Machiavelli der ki; herkes senin nasıl göründüğünü bilir; çok az insan nasıl olduğunu hisseder…
Bir çoğumuz hayatımızın belli dönemlerinde sanki yavaş yavaş her şeyden ve herkesten vazgeçiyormuş gibi, yalnızlıkla gelen unutulmuşluk hissini, acının ve umutsuzluğun bizi çaresiz bıraktığı dönemleri, kendimizi değersiz hissetmenin verdiği çökkünlük durumunu ve artık sonunda bir imdat çağrısı gibi “depresyona giriyorum ben var mı gelmek isteyen” diyerek latifeyle dibe vurduğumuz olmuştur.
Peki nedir bu depresyon? Yaşıyoruz dile getiriyoruz ama biraz da tanımlayalım; kişinin kendini çökkün hissetmesi, daha önce yaptığı ve zevk aldığı etkinliklerden artık zevk almaması, kendi çabası olmadan kilo alma ya da verme, uyku problemleri, hareketlerde yavaşlama, değersizlik ya da suçluluk duygusu, odaklanmakta güçlük ve intihar düşünceleri eşlik edebilir. bunların en az iki hafta boyunca yaşanıyor olması da yine belirleyici bir özelliktir.
Depresyonun kalıtsal geçişi etkin olmakla birlikte, bunun yanında hayatta yaşanan olumsuzluklara, bireyin işsizlik problemi ve bununla gelen düşük sosyo ekonomik düzeyi, eğitim durumu, yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, aile içi problemler vs. depresyonu tetiklemektedir. Hayattaki bu olaylara karşı bireyin direnç ve başa çıkma imkanlarının yetersiz olması ya da bunları kullanma becerimizin eksik olması da depresyonun etkilerindendir. Her bireyin olaylara bakış açısı ve algısı farklıdır. Yapılan bir araştırmaya göre çocukluk çağında yaşanan travmalarla depresyon arasında bir ilişki bulunamamıştır. Yani aynı travmaları yaşayan benzer insanlar aynı tepkileri vermemektedir. Bunu yaşanmış bir hikaye ile daha detaylı anlatırsak; uyuşturucu bağımlısı ve satıcısı, gasp, adam yaralama, öldürme vs. birçok farklı suçtan ceza evinde olan bir baba ve iki oğlu vardır. Baba ile bir röportaj yapılır ve baba mevcut durumunu ve buraya nasıl düştüğünü anlatır. Daha sonra röportajı yapan muhabir oğulları ile görüşür. Babanın bir oğlu yine baba ile aynı suçlardan aynı ceza evindedir ve röportajda söylediği “ babamla görüşmüşsünüz öyle bir babanın oğluyum ne yapabilirdim? Babamdan onu gördüm onu yaptım” der. Muhabir diğer kardeşle görüşmek ister diğer kardeş büyük bir holdingde genel müdürdür. Röportaj esnasında babası ve diğer kardeşiyle görüşüldüğü bilgisi verildikten sonra cevap olarak “ babamla görüşmüşsünüz, öyle bir babanın oğluyum ne yapabilirdim?” der. Dikkat çeken aynı kelimelerle kurulan aynı cümlede iki kardeşin algısının farklı oluşudur. Kişisel olarak olaylara bakışımız, sorun çözme yöntemlerimizdir bizi biz yapan ve hayatımıza yön veren….
Depresyon kaygı bozuklukları altında tanımlanan ve yardım alınması gereken ve alınmadığı zamanlarda ciddi problemlere yol açabilen bir rahatsızlıktır. Depresyonda korunmanın ya da önlemenin belli başlı bir yolu olmamakla birlikte uzun boylu birinin alçak bir kapıdan geçmek için başını eğmesini öğrenmesi gibidir. Hayatla ve kendiyle uyumlu başa çıkma yöntemlerini bulabilmelidir.
Ve hayatın tam içinde olabilmek, ne geç kalmalı ne de ileri gitmeli…
Hayata dakik olmak ve hissedilmek dileğiyle…