Hangi Benlik?
Değerli okurlarımız bu sayıda sizlerle, hepimizin hayatın adeta ele geçiren akıllı teknolojik alet kullanımından söz edeceğiz. Yazının başında şöyle bir iki konu üzerinde düşünmenizi rica edeceğim.
- Kendi teknolojik alet kullanım sıklığınızı biliyor musunuz? Sizce sizi ele geçirdi mi?
- Sizin dışınızda çevrenizdeki diğer bireyleri bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu iki soruyu kendime sorduğumda tam anlamıyla dehşete kapılıyorum diyebilirim.
Dergimizin bu sayısında “FOMO” ile ilgili editörlerimizle bir röportaj gerçekleştirdik. Onu da okumanızı tavsiye ederim. Hepimizde olmasa da belki büyük çoğunluğumuzda ait olduğumuz “sanal” dünyayı sürekli olarak kontrol etme ve bir şeyleri kaçırma korkusu olduğunun farkında olmamız gerektiğini düşünüyorum. Özellikle röportajda bu noktayı sık sık vurguladım. Sanal ibaresini de tırnak içine almamın sebebi bu mecralar sanallıktan artık çıktı sanırım. Onlarda birer gerçek hayat parçası oldular. Ne dersiniz?
Şunun şurasında toplamda kaç yıldır yaşamımızda varlar diye bakarsak aslında çok uzun süredir olmadıklarını da göreceğiz. Orada bizi çok şey cezbediyor olmalı ki kısa sürede bu kadar etki yaratmasını doğal bulabilelim. Yazının başlığından esasen cezbeden önemli bir unsuru vurgulamaya çalışıyorum. Hepimizde gerçek benlik ve ideal benlik olarak iki alt boyutta incelediğimiz benlik türleri bulunmaktadır. Benlik konusunu psikoloji biliminde incelediğimiz takdirde farklı ele alış biçimlerini görmek pek tabi mümkündür. Ama ben bu yazıda özellikle sosyal medya ve internet kullanımı sıklığımızı anlatabilmek adına iki türden konuyu ele alacağım.
Gerçek benlik şuan içinde bulunduğumuz, kendimize verdiğimiz değeri kapsayan türdür. İdeal benlik ise gelecekte ulaşmak istediğimiz benlik anlayışımızdır. Üniversite yıllarımda bu konuyu hocamız anlatırken şunu ifade etmişti konumuzla tam olarak örtüşüyor. ”İnsanda bu iki benlik arasındaki fark ne kadar açıksa, kopuksa, birbirinden uzaksa o araya psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıkların girme ihtimali artacaktır”.
Sosyal medya hesaplarımızda hepimizin tahmin edeceği üzere çoğunlukla ideal benliklerimizi yansıtıyoruz. Orada üzüntülerimiz yok, pişmanlıklarımız yok, doğal hallerimiz yok, orada ne var? Çoğunlukla mutluluklarımız, özel hayatımızın en güzel gözükeceğini düşündüğümüz yanları, başkalarının görmesini istediğimiz belki de bizden başka kimseyi ilgilendirmeyecek detaylar var.
Burada risk oradaki yansıttığımız yaşamlarımız, aldığımız beğeniler, başkalarına bir şeyleri yansıtmamız gerektiğini düşünmemiz gerçek yaşantımızı nasıl ve ne düzeyde etkilemektedir? Eğer kendimizden, gerçekliğimizden oldukça farklı bir benlik yansıtıyor ve buna sıkı sıkıya tutunuyorsak bizleri depresif belirtiler bekliyor olacaktır.
Yazımın sonunda sosyal medyanın hayatımızı bu kadar olumsuz etkilememesi adına sizlere 1 öneride bulunacağım. Yapılan araştırmalar sosyal medya mecralarında övgü,beğeni,takdir ve onay alıyor olmamız daha çok bağlanmamıza ya da kopmakta zorlanmamıza neden olduğunu gösteriyor. Bu nedenle eğer hayatımızda başka alanlarda bu ihtiyaçlarımızı giderebilirsek internet alemine olan ilgimizde şiddetli olmayacaktır. Hobilerimizin, becerilerimizin, başarabildiğimiz farklı şeylerin olması kullanımı olumlu etkileyecektir. Tabi içinde bulunduğumuz çağda “0”kullanım yani hiç kullanmamak da pek mümkün gözükmüyor diyerek yazımı sonlandırmak isterim.