde edilebilir. Yani hayatımızdan ayıracağımız bir saat kanamaya meyli olan üç hastanın hayata tutunmasına katkı sağlayabilir.
Kan bileşenlerinin saklama koşulları
Kan bileşenlerinin çeşitlerine göre saklama koşulları ve süresi değişiklikler göstermektedir. Örneğin ‘tam kan’ 2-6 derecede, alarmlı ve ısı kontrollü bir kan saklama dolabında 35 gün saklanabilir. ‘Eritrosit süspansiyonu’ ise aynı koşullarda 42 güne kadar saklanabilir. Trombosit süspansiyonu’ için bu kadar şanslı değiliz maalesef. Çünkü bu kan bileşeninin ömrü sadece 5 gündür. Bunun için ‘trombosit süspansiyonu’ özel torbalar içinde 20-24 derece sıcaklıkta ajitatör ismindeki cihazlarda sürekli sallanmak şartıyla fonksiyonlarını korurlar. Hastalara faydasının en üst düzeyde olması için tüm kan bileşenlerinin, toplandıktan sonra en kısa sürede verilmesi uygun olacaktır. Ayrıca unutmamak gerekir ki depolanma ömrü en kısa olan ‘trombosit süspansiyonu’ kanamalı hastalar için hem acil hem de taze verilmesi gereken bir kan bileşenidir.
Gönüllü kan ürünü vericisi olmak için neler yapmamız gereklidir?
Gönüllülerin öncelikle Kızılay şubelerine veya hastanelerin kan bankasına kimlik kartı ile başvurması ilk adımdır. Ardından, gönüllünün sağlık durumunu gözden geçirdiğimiz anket formunu doldurması gerekmektedir. Bu formda, hastanın genel sağlık problemlerinin olup olmadığı, düzenli ve yakın zamanda kullandığı ilaçların varlığı, vücuduna yakın zamanda dövme yaptırıp yaptırmadığı, özellikle bulaşıcı hastalıkların yaygın ve kontrolsüz olduğu yurt dışı seyahatlerinin olup olmadığı sorgulanır. Bu ankette gönüllünün kan bağışçısı olmasında engel olmadığı kanaatine varılırsa o zaman şanslısınız. Artık sizin kanınıza gereksinimi olan hastalara can olabilirsiniz.
Bağışçı olmakla ilgili bilgi eksikliklerimiz var
Bu yanlış bilgilerden birincisi ‘toplumda sık görülen kan grubu bileşenlerine ulaşımın daha kolay olması’. Türkiye’de en sık görülen kan grubunun A Rh pozitif olduğu birçoğumuz tarafından bilinir. Bu nedenle bu kan grubuna ulaşımın diğer kan gruplarına göre çok daha kolay olduğu yanlış kanısına varılarak bu kan grubuna sahip bireyler kan bağışı konusunda ‘tembellik’ gösterebilir. Bu yanlış bir algıdır. Çünkü unutmayalım ki aynı kan grubuna sahip bir o kadar fazla hasta olacaktır.
AB Rh negatif kan grubuna sahip bireyler ise kendi sağlıklarına lütfen iki kat daha fazla dikkat etsinler. Çünkü, birincisi sizin kanınız çok kıymetli. İhtiyacı olan hasta için altın değerinde bir kana sahipsiniz. İkincisi, kan bileşenlerine ihtiyacınız olursa, aman dikkat. Toplumumuzda bu kan grubuna sahip insan oranı sadece %1!
Diğer önemli konu; hepimizin malumu tüm İslam aleminin kutsal ayı Ramazan. Bu ayda tüm Müslüman toplumlarında sağlığı elveren birçok kişi dini vecibelerinin bir parçası olarak oruç tutmaktadır. Oruç tutan, yani aç ve susuz bir kişinin sağlığı elverse bile bu dönemde kan bağışçısı olması tıbben uygun değildir. Bu nedenle, bu kutsal günlerde biz hekimler ve tedavi süreci devam etme zorunluluğu olan lösemi, kanser, Akdeniz anemisi (talasemi), kemik iliği yetmezliği hastaları, kemik iliği nakli olmuş kişiler ve büyük cerrahi girişimler geçirmesi gereken hastalar çok zorlanmaktadır.
Bunun da çözümü var! Hemen tüm hastaneler Ramazan ayında kan bağışı konusunda gönüllülerimizin kan verme sürecini kolaylaştırmak için iş akışlarında önemli değişiklikler yaparlar. Normal günlerde sadece mesai saatlerinde kan bağışı kabulü yapılırken Ramazan ayında bu süreç iftar sonrasına taşınır. Bu nedenle biz sağlıklı kan bağışçısı gönüllülerinde bu sağlık zincirini devam ettirmek esas olmalıdır. Yani oruç tutmak kan bağışçısı olmaya asla engel değildir. İftardan sonra haydi kan bağışına!