Fitoterapi kısaca “hastalıkların tıbbi bitkilerle tedavi edilmesi” bilimidir.
Fitoterapi sadece hastalıkların tedavisinde değil, kemoterapi gibi ağır uygulamaların yan etkilerinin minimize edilmesinde de etkilidir.
Fitoterapi ile ilgilenen uzmanlar, klinikler, hastaneler, laboratuarlar hemen her bitki üzerine çalışmalar yapmaktadır.
Bunlar arasında özellikle sarımsak, ginkgo biloba, ginseng, sarı kantaron ve reishi mantarı gıda takviyelerinde büyük paya sahiptir. “Bitkisel tedavi” “cerrahi yöntemlere karşı olmak” demek değildir.
Bugün tıbbi bitkileri kullanmak modern tıbbın da bir parçası haline gelmiştir. Uzakdoğu’da da batı ülkelerinde de tıbbi bitkiler hastalıkların tedavilerinde aktif olarak kullanılmaktadır. Bugün hastaların yaklaşık % 70’i doktorlarına bitkisel tedaviyi danışıyor, birçok ülkede doktorlar reçete ile bitkisel takviyeler öneriyor. Örneğin Almanya’da doktorların yazdığı reçetelerin % 65’i Fitoterapi ürünlerinden oluşuyor. Türkiye’de ise bu oran henüz istenilen seviyede değildir. Sağlık Bakanlığı Fitoterapi’yi resmi olarak kabul etmiştir. Bakanlığa bağlı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı çalışmaları takip etmektedir.
Tıbbi bitkiler birçok hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlar vermektedir ancak bu bitkileri rastgele kullanmak doğru değildir. Nasıl bir antibiyotik komşu-arkadaş tavsiyesi ile kullanılamıyorsa bitkisel gıda takviyeleri de öyledir. Kesinlikle bir uzmanın tavsiyeleri alınmalı. Bugün modern teknik imkanlar kullanılarak ekstrakt denilen bitki özleri kullanılmaktadır.
Bunların laboratuar analizleri yapıldığı için hangi bitkinin istenilen etkilere sahip olduğu da analiz edilebilmektedir. Örneğin nane bitkisinin özünü kullanacaksanız, rastgele nane toplayıp bunun özünü çıkarmak şeklinde olmaz. Bunun laboratuar ortamında analizlerden geçirilerek hazırlanması gerekir. Tıbbi bitkileri ekstrakt hale getirmek, verilmesi gereken etken maddeyi standardize etmek demektir.