İnsan olmanın ilk bedeli ergenlik döneminin akıl karışıklığında ödenecektir. Başlangıçta kaos, öfke, buhran olarak başlayan içsel dünyanın keşfi sonucunda, ayakları yere basan yetişkinlerin dış dünyanın somutluğu ile iç dünyanın duygusallığı arasında denge kurabilecek kişilik gelişimine hizmet edecektir. Sağlıklı gelişen kişilik dünyayı yaşarken âlemi izleyecek, güneşin dünyayı aydınlatan somutluğunu izlerken aynı zamanda mehtabın huzurunda aşkı meze yapan şair olacaktır.
Kâinat kendi güzelliğine tanık olmak için, insanı seyirci seçtiğinden beri, kendisini anlayabilecek kişiliklerin gelişebilmesini zor sınavlara bağlamıştır. Sonuçta kâinat anlamlılığını ve var olma nedenini onu izleyen insanın gözlerinde arayacaktır. İnsanlık en ilkel çağlarından itibaren başlattığı anlam arayışını asırlar boyu sürdürmüştür.
Ergenlik dönemi doğası gereği zihinsel karmaşa yaratır ve paradoksal olarak aynı karmaşadan beslenir, kaosun içinden gelişir.
İlk duyulduğunda bu tezatlık kulağa anlamsız gelse de ruhunun kasırgalarında oradan oraya savrulan bir insanı anlamak için bu konu hakkında daha derinlemesine düşünmelisiniz. Onlar gibi düşünmeye çalışmadan onların anlayacağı dili konuşamazsınız. Bu iletişimsizliğin sonucu sürekli kavga ettiğiniz bir insanla karşı karşıya kalırsınız.
Ergeni anlamanın anahtar kelimesi romantizmdir. O acemi bir romantik olarak sürekli dertlidir, o dertlenmek için çokça sebep bulabilir, imkânsız aşkların peşinde koşup kayıp şehirlerin ıssız adamı olmaya meraklıdır. Sisteme karşı gelip tanrılara kafa tutacak kadar isyankârdır, hiçbir otoriteyi kabul etmez, koşulsuz özgürlük arzusunu kısıtlayacak her türlü değer yargısını tehdit olarak algılar.
O her şeyi yapabilecek kadar umursamaz, hesap vermekten kaçacak kadar korkak, bunu nasıl yapacağını bilecek kadar kurnazdır. En bilge yetişkinleri dahi büyüleyebilecek büyük sözler konuşabilir hemen akabinde babasından harçlık almaya çalışan şirin çocuğa dönebilir.
O çocuk olamayacak kadar büyük, büyük olamayacak kadar küçük hisseder kendisini. Bu iki zıt durum arasında kalan ruhu, sıcak ile soğuk suya maruz kalan camın çatlaması gibi savunmasızdır.
Sistem ve varoluş eleştirisi en çok bu dönemde yapılır. Arafta kalmış ruhların uzayda yer edinme çabaları, aidiyetsizliğin utancı, benliğin daha tam oluşmamasına bağlı olarak kendilerini belli değerler çerçevesinde tanımlayamamak ergeni sorgulamaya iter.
Önüne çıkan her şeyi sorgulayarak buldozer gibi ezmeye başlar. Bir yere ait olamamanın utancını ve karmaşasını, ait olması gereken toplumu, değer yargılarını yıkma çabalarına girdiği muhalif aktivist rolünü benimser. Eleştirir, eleştirdikçe adeta onu anlamayan diğerlerinden intikam alıyor gibidir. Bunu yapmasa sanki yok olacakmış gibi ölüm kalım savaşı verecek kadar ısrarcı olabilir.
Korkusuzdur da, gerçekte korkması gerekenleri dahi fark etmediği için korkusuz görünür. Risk algısı ve yönetimi daha tam gelişmemiştir. İç dünyasının karmaşasına o kadar odaklanmıştır ki dış dünyadaki kurallar sistemini analiz edebilecek dikkati yoktur. Içe yönelen dikkat, dış dünyayı es geçeceği için ergen her zaman hata yapmaya elverişlidir.
Merakından ve kimlik arayışından dolayı birbirinden taban tabana zıt ideolojilerin peşinden gidip kendisini adayabilir. Hevesleri mevsimseldir, alacağı tatmine göre çok kolay gömlek değiştirebilir, bir gün önemsediğini yarın yerin dibine sokabilir. İnsanların uğruna ölebileceği en kutsal değer yargıları da eleştirici yapılarından nasiplerini alır.
Küçük görebilecek insanlar var oldukça, onlar kendi kusurlarını kapayabileceklerdir bu sebeple ezik misin sen kelimesini en çok onlardan duyarsınız, gözleri hep kendisinden daha ezik birilerini arar bulduğu zaman da affetmez canını yakar. Tüm bu anlattıklarımızı neredeyse bütün ergenler ruhsal dünyalarında yaşarlar, bir kısmı sessizlik zırhı altında bu yönlerini kamufle ederlerken, bir kısmı eyleme vurum yöntemiyle davranışlarına yansıtırlar.
Ergenin eyleme vurumlarını çok iyi anlamamız gerekiyor. Eyleme vurum teknik anlamda, içimizde yaşadığımız ruhsal sıkıntıları bastırmak için dış dünyada o sıkıntıyı bir an olsun susturabilecek vurucu yaşantılar, davranışlar gösterme halidir. Birçok ergenin hararetli, ateşli konuşmalarıyla en basit olayları dünyanın sonu gelmişçesine abartarak yaşarlar. Kendilerini haklı gördükleri bir konuda, alternatif hiçbir fikri dinlemeden gözlerini kapayarak ilerlerler. Özellikle bu dönem maddenin kötüye kullanımı olan alkolün, uyuşturucun, sigaranın büyüsüne kapılabilirler. Farklı olmak adına, isyankar karizma olmak için ailesine öfkesini yansıtmak için, kimlik aramak için bu maddelere yönelirler.
Genelde sosyal statü kazanacakları, akran ortamında ön plana çıkacakları, toplumu sabote edebilecekleri, kendini uzay boşluğunda var edip önemsenecekleri riski ortamlara girmekten kaçınmazlar.
Onlar yaşadıkları kafa karışıklığından ve kimlik arayışlarından dolayı etkiye en açık insanlardır. Bu etkiye açık oluş sebebiyle tehlikeli bazı gurupların manipülasyonlarına açık halde olmalarını sağlar. Onlar doğası gereği aktivist olduklarından her türlü gruba dâhil olabilir. Sırf farklılık kazanmak için eş cinsel guruplardan etkilenip kendilerini eş cinsel olarak tanımlayıp zamanla da bu ortamlara maruz kalıp o sosyal ağlanmanın propagandasıyla öğrenme geliştirdikleri için o şekilde yaşayabilirler. Aynı durum terör örgütlerine üye olmaya kadar varabilir.
Bu noktada devlet mekanizmalarının denetleyici risk grubu oluşturması açısından ergenler üzerine yönelmeleri gerekir. Lise çıkışlarında konuşlanan uyuşturucu satıcıları, örgüt propagandası dağıtan militanlar, kolay para kazanma vaatçileri ergenlerin bulunduğu yerlerin çevresinde görülürler. Kafası karışmış bir insanı her şeye inandırabilirsiniz ve yöntemini bilirseniz her şeyi yaptırabilirsiniz.
Özellikle eyleme vurma arzuları, heyecan ve haz arayışlarına hizmet ettiği için toplumun reddettiği her şeyi yapmaya yönelebilirler. Bu nedenlerle ergenlik dönemi gerçek anlamda riskli bir dönemdir. Sabır, kontrol, hoşgörü, denetleyicilik, bilimsel yaklaşımlar bu grupla çalışan, yaşayan her kesimin sahip olması gereken meziyetlerdir.
Ergeni bilimle anlayın, onun fikri alınmadan geldiği bu dünyadaki yaşam mücadelesini yargılamayın, dinleyin ne anlatırsa anlatsın sanki ölümsüzlüğün formülünü açıklıyormuş gibi ciddiyetle dinleyin. Yetişkinler sofrasında bir yer açın ona, bırakın büyük kelimelerle heyecanlı nutuklarını atsınlar, kendilerini önemli hissettirdiğiniz an en yakın dostu olursunuz onların.
Çocukluğun dünyayı keşfe yönelik merakı, daha önceden bilinmez olanı bilinir yapmaya gayretlidir. Bitmez tükenmez enerjisi ile sürekli sorular sorar, eşyaları tanımak için yoklar, en değerli oyuncaklarını bile parçalara ayırıp tanımaya çalışır. Dış dünyanın eşyalarıyla kurduğu bu yakın ilişki çocukta hayal ile beslenen oyunculuğu yaratır. Oyun alanı onun için laboratuar gibidir, insan ilişkilerini kurguladığı, eşyayı amacının dışında eğlenceye çevirdiği, duygularını tanıdığı, insanların farklı olduklarını anlamaya başladığı deney alanıdır.
Oyun oynamak çocuğun neredeyse tek öğrenme kanalıdır, okulun soğuk sıralarında öğrendiği müfredata dayalı teknik bilgiler, oyunun öğreticiliği yanında hiçbir işe yaramaz. Çocuk asıl gelişimini okul saatleri dışında, teneffüslerde kurguladığı gündelik oyunlarıyla sağlar.
Anne babasına gösterdiği cilveli şirinliği dahi aynı oyunun parçasıdır. Yetişkinlerin tepkilerini ölçmek, sınırlarını keşfetmek için tiyatral olan davranışları sergilemeden haz alır. Çocuk oyunculuğunu anlayabilmek onun eğitimini sürdürebilmek açısından hayati öneme sahiptir. Çocukluğun dünyayı keşfetmek için , dış dünya ile kurguladıkları oyun ayinlerinin yanında, ergenler bu ayinleri daha çok içsel süreçlerinde yaşamaya başlamıştır. Çocukluğun nesnel dünya ile haşır neşirliğinin yerini duygular dünyasının melankolisi, romantizmi almıştır.
Daha önceleri yetenekleri içinde bulunmayan sezgisel düşünebilme becerilerinin gelişmeye başlamasıyla çocukluğun somut oyunculuğunun yerine fantezi ve hayal dünyasının büyülü yaşantıları geçer.
Sezgisel düşünce, beş duyunun sınırlamalarıyla algılanan dünyayı yeni bir pencereden görebilmeyi sağlar. Artık dünyanın formel yapısıyla algılanabilen fizik kurallarının yanında sanatsal, dini, felsefi yönlerinin de olduğu fark edilmeye başlanır. Bu farkındalık patlaması ilk başta ergeni korkutur, yeni duygularıyla ne yapacağını bilememektedir.
Önceleri sıcaklığında yanmamak için gölgeye kaçındığı güneşin sadece bir gezegen olmadığını, şairane özellikleriyle büyüleyen ihtişamından, bedeni yakan ışık hüzmelerinin kalbe dokunduğunda ortaya çıkardığı aşk pınarlarından bahsetmeye başlar. Çocukluğunun akşamları görülen ay dedesi artık onun için mehtabında meze yapabileceği büyük duyguların kaynağıdır. Doğanın fizik kurallarıyla işleyen dinamikleri duyguyla bütünleşerek ilahi olanın sonsuz kapılarını açmıştır.
Ergenin ruhu artık mevsimler gibidir, bir gün baharların açtığı topraklarında ertesi gün kış gelebilir. Dalgalı denizlerin fırtınasında var oluş gemisinin romantik kaptanı olmaya çalışan ergen, anlam arayışını sakin denizlerde bulamayacaktır. Öncesinde somutluğuyla kolay anlaşılabilir olan kâinat şimdi daha karmakarışıktır, bilinmezlikleri korkutucudur, ölüm ve sonrası vardır, niçin yaşama geldiğimizin çekici bilinmezliği vardır.
Bu nedenle varlık sürdürdüğüm evrende ben ne yapacağım, var olmamın amacı ne, neye hizmet edeceğim, rastlantısal olarak mı var oldum yoksa tanrılar tarafından mı var edildim gibi üst bilişsel sorgulamaları gerektiren, felsefi, entellektüel, geleneksel bilgilerin anlaşılmaya çalışıldığı bir döneme girilmiştir.
Eleştirel yönelimle duygu keşfine çıkmış ergen, yetişkinliğe belli bir anlam bütünlüğü ile girmek zorundadır. Aklını kurgulayan bu uç sorgulamaların cevaplarını alabildiği referans düşünceleri ister dinler aracılığıyla, ister felsefeyle, isterse etik değerler ağlanmasıyla cevaplayamazsa kişilik oluşumu sekteye uğrayacaktır.
Zamanında anlamlandırılmamış her sorgulama alanı, yetişkinlik çağının oluşan kişiliğinde delikler oluşturacak, hayatın fırtınalı sularında mücadele etmek zorunda olan, sorumluluk alması, üretmesi, iş yapması gereken kişinin, kişilik gemisi ilk fırsatta su alacaktır. Hayatı boyunca kendisini yetersiz görüp sorumluluk almaktan kaçınan yetişkinlerin ruhundaki bu deliklerin kaynağı buhranlı geçen ergenlik yıllarından kalan yarım kalmış sorgulamaların yaralarıdır.
Böylesi karışık hayat döneminden geçen çocuğunuza sakın acımayın. Onun acılarını azaltmak için yükünün bir kısmını kendi omuzlarınıza almaya çalışmayın. Odasını toplamayın, onun sorumluluklarını siz yapmayın. Bunu yapmanız halinde çocuğunuza en büyük zararı vermiş olursunuz. Onun zihinsel karmaşası, yetişkin olarak varlık süreceği gerçek hayata hazır olmak için gereklidir. O bu karmaşada pişip olgunlaşacaktır.
Eninde sonunda son bulacak bu dönemden, olgun bir kişilik ile çıkması beklenen ergenin, bundan sonraki hayatında tek başına var olabilmesini sağlayacak bağımsızlığını, biricikliğini yani kişiliğini, bu dönemde çektiği bunalımlar oluşturacaktır. Sonuçta dünya somut olamayacak kadar sanatsal, sanatsal olamayacak kadar somuttur. Bu iki zıt kutup arasındaki ahengi yakalayıp dünyayı hakkıyla yaşayabilecek yetişkinlerin biraz romantik biraz da bilim adamı soğukluğuna sahip olmasını ergenliğin fırtınalı zamanları sağlayacaktır.
Varoluş insandan kendisini algılayabileceği gerçeklik egosuna sahip olmasını ister. Ego yani kişiliğimiz parçası olan yapımız, gerçekliği tam anlamında algılamayı başaramazsa, nesnel olanla uyumlanamazsa, soyut olan duyguların romantik fantezilerinde takılıp kalırsa, hayatı tam olarak yaşayamayacaktır. Bedenin varlık sürdürdüğü, ruhun onurlandırıldığı, soyut aşkın muhattabı olan sevgilinin bulunduğu, bağımlı olunan annenin nefes aldığı yer bu dünyadır. Bu dünya kendi doğasına uygun nesnel yatırımları insandan zorunlu olarak bekler.
Eskiden kızamık salgınında kırılan insanlık ırkı, bugün bilimin ışığında ürettiği aşılarla ölümün önünde zafer kazanmıştır. Araçlar üreterek, uzaya uydular göndererek, marsta su arayarak, sağlık alanından atılımlar yaparak, teknoloji devrimi yapıp uzay çağını başlatarak kâinatın nesnel olan yanıyla uyumlanmıştır. Bu uyumlanma gerçeklik egosu dediğimiz yapının gelişmesi ile oluşmuştur. Gerçekliği en gerçek şekilde algılayabilen bilincimizin katmanları sayesinde insanlık medeniyetini, en ilkel çağlarından kurtararak uzay çağına taşıyabilmemizi sağlamıştır.
Ergenliğin saplantılı duygusallığı içinde aşması gereken basamakları aşamayıp takılı kalan bir yetişkin, gerçeklik egosu geliştirmekte zorlanır. Hayatın duygu odaklı yönü onun için daha çekicidir, fantezilerle beslediği varlığı, gerçekliğin ağır sorumluluklarını alıp ondan bir şeyler üretmesini, insanlık gelişimine katkı sağlamasını beklemediği için fark etmeden kişi bu konfor alanına kendisini sabitler.
Bu sabitlik içinde yaşayan birey alternatif olanı algılayabilecek somutluğu yok saydığı için halinden memnundur. Onu fanteziler dünyasının yalanında tutan duygulanımlarına ket vurmak istemez. Hayatı boyunca imkânsız aşkların peşinden koşup kolay kırılan, alınan, bakılmaya bağımlı, himaye edici arayan bir ergen olarak yaşayabilir. İnanın bu sonsuza kadar sürebilecek bir takıntı halidir.
Ergenlik dönemini aşamayıp sabit kalmış o kadar çok yetişkin vardır ki, sayısını söylesem inanamazsınız. Onlar sorumluluk alabilecek kadar olgunlaşmış, yönetici kadrolarına gelmiş, soyut ve somut arasında denge kurmayı başarmış, güçlü insanların yanında ara eleman olarak yaşamlarına devam ederler.
Emir verebilecek iradenin yanında emir almayı kabul edebilecek pasiflikten gizil haz duyarak, onu yönetecek yetişkinlere hayatının her döneminde ihtiyaç duyacaktır. İş dünyasının hiyerarşisine, sosyal kast dinamiklerine, iş bölümüne bakarsanız eğer orada insanların bu ergenliğe demir atmış yönlerine tanık olacaksınız.
Tüm bu bilgilerin ışığında söylenebilir ki; dünyadaki her şey ama her şey, insanların geliştirdiği kişilik örüntüleri üzerinden şekillendiğini fark ettiğinizde, kaderin işletim mekanizmasında ki en önemli şifrelerden bir tanesini de çözmüş olacaksınız. Ergenin yaşamış olduğu sancılı kişilik arayışı süreci ateşte yanıp kül olan sonra tekrar küllerinden doğan Anka Kuşunun ilahi ızdırabına benzer.
Yaşamın en derin yapısını etkileyebilecek kişiliğin oluşması sürecinin kolay olmasını beklememeliyiz. Sancılarla, acılarla, ateşle, burhanlarla oluşacak kişiliğin içeriği belki de bu sayede yaşam denilen ölümlü kaosla baş edebilmek için gerekli olan donanım kazanılıyordur. Bu süreçler sonucunda ortaya çıkan yönetmeye hazır kişiliğin narsizmi onu lider yaparken, yönetilmeyi bekleyen pasif kişiliğin yapışkanlığı ilahi bir dengeyle narsistin yönetici çekiciliğine yapıştırarak ahenk oluşturacak, ortaya kaderin işleyişi çıkacaktır.
Kaderin devam eden yaşam üzerindeki etkisi, rastlantısal ya da ilahi olarak karşı karşıya gelmiş farklı kişilik örüntülerinin ortaya çıkardığı sinerjinin,etkileşimin,uyumun,zıtlaşmanın etkileri ile olduğunu ince açıdan bakarsanız görebileceksiniz. Yaşam kendi ölümlüğünü hatırlatmak ve savaşçı yönünü ortaya çıkarmak için anti sosyal, psikopat, zalim bir kişiliğin özelliklerine ihtiyaç duyacak, karşımıza milyonlarca insanı sabun yapabilecek kadar hastalıklı olabilecek bir kişiliği yani Hitleri çıkardığında, bu işletim sisteminin dinamiklerini tam olarak algılayacaksınız.
Sonuçta hayat doğuma ve yaşama ihtiyaç duyduğu kadar ölüme ve yıkıma da ihtiyaç duymaktadır, bunu yapabilmek içinde kendi hayat okulunda uygun öğrencilerini çok önceden yetiştirerek hazır hale getirmiştir. Tüm olanlardan tanrıyı suçlamayı bırakıp, önümüzde görünür bir şekilde işleyen insan kişilikleri sistemini tam olarak algılayabildiğimizde, dünyadaki en önemli işimizin insan kişiliğini geliştirmek için daha ideal bir eğitim sistemi kurgulamamız gerektiğini anlayacağız.
Kaderin rastlantısallığı karşında kurgulanmış etkili bir eğitim modeli ilahi bir nitelik taşıyacaktır. Bireylerin ister genetik olarak, ister sonradan kazanımlarıyla şekillendirdiği kişilik örüntülerinin toplamı, hayat için oluş halinde devamlılık gösteren her şeyin en temelinde vardır, doğa kendisinin devamlılığını sağlamak doğayı seven insanlara ihtiyaç duyduğu gibi, uzayı keşif edecek maceraperestlere, ölümü getirecek savaşçı katillere de ihtiyaç duyar. Hayat devamlılık örüntülerini insanların kişilik örüntüleri üzerinden açığa çıkarak devam eder, bu durumda yaşam tam olmak için yapbozun parçaları gibi birbirine muhtaçtır.
Tüm bu anlatılanlardan sonra bazılarınızın, biz de ergen olduk ancak bunların hiçbirisini yaşamadık dediğini duyar gibiyim. Haklı olabilirsiniz ancak gözden kaçırdığınız çok önemli bir nokta var ki o da kuşak faklılığıdır. Ergenlerle aileleri arasındaki anlaşmazlığın temel sebebi de kuşaklararası çatışmalar olmaktadır. Bu kuşağın ergenleri, uzay çağının hızla gelişen nimetlerinden yararlanabilirler.
Teknolojik gelişimlere bağlı ilerlemeler, internet ağlarının gelişimi ergenlerin bilgiye ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Kolay ulaşılabilir çok fazla bilginin olduğu yerde bilgi kirliliğinin oluşması da kaçınılmazdır. Internet öncesi nesillerin bilgiye ulaşma araçlarını düşündüğünüzde ne kadar kısıtlı imkânlar olduğunu göreceksiniz. Bilginin kaynağı daha çok tek elde toplanmış ve genelde devlet kültürleme politikalarına hizmet eden kitle iletişim araçlarıydı. İnsanlar içinde yaşadıkların kültürün geleneksel gerçeklerini, siyasi gündemlerini daha içe kapalı bir şekilde tek kaynaktan alırlardı.
Geleneksel kültürlenme daha çok mahalle yaşantısıyla aşılanırken, insanların içinde bulundukları yaşam evrelerinde hangi aşamalardan geçmesi gerektiğini söyleyen örnekler çok somut ve kısıtlıydı. Rol modele dayalı, öğrenmeye dayalı modellemelerle nesiller arası kültürlenme ve ortak yaşantı dili oluşturmak bu şartlarda daha kolaydı.
Ülkenin gelişmişliği, nüfusunun yoğunluğu, ekonomik şartları gibi birçok sebep insanların bir arada yaşantı sürmesini zorunlu kılıyordu. En basit mantıkla bile internet üzerinden tanışabildiğiniz ve hatta evlenebildiğiniz suni bir internet yaşamının olmadığı bir devirde, insanlar eşlerini dahi daha somut yollarla buluyorlardı.
Mahalledeki bir gencin düğününde tanışıp ya da büyüklerin toplantısında görücü usulü evlilikler yapanlarınızın sayısı eminim ki fazladır. Ülkenin bütün imkanlarının gelişmesine bağlı olarak, dünyadaki güç dengelerinde yer alabilmek adına küresel sistemin parçası olmaya başlayan ülkemiz kendisini dış dünyaya açmak durumunda kalmıştır.
Bir yönüyle küreselleşmek gelişimi getireceği gibi, diğer yanıyla ortak bir kültür dilini tutturabilmemizi güç hale getirmiştir. Birçok enformasyonun ortasında kalan ergenin zihni, toplumun yol göstericiliğinden uzaklaşarak sonsuz kararlar denizinde boğulmuştur.
İnternetteki saniyelik araştırmalarla belki hiç gündeminde olamayacak yaşantıları tanıma fırsatı bulmuş, kimlik arayan boşluğunu bu emanet öğrenmelerle doldurmaya çalışmıştır. En basit anlamıyla eş cinsel söylemleri olan bir ergenin maruz kaldığı propaganda içerikli bilgilerin çoğu sosyal medya ve internet üzerinden eylem gösteren militanlar tarafından gerçekleşmektedir. En büyük kitleleri olan, kafası karışık ergenlerin zihinlerini ele geçirmek onlar için örgütsel başarıdır.
Onların hayat yönelimleri bizim için hiçbir öneme sahip değildir, herkes aldığı kararların, seçtiği yaşantıların olumlu ya da olumsuz sonuçlarını yaşayacaktır, bu yetişkinliğin bir sonucudur. Bedel ödemek yetişkinlik erklerinin başından gelir. Ancak bu yapıların ısrarcı özgürlük söylemleri karşısında kazandıkları manevra alanları, hareket kabiliyetleri propaganda yapabilecek alanı yaratıp insanları etki altına alma yöneldiği an özgürlük sınırı aşılmıştır, ortada özgürlükten ziyade fikri dayatması güçlü olanın yaydığı değerler ortaya çıkar.
Bu yapıların karşısında tam güçlü duramayan devlet mekanizmaları bu yapıların hedeflerine kolay ulaşmasını sağlayacaktır. Bu konuda asla zafiyet gösterilemez, asla geri adım atılamaz, bedel ödemeden korkmadan gençlerimizin karışık zihinlerini ele geçirmelerine izin vermemiz gerekir. Bu güçlü duruş keskin ideolojik saplantılarımızın sonucu değil, çocuklarımızın menfaatine olmalıdır, çocuklarımız kendi kimliklerini oluşturabilecekleri steril bir sosyal ortamı aldığımız bu önlemler sayesinde bulacaklardır. Biz yetişkinler olarak onların kimlik arayışı içinde oldukları bu yolda, bir adım önden gidip yoldaki büyük kaya parçalarını temizlememiz gerekir. Küçük taşlara takılmalarını engellemeden bu temizlik yapılmalıdır, onların düşüp dizlerini yaralayabileceği küçük engelleri kaldırmadan temizliğimizi sürdürmeliyiz.
Toplumun temel kültürlenmesinden bağımsız oluşturulan bu alt gruplanmalar, özgürlük bağımsızlık, heyecan ve haz odaklı, aktivist söylemleriyle ergenlerin benlik arayışlarından kaynaklı meraklarını çekmektedir. Tüm bu şartlar ergenlerin, içinde bulundukları kuşağın şartlarından dolayı daha zor atlatılabilen bir bunalıma itmektedir.
Çok fazla bilgi, çok fazla ideoloji ,çok fazla heyecanlı alan vardır.
Tüm bunların arasında kalmış ergenin kararsızlığı benlik dağılmasını beraberinde getirecektir. Her daldan toplanan farklı meyvelerle oluşturulmuş kişilik sepeti, tekliği ve bütünlüğü bu şartlarda yakalayamacağından dolayı öfkenin, isyanın, başkaldırının kaynağı olan dağılmış kişiliğin oluşmasına hizmet edecektir.
Olaylara bu açıdan baktığınızda sizin döneminiz ile bu kuşağın dönemi çok farklıdır. Ben senin yaşındayken şöyle yapardım sözlerinizin hiçbir anlamı yoktur. Bu zamanın şartlarına göre oyun alanına kartlar sürmezseniz ergenlerinizi bu dağılmışlığın ve bilgi kirliliğinin içinden çıkaramazsınız.
Unutmayın, onlar her şeye kolay inanabilecek, farklı olanın peşinde takılabilecek kadar savunmasız oldukları bir ara dönemdedir. Çevrelerindeki yetişkinlerin denetimine ve himayesine uzaktan olmak şartıyla ihtiyaç duyarlar. En büyük himaye edici olan devlet ise kendi kurguladığı mekanizmalarla ergenlik içine düştükleri kirli bilgi ağlanmalarına karşı önlem almak zorundadır.
Bu bakış açısı tek tip bir kültürlemeyi dayatmaya çalışmak olarak algılanmamalıdır. Ergenlerin içinde bulunduğu dönemin sancılı şartlarından dolayı alacakları uç kararlar, yetişkinlerin aldığı kararların kesinliğinden bağımsızdır. Ortada bir kafa karışıklığı varsa orada özgür iradeden bahsedemeyiz. İradesizliğin olduğu yerde alınan kararlar şaibelidir. Bu nedenlerle kimlik buhranı geçiren ergenin, en önemli sıkıntı yaşayacağı alan kendisinin sandığı emanet değerleri bünyesine alabilmesini sağlayan kafa karışıklığı onlar için gerçek bir tehdittir.
Buraya kadar yapmış olduğumuz sorun tespitleri ve ergenlik dönemi gelişim dinamiklerinin yanında soruna yönelik önerileri de söylememiz gerekir. En başta sorumluluk en büyük himaye edici olan devlet mekanizmasındadır demiştik. Devlet ergenin sapabileceği sosyal hayattaki yanlış yolları denetim altında tutmalıdır. Toplum zararına faaliyet gösteren art niyetli bütün örgütlenmelerin ortadan kaldırma sorumluluğu devlete aittir. Aile bu noktada devletin mekanizmaları olan, eğitim sistemi, hukuk sistemi ,sağlık sistemi gibi sosyal alanı şekillendiren yapılarıyla iş birliği halinde hareket ederek ergen çocuğuna alaka göstermelidir.
Çocuğunun herhangi bir zararlı yapıyla teması olduğunu düşünüyorsa, şüpheleniyorsa dahi, devletin gerekli mekanizmalarına bu durumu bildirmelidir. Toplumun büyük risk alanlarına kayma ihtimali olan ergenin himayesinde devletin gücü olmadan aileler bir şeyler yapamazlar.
Filmlerin senaryolarında izlediğiniz o hareketli yaşantılar, uyuşturucu baronları ,çete savaşları, alkol ortamları, riskli arkadaşlıklar gibi filmlere has yaşantılar bir anda ergenin gündelik hayatının normali olabilirler. Ergeninin fantezilerinde kurguladığı yaşantıların karşılığını, gerçek hayatın haz kaynaklarının peşinde koşarak gerçekleştirmeye meyili vardır.
O anlam arayışı içinde nesnede duyguyu yakalamaya çalışırken, arada kalmış kimliğini yamalayabilecek, kendisini ait hissedebilecek, kendi içinde bağlılık, bütünlük gösterebilen ve hayali olarak bu bağın çekici geldiği çetelere yönelebilir. Çeteler ona aidiyet duygusu yaşatarak, bir gurubun parçası olma onurunu bağış ederler. Ona sosyal bir statü vererek emanet bir kendini tanıma referans düşüncelerinden oluşan kimlik oluştururlar. Ergen tüm bunların cazibesinde sarhoş olur, zaman içinde bu statüsünü kaybetmemek için o örgütün her istediğini yapar halde bulacaktır kendini. En sağlıklı olan, ergenin bir gruba dahil olma dürtüsünü ailenin daha sağlıklı alanlara yöneltebilmesi ile mümkündür.
Ergeni gurup halinde bir şeyler yapabileceği, spor faaliyetlerine, sanat faaliyetlerine, sorumluluk alıp kendisini önemli hissedeceği işlere yönlendirmeniz halinde onun faydasına olacaktır. Bu noktada hayati öneme sahip bir konu vardır; ergen yukarıda bahsettiğimiz olumsuz alanlara yönelmesine sebep olan temel etken; kendi ailesi içinde yaşadığı küçümsenmedir.
Ergen için en güvenli ortam ailesidir. Ailesi onun bütün çalkantıları içinde istismar etmeyecek belki de tek örgütlenmelidir. Aile çocuklarının anlattıklarını dinlemelidir, onun fikirlerine önem vermelidir. Duygu paylaşımı yapabilecekleri ortak yaşantılar, aktiviteler kurgulamalıdır, ailenin oluşturacağı biz bilinci içinde varlık bulabilecek ergen kendisini dış dünyaya atmak istemeyecektir.
Ergen için altın kural; beni dinliyorlar, fikirlerime önem veriyorlar, eleştirel felsefi sorgulamalarımı küçümsemiyorlar, beni birey olarak kabul ediyorları hissedebilmesidir. Unutmayın bu bir dönemdir ve geçecektir. Sizin bu kaos ve stres dönemini yönetme şekliniz onun zor ya da kolay geçmesini şekillendirecektir. Ergen anlaşıldığını, önemsendiğini hissettiği yerde kendini konumlandırmak ister, bunu yapan siz olun, yalancı duygularla rol yapan çetelerin, grupların eline çocuğunuzu kaptırmamanızın yolu sadece budur.