Damarlarının tamamına yakını tıkalı ve bypass yapılamayan, ilaç tedavisine yanıt vermeyen hastalara kendi dokularından veya uygun antijenik özellikte hazır kök hücreler kullanılarak damarsız bölgesinde hızla yeni damar oluşturulabiliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz, damar tıkanıklığında uzuv kayıplarını önlemeye yardımcı olabilen kök hücre tedavileri ile ilgili bilgiler verdi…
Çağımızın en büyük sorunu hareketsiz yaşam, obezite, şeker hastalığı ve sigara içiciliği karşımıza damar tıkanıklığı yani kalp ve damar hastalıkları ile çıkıyor. Genetiğimiz ne kadar güçlü olursa olsun neredeyse her evde veya yakın çevremizde bypass yapılmış veya damar tıkanıklığı olan hastaları her geçen gün daha sık görüyoruz.
Eskiden ileri yaş hastalığı olarak bilinen bypass ameliyatları 30’lu, hatta 20’li yaşlarda bile görülür hale geldi. Diyabetin de etkisi ile uzuv kaybı ile sonuçlanan bacak damar tıkanıklığı sıklığı giderek artıyor. Hekim olarak bizlerin damar tıkanıklığının tedavisinde kullandığımız yöntemler risk faktörlerini azaltıcı tavsiyeler, ilaç tedavileri, anjiografik yöntemler ile balon stent uygulamaları ve cerrahi yöntemlerken; bu yöntemlerin yeterli olmadığı hastalarda, kendilerine daha fazla yardımcı olmakta zorlanıyoruz. Hastalarda istirahat veya hafif yürüme ile günlük hayatı çekilmez hale getiren ağrılar, ayakta yara, kangren ve nihayetinde ampütasyon (ayakta kesilme) ile sonuçlanabiliyor.
DAMARSIZ BÖLGEYE HIZLA YENİ DAMAR
“İşte kök hücre tam da burada bizlere yeni bir tedavi seçeneği oluyor” diyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz, “Tamamen körleşmiş, damar ağının tamamına yakını tıkalı ve bypass yapılamayan, ilaç tedavisine yanıt vermeyen o kadar çok hasta var ki! Bu hastalara kendi dokularından veya uygun antijenik özellikte hazır kök hücreler kullanılarak hastanın damarsız bölgesinde hızla yeni damar oluşturulabiliyor. Yakın zamana kadar tedavi verilemeyen birçok hastanın yaşam kalitesi artabiliyor” diyor.
KÖK HÜCRE TEDAVİSİ NEDİR?
Yaklaşık 10-15 yıldır kullanımı giderek artan kök hücre tedavilerinde amaç multipotent hücrenin tedavi için gönderildiği dokuda iyileştirici etkisi ile dokuya has yeni hücreler oluşturmasını sağlamak, kangreni tetikleyen birtakım mekanizmalar zincirini oluşturan hücre ölümü olarak bilinen apopitozu durdurmak ve hasarlı dokularda rejenerasyonu tetiklemektir. Tedavi yöntemleri ve protokolleri her geçen gün daha iyiye gidiyor ve bu da tedavi sonuçlarını olumlu etkiliyor.
Kök hücre kullanım alanları faydalı olduğu alanlar giderek artmakta olup farklı dokulardan zenginleştirilmiş kök hücreler tedavisi; kısıtlı kalp yetmezliği, ileri akciğer yetmezliği, nörodejeneratif tip hastalıklar, Alzheimer, otizm, cerebral palsi ve ilaca dirençli epilepsi gibi daha birçok hastalıkta semptomların gerilemesinde fayda sağlamaktadır.
KÖK HÜCRENİN KAYNAĞI NERESİ?
Mezenkimal kök hücre; kemik iliği, adipoz doku, göbek bağı, plasenta, Wharton jel ve sinoviyal kaynaklı olabilirken, hemopoetik kök hücre; periferik kök hücre ve CD34+ hücre seleksiyonun ile elde edilebilir.
Kök hücre etki mekanizmasına bakıldığı zaman ise uyarılara karşı verilen cevapları sinyal moleküllerini serbestleyerek hücrelerarası iletişimi iyileştirir ve nörodejeneratif tip hastalıklara bu mekanizma ile fayda sağlayabilir.
Bir takım genetik bilgileri, proteinleri ve reseptörleri hücreden hücreye aktararak hücre yenilenmesinde etkili olur, inflamasyon proteinlerini baskılar, antiinflamatuar hücreleri uyararak akut dönemde inflamasyon etkilerini baskılar, fibroblast endotel hücreleri gibi spesifik endojen progenitör ata hücrelerinin çoğalması ve hasarlı bölgeye göç etmesini uyararak rejeneratif yani iyileştirici, onarıcı etki gösterir.
KİMLER DAHA FAZLA RİSK ALTINDA? “İleri yaş ve erkek hastalar maalesef daha riskli grupta yer alır” diyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz, “Diyabet, yüksek kolesterol hastaları daha riskli grupta yer alırken sigara içen hastalar hem ileri risk altındadır, hem de sigara içmeyi bırakmadıkları takdirde tedavilerden daha az fayda görürler, tıkanıklık tekrarı daha fazladır” diyerek özellikle risk grubundaki hastaların daha dikkatli olması gerektiği konusunda uyardı.