Fobiler
Dış tehlike kaynaklarına karşı gösterilen bilinçli emosyonel tepkimeye korku denir. Korkunun bir ileri safhası dehşet duygusudur. Anksiyete ve huzursuzlukta bir korku vardır ama gerilimin nedeni bilinmez.
Eğer korku hastalık derecesine varmışsa buna fobi denir.
Esasında fobide korkunun daha ileri aşaması olan dehşet duygusu yaşanır. Fobisi olan kişiler, durumlara ve nesnelere özel anlam yüklerler ve bunlarla karşılaştıklarında korkuya kapılırlar. Korku ve dehşet esnasında kana geçen adrenalin ve noradrenalin gibi savunma moleküllerinden dolayı, organizma kendini koruma ve savunma moduna alır. Hormonal etki sonucunda tüylerde ürperme, nabızda hızlanma, kan basıncında iniş çıkışlar, ellerde ve ayaklarda üşüme ve uyuşma, yüzde kızarma, mide bulantısı ve terleme gibi tepkimeler ortaya çıkar. Dolayısıyla korku yakın tehdit hissidir. Korkuyu iradenizle ve mantığınızla kontrol altına alabilirsiniz ama fobik bozukluğu kendi iradenizle yenemessiniz.
Korku duygusu, bebekliğin 4. Ayından itibaren başlarlar. Yani insanoğlu hayatının ilk 4 ayında korkusuzdur. Korku hissi, esasında insanın hayatta kalabilmesi ve doğa ile uyum sağlayabilmesi için önemli ve gerekli bir durumdur. Korkunun oluşturduğu savunma stratejileri insanın hayatta kalmasını sağlar. Ancak korku hissinin hem fazlası hem de eksikliği, kişiye ve çevresine zarar verir. Korku duygusunun olmaması, psikopatlık ya da antisosyal kişilik oluşmasına neden olur.
Bu kişiler, yaptıkları suçların cezalarından korkmadıkları için toplum ve çevre için tehdit oluştururlar. Özetle aşırı korkmak kadar korkusuz olmakta bir hastalıktır. Korku bozukluklarını genel olarak üç büyük grupta inceliyoruz.
1-Genel korku durumları ; İnsanlar herhangi bir nesne, durum ya da kimse şartı olmaksızın hemen her yerde korku hissine kapıldıkları durumdur. Bunlar için yalnız olmak daha ürkütücüdür. Mesela sosyal fobi de insan yalnızlığı sevdiği halde burada yalnızlıktan korkarlar.
Diğer insanlar için normal olan şeyler bunlar için korku kaynağı olabilir. Kendilerine güven veren güçlü kişilerin yanında olmak isterler. Genelde korku ile beraber endişe hisside vardır. Sürekli anksiyete duygusu yaşanır. Tıpta yaygın aksiyete bozukluğu adı altında incelenen durum böyle bir rahatsızlıktır.
2-Panik bozukluk; panik bozuklukta, yaşanan dehşet ve aşırı korku hissinin nerde ne zaman ve ne şekilde ortaya çıkacağı belli değildir. Burada korku, fobide olduğu gibi nesnelere ya da durumlara bağlı olarak ortaya çıkmaz. Dolayısıyla panik hissi, hangi bir uyarana bağlı olmaksızın hemen her yerde ortaya çıkabilir.
3-Fobik bozukluk; gerçekte tehlike oluşturmayan bir nesneye ya da duruma karşı, aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denmektedir. Yapılan araştırmalara göre insanların beşde birinde değişik derecelerde de olsa fobi olduğu iddia edilmektedir. Fobiler bayanlarda erkeklerden 2,5 kat daha fazla görülür. Çocukluk döneminde başlayan fobiler ilerleyen yıllarda tamamen düzelebilirler. Ancak erişkin yaşlarda başlayanlar tedavi edilmediği taktirde ömür boyu devam ederler. Çocukluğunda şiddete ve aşırı baskıya maruz kalanlarda çok daha fazla görülür. Malesef toplumda fobik bozukluğu olanları ‘’huy’’ davranışı olarak kabul edip tedaviyi gereksiz görenler hala vardır.
FOBİLERİN NEDENLERİ
Derin beyin yapılarından badem şeklinde ki amigdala’nın fobi oluşumunda büyük rol oynadığı tahmin edilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda sosyal ilişkilerden kaçınma (sosyal fobi) gösteren çocuklarda; amigdalanın lateral nukleus adı verilen bölgesinin daha az beyin hücresi (nöron) içerdiği anlaşılmıştır. Beynimizde uzman nöronların oluşturduğu özel örgüler vardır. Bunlar dış dünya ve çevre ile ilgili tüm davranış şekillerimizi belirler.
Zihinsel faaliyetlerimizi gerçekleştiren nöronlar, diğer nöronlardan anatomik olarak farklı değildir. Dolayısıyla işlev çeşitlenmeleri, yapısal farklılığın değil, örgütsel farklılığın bir sonucudur. Bu nedenle fobiler ve diğer psikolojik rahatsızlar, zihinsel faaliyetlerimize ve duygu dünyamıza yön ve şekil veren hücre örgülerindeki (mesela amigdala’daki) fizyolojik aksama neticesinde gelişmektedir. Fobilerin genetik ve çevresel faktörlerden etkilendiği de kesindir.
Mesela aile de birinde kan aldırma ya da enjektör fobisi varsa, diğer bireylerde de aynı korkunun olması oldukça yüksektir. Noradrenalin ve adrenalin salınımın yüksek olması da fobileri tetiklediği iddia edilmektedir. Zaten tedavide de bu tür nörotransmitter maddelerin duyarlılığını azaltmaya yönelik stratejiler uygulanır. Watson, fobilerin şartlandırılmış refleksler sonucunda ortaya çıktığını iddia etmektedir. Bu teoriye göre daha önce kaygı uyandırmayan bir durum, kaygılı bir uyaran ile bir araya geldiğinde öğrenme yolu ile kaygı uyaran bir faktör haline gelerek fobiye dönüşmektedir. Örneğin daha önce uçak korkusu olmayan bir şahısın, havada türbülansa yakalanıp çok korkması sonucunda uçak fobisi gelişebilir. Freuda göre, fobiler bilinç altı çatışmalarla ilgilidir. Buna göre organizma bilinç altında ki korku ve çatışmalarını, dış bir korkuya yani fobiye çevirerek rahatlamaya çalışır.
FOBİLERİN BELİRTİLERİ
Fobi oluşturan obje ile temasa geçildiğinde, yoğun anksiyete tablosu ortaya çıkar. Yüzde kızarma, çarpıntı, ellerde ve ayaklarda uyuşma, titreme, terleme, ağız kuruluğu, nefes darlığı, mide bulantısı, fenalık ve bayılma hissi gibi belirtiler ortaya çıkar. Panik atak esnasında görülen tüm belirtiler aynen fobilerde de görülür. fobiler sosyal fobi, agorafobi ve özgül fobiler olmak üzere üç ana grupta incelenir.
AGORAFOBİ
Toplumda değişen oranlarda oldukça yaygın agorafobik vardır. Sanılanın çok üstünde agorafobi vakası tahmin edilmektedir. Yalnız kalmaktan, açık meydandanlardan, kalabalık yerlerden, kapalı mekanlardan (asansör, tünel, uçak, vapur ) korkarlar ve kaçınırlar. Kapalı bir mekanda kaldıklarında tıkanıp kalacaklarını hatta çıldıracaklarını düşünürler. Gerçekten te böyle ortamlarda tam bir panik tablo yaşarlar. Ağır vakalar da hayatın tüm sosyal etkinliklerinden ve aktivitelerinden uzaklaşılır. Bu şekilde aylarca hatta yıllarca evinden çıkamayan bir çok kişi vardır.
ÖZGÜL FOBİLER
Belirli nesne ya da durumlara karşı gelişen fobilerdir. Kişi de fobi oluşturan obje olmadıkça gayet rahattır. Ancak bu nesne ile karşılaşıldığında tam bir panik yaşanır. Hayvanlara örneğin fare ve örümceklere karşı duyulan fobiler böyledir. Uçak ve asansör korkuları özgül fobilerdir. Özgül fobiler çoğunlukla çocukluk döneminden itibaren başlarlar. Özgül fobiler için ortak nokta, geçmişte bununla ilgili kötü bir deneyim yaşanmasıdır. Fobi oluşturan obje ile mutlaka karşılaşılmış ve dehset hissi uyandıran bir hatıra yaşanmıştır. Hayvan fobileri en sık karşılaşılan özgül fobilerdir. Kadınlarda hayvan ve yükseklik korkusu, erkeklere göre çok daha fazladır. Yükseklik korkusu bazen pencereden bakmaya engel olacak kadar şiddetli olabilir. Karanlık fobisi, çocukluk döneminde oldukça sık görülür. Bazen bu çocuklar bir odadan diğer odaya bile gitmeye korkabilirler. Karanlık fobileri, takip eden 5 yıl içinde tamamen düzelirler. Özgül fobilerde tedavi nisbeten daha kolaydır. Çünkü hem ilerleyen süreç içerisinde düzelebilirler, hem de kaçınma davranışları daha kolaydır.
GÜZEL BAYAN VE POLİTİKACI FOBİLERİ
Yaklaşık 60 binin üzerinde özgül fobi olduğu iddia edilmektedir. Bunlar içinde çok ilginç olanları da vardır. Mesela güzel bayanlara ya da politikacılara karşı gelişen fobiler böyledir. Kişi güzel kadın gördüğünde nefesi kesilir, terlemeye başlar, adeta ayaklarının bağı çözülür. Dili tutulur, ya da kekelemeye başlar. Ve bir an önce ortamdan uzaklaşmaya çalışır. Güzel bayanlara asla yaklaşmak istemez. Zorunlu bir yakınlık olduğunda adeta cehennem azabı yaşar. Aynı şekilde politikacı fobisi de böyledir.
SOSYAL FOBİ
Sosyal fobi, toplumumuzda çok önemli bir proplemdir. Bir çok kişi gizli ya da aşikar sosyal fobi tablosu yaşamaktadır. Bizim toplumumuzda %10-15 civarında sosyal fobi vakası olduğunu tahmin etmekteyiz. Hatta bazı araştırmacılar, ülkemizde erkeklerin %40 da, bayanların ise %58 de sosyal fobi bulunduğunu iddia etmektedir. Bu kişiler, toplumda aktivite ve etkinlik göstermeden kaçınırlar. Kendilerini tüm sosyal hayattan soyutlarlar. Diğer insanlarla iletişimleri son derece zayıftır. Bir topluluk önünde konuşma yapmaları neredeyse imkansızdır. Hatalarını gözlerinde büyütürler. Kendilerinin diğer toplum bireyleri tarafından aşağılandıklarını düşünürler. Özgüvenleri oldukça düşük seviyeye inmiştir. Özellikle karşı cinsle iletişimleri yok denecek kadar azdır. Aksi durumunda fobi belirtilerinin tümünü yaşarlar. Ağır vakalar, beraberinde bir agorafobi de yaşayarak hiç evlerinden dışarı çıkmayabilirler. Yöneticileri ile amirleri ile konuşmaları, haklarını aramaları verilen talimatlara hayır demeleri çok güçtür.
SOSYAL FOBİ UTANGAÇLIK MIDIR?!
Sosyal fobi, utangaçlıktan ayrılmalıdır. Burada temel olarak bir utanma korkusu hakimdir.
Hep kafalarında başkaları ne der? sorusu vardır. Aslında yeterli zeka ve yetenekleri olmasına rağmen onaylanmama ve red edilme korkusu ile hiç bir aktiviteye başlamazlar. Kapasiteleri olmasına rağmen proje üretmezler. yeterli guven iliskisinin kurulmadigi , dusunce ve hareket serbestisinin verilmedigi ailelerde bu durum geri cekilmeye ve aktivitelerde bozulmaya yol acar. Anormal düzeyde koruyucu ve kollayıcı ailelerde çocuk sosyal fobik bir birey olarak yetişebilir.
SOSYAL FOBİ VE EVLİLİK
Diğer taraftan ılımlı düzeyde ve dikkat çekmeyen sosyal fobisi olan erkekler, kadınlar için ideal koca adaylarıdır.. çünkü bunlar son derce evcimendirler.. genelde sadece aileleri ile ilgilenirler.. bayanları rahatsız edecek sosyal aktiviteleri son derece düşüktür. Hatta bu husus çoğu zaman çevrece farkedilmez.. ve böyle belirgin hastalık derecesinde olmayan ılımlı sosyal fobik kişiler, herkesin örnek gösterdiği aile babalarıdır. Dolayısıyla sosyal fobi, evlilik müessesini de etkiler. Başkalarının yardımı olmadan evlenmeleri nerdeyse imkansızdır. Ama bunların evlilikleri çok sağlamdır. Bir sefer evlendikleri zaman bir daha hiç boşanmazlar. Nitekim bekar kalmış hiç evlenememiş bireyler içinde sosyal fobi sayısı bir hayli fazladır. Toplumumuzda bayanlarda daha çok görülmesine rağmen, bu fazla dikkat çekmez. Hatta ne kadar uslu terbiyeli kız, ağzı var dili yok tabirinden takdir bile görür.
SOSYAL FOBİLER ALKOLLÜ İÇKİLERE MEYİLLİDİR
Sosyal fobi rahatsızlığı olan birey, eğer inançları ile çakışmıyorsa alkolik olmaya çok meyillidir. Alkoliklerde sosyal fobi oranı çok yüksektir ve normal populasyona göre 9 kat daha fazladır. Alkol ile bir nebze olan sosyal anksiyetelerini bastırırlar. Ve toplum içine çıkabilirler.. günümüzde bir toplantıya katılmak ya da bir tv programına ya da bir konsere katılmak için alkol alanlara sıklıkla rastlamaktayız. Bunların çoğu gizli sosyal fobiklerdir.
SOSYAL FOBİ VE ASKERLİK
Askerlik müessesi sosyal fobi tedavisinde çok önemli rol oynar. Belki kimse farkında değil ama eğer askerlik görevimiz olmasa idi, erkeklerde en az 2 kat daha fazla sosyal fobi sendromu olacağını düşünüyorum.. askerlik çağına kadar gizli ya da aşikar sosyal fobi olan bir şahıs askerde ister istemez zorunlu olarak bir sosyalleşme statüsüne girmektedir. Aynı şekilde üniversite eğitimi de sosyal fobi açısından olumlu bir süreçtir.
SOSYAL FOBİ, BAŞARILI OLAMAMA FOBİSİ MİDİR?!
sosyal fobi, bir nevi başarılı olamama fobisidir. Bu fobi yüzünden ülkemizin ekonomik olarak ne kadar zarara uğradığını tahmin bile edemeyiz. Bir çok sosyal fobik aslında çok zeki ve yetenekli oldukları halde girişimci ruhunu ortaya koyamazlar ve projelerini hayata geçirmekten çekinirler. Bu konuda ülkemizi kalkındırma adına ihracat işi ile uğraşanların yönetim kademesinde asla sosyal fobik olmamalıdır. Ülkemizin ekonomik anlamda uygar ülkeleri yakalayıp geçebilmesi için bu konuya dikkat edilmelidir. Hatta başarılı olamama fobisi ve bununla mücadele yöntemleri okullarda ders olarak okutulmalıdır.
BÜROKRASİ DE SOSYAL FOBİ
Bürokrasi kademelerinde de aynı tehlike söz konusudur. Sosyal fobisi olanlar tam bir görev adamı zihniyeti ile davrandıklarından kendi başlarına inisiyatif almazlar. Aslında bazı ılımlı sosyal fobikler kendi üstlerinden sürekli taktir görürler ve terfi alırlar. Hatta yönetim kademelerinin en üst düzeylerine kadar yükselebilirler. Ancak gelinen nokta her zaman çözüm üretip sıkıntı tehlikesi yaşamaktansa, çözümsüzlük oluşturup sorumluluktan kaçma ile sonuçlanır. Bu ise bürokratik kademelerde çok ağırlaşmaya hatta kilitlenmeye yol açar. Dolayısıyla bürokrasinin kilitlenmesi kanaatime göre, gizli ya da aşikar sosyal fobik yöneticiler yüzündendir. Diğer taraftan devletin denetim mekanizmaları, çoğu kez her insan hata yapabilir hoşgörüsü ile değil, hata yapan cezalandırılmalı mantığı ile çalışmaktadır. Bu da bürokrasi kademelerindeki kilitlenmeyi arttırmaktadır.
SOSYAL FOBİLERE MESAJLAR
Bütün insanlar hata yapar. Hata yapmak insan olmanın kaçınılmaz bir sonucudur. Hiçbir insan kusursuz değildir. Mükemmele ulaşmak için uğraşmak boşunadır. Mükemmeliyetçiliği bırakın. Bir ütopya uğruna kendinizi daha fazla tüketmeyin. Mükemmellik iyinin düşmanıdır; iyiye razı olun. “Ya hep ya hiç” anlayışıyla hareket etmeyin. Bir şeyin hepsini elde edememiyorsanız, tümünden de mahrum olmayın. “Zorunda olmak”tan vazgeçin. “Yapmalıyım” yerine “yapabilirim”i koyun. Ve yapabildiğiniz kadarıyla yetinin. Beklentilerinizi ulaşabileceğiniz seviyelerde tutun ki sürekli olarak hayal kırıklığı yaşamaya mahkum olmayasınız. Kendinizden daha az şey beklerseniz başarılarınızdan daha çok tatmin sağlarsınız. Nitekim mükemmeliyetçilikten vazgeçmedikçe kendinizden asla memnun olamazsınız. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, sizi ve yaptıklarınızı onaylamayacak, beğenmeyecek, reddedecek birileri mutlaka olacaktır. Öyleyse herkesi memnun etme çabasını bırakın. Hayır demeyi öğrenin. Size teklif edilen her yükü hiç istemediğiniz halde sırtlanırsanız ‘’zaman ve enerji kaybınız bir yana’’ insanların sizi kullandığını, sömürdüğünü düşünerek zayıflık ve acziyet hislerine kapılabilirsiniz. Yeryüzünde sizi hiç tanımayan ve sizin ne yaptığınızı hiç umursamayan milyarlarca insan yaşıyor. Çevrenizdeki insanların da sizi düşünüp durmaktan daha önemli meşguliyetleri söz konusudur. Buna rağmen yine de “Başkaları ne der?” kaygısına karşı “Başkaları ne derse desin!” bilincini hakim kılmak gerekir.
TEDAVİ
Tedavide ilaç tedavisi ile psikoterapi ön plandadır. İlaç tedavisi olarak en çok antidepresanlar kullanılır. Psikoterapi de bilişsel davranışcı tedavi seansları uygulanır. Özgül fobilerde, fobik uyarana karşı duyarsızlaştırma seansları denenebilir. Örneğin asansör fobisi olan kişi ye kademe kademe önce kapısı açtırılır, sonra içinde hareketsiz durması sağlanır sonra bir kat sonra iki kat çıkılma şeklinde duyarsızlaştırma yapılabilir. Askerlik ve üniversite ortamları, sosyal fobi tedavisinde önemli mihenk taşlarıdır. Kişinin sosyalleşmesinde ve ortama ayak uyduracak pozisyona gelmesinde işe yararlar. Sosyal fobili kişiler, kendilerine çok yakın hissettikleri kişilere sürekli fıkra hikaye ya da anılarını anlatarak alıştırma yapmalıdırlar. Ayna karşısında kitap okumaları ya da kendi kendilerine konuşmaları da işe yarayabilir. İnternette chat ortamı ile ya da sosyal paylaşım siteleri ile başkaları ile iletişime geçmek sosyal fobiyi yenme adına önemli bir adım olabilir. sanal ortamda konuşurken ya da yazışırken kişiler kendilerini daha rahat ve özgür hissederler. Üzerlerinde baskı hissetmezler. Bir süre sonra sanal ortamda kazandıkları özgüven ve iletişim tecrübesi, reel hayatta ki ilişkilerini de olumlu etkilemeye başlayabilir.