Yapılan araştırmalara göre tüm popülasyonun üçte biri ile yarısı arasındaki bir yüzde ile yaşamlarının herhangi bir döneminde en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşamıştır. Bu bilgiye göre her 2- 3 kişiden birinin cinsellikle ilgili bir yakınması, sorunu ya da sorun olarak algıladığı bir durumu olduğunu gösterir. Ancak bir sorunun önemi yalnızca görülme sıklığında değil, ayrıca o sorunun yol açtığı zarar, hekime ya da diğer sağlık çalışanlarına başvuru oranı, bu alandaki tedavi olanakları, toplum tarafından ne ölçüde sorun olarak algılandığı ve çevreyle ne ölçüde paylaşıldığı gibi unsurlar tarafından da belirlenmektedir. Bu açıdan bakıldığında ise cinsel sorunların hep var olduğu ancak son yıllarda önem kazandığı ve tedavi arayışına girildiği ifade edilebilir.
Cinsel işlev bozukluklarının bedensel, psikolojik, kültürel etken söz konusudur. Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgileri “Cinsel İşlev Bozukluklarının Etiyolojisi” isimli makalemde okuyabilirsiniz. Bu yazıda daha çok kadınlarda görülen cinsel işlev bozuklukları konusuna değinilecektir.
Kadınlarda Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu
Kimi kaynaklara göre ülkemizde kadınlar arasında en sık görülen cinsel işlev bozukluğu cinsel istek azlığıdır. Ancak cinsel istek azlığı nedeniyle hekime ya da tedavi merkezine başvuru oranı bu sorunu yaşayanlara oranla oldukça düşük kalmaktadır. Bunun en temel nedeni de cinsellikle ilgili mitlerdir.
Cinsel istek bozukluğu kişinin yaşı ve yaşam koşulları dikkate alınarak, sürekli olarak ya da tekrarlayıcı şekilde cinsel fantezi ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması ya da hiç olmamasıdır. Bu sorunu yaşayan kadınların cinsel eylemi oluşturacak ortamı hazırlama, cinselliği başlatma ile ilgili isteği hiç yoktur ya da çok azalmıştır. Cinsel isteksizliği olan kadınlar genelde cinsel ilişkiyi kendileri başlatmazlar ancak “kadınlık görevi” olarak algıladıkları cinselliği eşlerini mutlu etmek, evliliklerinde bir sorun olmaması gibi sebeplerle haz almasalar bile yaşarlar.
Cinsel isteksizlik ergenlik döneminden itibaren yaşamın herhangi bir anında kendiliğinden başlayabileceği gibi, yaşam koşullarındaki zorluklar, partnerle yaşanan problemler, yas dönemi, depresyon, ilaç kullanımı, bedensel hastalıklar gibi nedenlere bağlı olarak sonradan da çıkabilir. Cinsel isteksizlik genel bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi belirli bir duruma ya da kişiye özgü olarak da ortaya çıkıyor olabilir.
Kadınlarda cinsellik erkeklerden çok daha farklı anlamlar taşır, genelde bu istek daha kırılgandır. İlişkinin genel gidişinden, duygusal yakınlık ya da uzaklıktan çok daha fazla etkilenir. Bu yüzden cinsel istekle ilgili bir sorun olduğunda kişinin partneri ve ilişkisinin değerlendirilmesi gerekir. O yüzden bu sorunla ilgili bir değerlendirme yapılırken ilişkinin cinsellik dışındaki boyutları da değerlendirilmelidir.
Cinsel istek azlığı değerlendirilirken kadınların yaşı da önemli bir faktör olarak dikkate alınmalıdır. Yaş ilerledikçe cinsellik ve ilişki sıklığında kısmı bir azalma olması normaldir, bu bir sorun olarak algılanmamalıdır. Bunun dışında ruhsal hastalıklar cinsel istekte azalmayı ciddi bir biçimde etkiler. Cinsel istek azlığına sebep olan ruhsal problemlerin en başında tabii ki depresyon gelir.
Bu sorunun tedavisi de nedenine göre değişmektedir. Örneğin menapoz döneminde alınan ilaçların neden olduğu bir isteksizlik varsa bu ilacın değiştirilmesiyle sorun çözülebilirken; kişinin partneriyle olan ilişkisinden kaynaklı sorunlarda öncelikle çiftin ilişkisinin çalışılması gerekir. Burada en önemli nokta kişide cinsel isteği azaltan nedenlerin bulunup ortadan kaldırılması ve kişinin cinsel arzuları ile uyumlu bir cinsel yaşam biçiminin sağlanmasıdır.
Cinsel Tiksinti Bozukluğu
Sürekli olarak ya da tekrarlayıcı bir şekilde cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçınma olarak tanımlanabilir. Kadın partneriyle cinsel ilişki olasılığı ile karşılaştığında korku, kaygı ya da iğrenme yaşar. Rahatsızlık genital salgılar, cinsel birleşme gibi cinselliğin belirli bir yönüne ya da öpme, dokunma dahil cinselliğin tümüne yönelebilir.
Bu soruna neden olan etkenler; cinsel korkular, cinsel tramvalar, cinsel kimlik ya da yönelim sorunları, ağır kişilik sorunları, cinsel fobiler ve eş reddidir. Sadece biri etken olabildiği gibi birden fazla etkenin kombinasyonu da bu sorunu ortaya çıkarabilir.
Cinsel tiksinti bozukluğunun tedavisinde asıl amaç bu etkenlerin hangisinin tiksintinin altında yatan temel etken olduğunu ortaya çıkarmak ve ona çalışmaktır.
Kadınlarda Cinsel Uyarılma Bozukluğu
Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel uyarılmanın yeterli bir ıslanma-kabarma tepkisi sağlayamaması ya da cinsel etkinlik bitene kadar bunu sürdürememesi durumu olarak tanımlanabilir. Cinsel istek ve orgazm sorunları ile birlikte görülmesi oldukça muhtemeldir.
Bu bozukluk kadınların cinsel ilişkiyi haz almadan yaşamasına neden olur. Haz alamayan kişi plato evresini yaşayamaz ve orgazm olamaz. Bunun sonucunda yeterinde haz almadığı hatta zaman zaman canının acıdığı, orgazm olamadığı bir eylemi tekrarlamak istemeyebilir ve bu tabloya cinsel istek bozukluğu da eklenebilir.
Cinsel ilişki tablosunda sık rastlanan bir durum erkeğin cinsel istek duymalarından kısa bir süre sonra cinsel ilişkiye hazır olması, orgazm olması ve ilişkiyi bitirmesidir. İlişkide daha uzun süre uyarılma gereksinimi duyan kadın yeterince uyarılmadan cinsel ilişkiye girmek istemez ya da girse bile keyif alamaz. Bu tür kadın tam olarak hazır olmadan olan cinsel ilişkilerin sayısı arttıkça daha kalıcı sorunlara neden olabilir.
Bu tür bir durumu yaşayan kişilere yaklaşım beş ögeyi içerir. Birincisi kadının ve varsa partnerinin ilişkiye ne getirdiğidir. İkinci öge kadının psikolojisidir; kişinin değerleri, düşünceleri, genel mantığı ve varsa psikopatoljik durumu da göz önüne alınmalıdır. Üçüncüsü çiftin ilişki anlamında değerlendirilmesidir. Dördüncü unsur her iki bireyin de aile ya da sosyal ortamını içerir; aileler ve eğitim çevreleri, din, kültür gibi değerlerin cinsel yaşama etkisi göz ardı edilemez. Son öge ise karar verme ve değerlendirmede toplumsal ve kültürel faktörlerin ne derece etkili olduğunun gözlenmesi ve kadının bu sorunu yaşamasındaki varsa etkisinin belirlenmesidir.
Kadınlarda Orgazm Bozuklukları
Kadınlarda orgazm bozukluğu, klinisyenin şiddet ve süre olarak yeterli olarak değerlendirdiği bir cinsel aktivide normal cinsel uyarım fazını takiben bir kadında kalıcı ya da tekrarlayıcı şekilde orgazmda gecikme olması ya da orgazmın olmaması olarak tanımlanır(APA, 2000). Orgazm bozukluğu tanısının konması diğer işlev bozukluklarına göre biraz daha zordur. Kadının yaşı, cinsel deneyimi ve aldığı cinsel uyarının yoğunluğu açısından bakıldığında orgazm olmanın beklenenden az olması durumunda orgazm bozukluğundan bahsedilebilir. Cinsel birleşme ile orgazm olamama kadınlarda oldukça sık görülür.
Orgazm olamama gibi bir şikâyette bulunan kadınların bunu hangi alanlarda(mastürbasyon, cinsel ilişki vs.) yaşadıkları, ne kadar sürede yaşadıklarının değerlendirilmesi ve tedavi planının buna göre yapılması gerekir.
Cinsel ilişkinin ne kadar doyum sağladığı orgazm ile ölçülemez, bu konuda yapılan yanlışlardan biri de budur. Cinsel ilişki cinsel orgazm ile sonuçlanmayacağı gibi her orgazmla sonlanan ilişkinin cinsel anlamda tatmin edici olduğu söylenemez. Ama orgazmın cinsel doyumu önemli ölçüde etkileyen bir yaşantı olduğu da unutulmamalıdır.
Kadınlar için klitoral uyarının orgazmda önemli olduğu bilinmektedir. Kadından kadına değişmekle birlikte cinsel ilişki öncesinde yeterli uyarım yapılmadığında ya da ön sevişme süresi uzun tutulmadığında orgazma ulaşmanın zor olduğu bilinmektedir. Kadınlarda orgazm olmanın kendi vücudunu tanıma ile bir diğer deyimle deneyim ve yaş ile arttığı söylenebilir.
Ülkemizde kadınların orgazm olamama şikayeti ile yardım arayışının az olduğu bilinmektedir. Bunun pek çok sebebi vardır; kadınların cinselliği kendilerinin de zevk alacağı bir yaşantı olarak görmemesi, nereye başvuru yapacaklarını bilememeleri, cinsel ilişkide yeterli doyumu alıp bir eksiklik hissetmemeleri gibi.
Orgazm sorunlarında öncelikli olarak sorunun kaynağı, hangi durumlarda yaşanıp hangilerinde yaşanmadığı gibi pek çok bileşen incelenmeli ve süreç bundan sonra başlatılmalıdır. Bunun dışında cinselliğin başta bölümlerinde yaşanan sorunlar orgazm olamamaya sebep oluyorsa önce bunlar tespit edilip onlar çözüme kavuşturulmalıdır. Kadınlarda cinsel bozuklukların genelde beraber görüldüğü göz önüne alınırsa cinsel cevap siklusunun bir fazını etkileyen bir durumun diğer fazları da etkilemesinin muhtemel olduğu söylenebilir. Bu durum kadınlarda anorgazminin sistemik değerlendirilmesi, psikolojik, ilişkisel, sosyal ve tıbbi hikayelerin ayrıntılı incelenmesini gerektirir.
Ağrılı Cinsel İlişki(Disparoni)
Disparoni yalnızca vajinismus ya da kayganlık azlığına bağlı olmaksızın, tekrarlayıcı ya da kalıcı şekilde cinsel ilişki sırasında ağrı olarak tanımlanmaktadır. Disparonisi olan kadınlar genel olarak penis vajen birleşmesi sırasında ciddi bir ağrı olduğundan şikayet ederler. Burada önemli olan nokta tekrarlayıcı olmasıdır, kısa süreli ya da geçici ağrı yaşanması disparoni olduğu anlamına gelmez.
Kadın cinsel sorunları içinde fiziksel sebeplerin en çok rol oynadığı bozukluk disparonidir, bu sebeple öncelikli olarak fiziksel bir muayene yapılması gerekir. Diğer sorunlara ya da psikolojik nedenlere bağlı olarak da gelişebileceğini söyleyebiliriz. Cinsel tramva yaratabilecek olaylar, yanlış cinsel inanışlar, cinsellikle ilgili olumsuz düşünceler de bu duruma sebep olabilen nedenler arasındadır.
Vajinismus
Ülkemizde cinsel tedavi birimlerine başvuran kadınların % 50’ di vajinismus nedeniye başvurmaktadır. Vajinismus vajinaya giriş denendiğinde, vajinanın dış üçte birini çevreleyen kaslarda yineleyici ya da sürekli bir biçimde istemsiz kasılmaların olmasıdır. Çoğunlukla cinsel birleşmeye olanak vermeyen bu kasılmayı kadın kendisi yapmaz ve kendi isteği ile de geçiremez. Vajina girişindeki kasların istemsiz kasılmanın yanı sıra vücudun bazı bölümlerinde hatta bazen tüm bedende kasılmalar da eşlik edebilir; korku, titreme, bulantı hatta kusma, fenalık hissi ve ağlama gibi belirtiler de görülebilir. Vajinadaki bu kasılma çoğu vakada cinsel birleşmeye izin vermez, bazılarında ise zorlama ile ilişki olabilir.
Vajinismus bizim toplumumuzda genelde evliliğin ilk gecesinde ya da ilk cinsel birleşme denendiğinde ortaya çıkar. Aslında cinsel yaşamın başlangıcından itibaren vardır ama cinsel birleşme denenmesi olmadığı için fark edilmez. Bu birincil (primer) vajimismustur. Daha nadir olarak görülse de sonradan ortaya çıkan ikincil olarak gelişen vajimismus vakaları da mevcuttur. Bunlara doğum, düşük, kürtaj, hastada kötü deneyime yol açmış jinekolojik muayene ve operasyonlar sebep olabilir.
Vajinismusun nedenlerine bakacak olursak cinsellik konusunda yerleşmiş yanlış inanışların ve tabuların vajinismus gelişiminde oldukça yüksek rol oynadığını ifade edebiliriz. Cinselliği merak etmenin ahlaksızlık, suç, günah sayıldığı toplumlarda cinsel bilgilendirme için bir talep söz konusu olmamakta, cinsel eğitim yetersizliği de bu tür durumların oluşmasında önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Ayrıca cinsel gelişimin ve yakınlaşmanın aşamalı olarak ilerlememesinin, cinsel hayata doğrudan cinsel birleşme ile başlanmasının da vajinismus gelişiminde önemli rol oynadığı görülmektedir.
Vajinismusun bir savunma tepkisidir olduğunu ifade eden ve bilinçdışı savunma, saldırgan ve tehditkar olarak algılanan erkekle birleşmeyi reddettiğini ifade eden açıklamalar da vardır. Erkeğin saldırgan olarak algılanışına ek olarak cinselliğin kirli ve kötü bir şey olarak algılanması da birleşmeye karşı bir direnç gelişmesine zemin hazırlamaktadır. Birçok araştırmada gösterildiği gibi vajinismus sorunu yaşayan kadınların çoğu ya gerçekten fiziksel şiddete maruz kalmış ya da şahit olmuş kimselerdir. Tüm vajinismus vakalarında bu yorumun geçerli olduğunu söyleyemeyiz ama buna denk düşen bir durumdan kaynaklı bu sorunu yaşayan kadınlar da mevcuttur.
Bir kadın bu tür bir durumla karşılaştığında bu alanda hissettiği yetersizlik duygusu tüm alanlara yansımakta, suçluluk ve değersizlik hissi ile depresyonu artmakta ve yaşamın diğer alanları da olumsuz olarak etkilenmektedir. Evliliğin içinden ya da dışarıdan gelen baskılar arttıkça performans kaygısı artmakta ve kişide bu kaygı arttıkça cinsel ilişkiye daha dirençli olmaktadır.
Vajinismus kadınlar arasında en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olsa da tedaviye en kısa sürede yanıt veren cinsel işlev bozukluğudur. 4-10 seans arasında ve 1-4 ay arasında değişen bir sürede ve haftada-iki haftada bir yapılan seanslarla ilerleme sağlanır. Tedavi olduktan sonra yineleme beklenmez.