Hiç beklenmedik, dağarcığımızda tarih sayfaları ve filmler dışında pek de olmayan, hayatımızı etkileyen, bir durum ile karşı karşıyayız. Salgın gerçeği hayatımızın merkezine bir anda oturdu ve yaşam şeklimiz, ilişkilerimiz, ekonomi gibi birçok alanı etkilediği gibi psikolojimizi de etkiledi.
Psikolojimizi etkilemesi önemli, peki neden önemli? Öncelikle bu dönem psikolojimiz üzerinde endişeli, sıkıntılı, huzursuz, kaygılı olma, korku duyma, uyku sorunları yaşama, depresif ve çaresiz hissetme, umursamaz olma, kaygı yoğunluğu ile bunalmış hissetme, enerji seviyemizde azalma, tahammülsüzlük, öfke patlamaları yaşama, iştahta artış ya da azalma, keyif veren şeylerden keyif alamama hali yaşama, ağlama, çarpıntı, baş ağrısı, diğer vücut ağrılarında artış, alkol-madde kullanımında artış, seslerden rahatsızlık duyma, irkilme, virüs ve ilgili konuların tekrarlayıcı yoğun düşüncesi, çabuk ağlama gibi etkilere yol açabilir. Bunları yaşamak kişinin hayatını zaten zora sokmaktadır.
Diğer önemli nokta ise; psikolojimizin bozulması immün (bağışıklık) sistemimizi de bozmaktadır. İmmün sistem ile psikiyatrik hastalıklar arasındaki ilişkiler son dönemlerde çok araştırılmakta ve aralarında bağlantıyı gösteren bir çok bulgu saptanmaktadır. Depresyondaki hastalar ile sağlıklı kişilerin karşılaştırıldığı çalışmalarda, depresyondaki hastaların immün markerlarında sorun olduğu görülmüştür. Yani depresyondaki kişilerin sağlıklı kişilere göre bağışıklık sistemleri daha güçsüz olduğu ve iyi bir immün sistemin , psikolojik iyi olunması ile bağlantılı olduğu saptanmıştır. Virüs ile savaşmak için güçlü bir immün (bağışıklık) sistem gerektiğini biliyoruz. Bu nedenle bu dönemdeki kaygılarımızı iyi yönetmek bu anlamda da değerlidir.
Korku, kaygı hayatı tehdit eden bir durum karşısında en doğal insani tepkidir. Kaygının belli bir düzeyi yapıcıdır ve olması istenir. Hayatta önlemler almamızı sağlar. Kaygının şiddeti arttıkça yapıcı kaygıdan yıkıcı kaygıya geçer. Artık duruma panik hakim olmuştur ve panik hali de çoğu kez sağlıklı düşünüp, davranmamızı engeller. Yapılan çalışmalar dünyada virüs ile ilgili kaygı, korku oranlarının çok yüksek olduğunu gösterdi ve bunun sonucunda ‘Koronafobi’ diye bir kavram ortaya atıldı. O zaman kaygımızı panik ve fobi halinden uzaklaştırıp nasıl olağan düzeylerde tutabiliriz kısmı önem kazanmaktadır.
Belirsizlik, bilgisizlik kaygıyı arttırabilmekle birlikte bilgi kirliliği de kaygıyı arttırmaktadır. Bu nedenle doğru bilgi kaynaklarından bilgi edinmek önemlidir. Bilgi kirliliğinden, felaket haberlerinden uzak durmak, bilime güvenmek gerekir. Tüm gün haberlere, sosyal medyaya maruz kalmamak gerekir.
Bu süreci yaşarken yalnız olmadığımızı kendimize hatırlatmalıyız. Sağlığımıza ne olacak? ekonomik olarak ne olacak? sevdiğimiz insanlara ne olacak? gibi bir çok soru şu an tüm insanların aklında. Ayrıca bizler sosyal bağlar kurmaya gereksinim duyan, çoğu kez de duygusal olarak bununla beslenen canlılarız. Sevdiğimiz insanlar ile fiziksel temasımız olmasa da duygusal temasımızı devam ettirmek önemlidir. Mümkünse her gün sevdiklerinizi arayın, dinleyin, anlatın, paylaşın, anıları yad edin. Çocuklar ile iletişim bu noktada çok değerli, onlar bize yaşam enerjisi ve güç verir ama bu dönemi onlara nasıl anlatacağımız, bu dönemde onlara nasıl davranacağız? Onları iyi dinleyin. Resim, oyun, şarkı vb gibi etkinliklerle onların duygularını ifadesine yardımcı olun. Onları dinleyin, duygularını kabul edin, şefkat ve özenle yaklaşın ve böyle hissetmelerinin olağan olduğunu iletin. Konu ile ilgili soru sormalarına izin verip, felaketleştirmeden , kaygı vermeden net cümleler ile durumu anlatıp, korunmak için beraber neler yapılacağı konuşmak önemlidir.
Nietzsche’nin ‘Beni öldürmeyen acı güçlendirir.’ sözü çok değerlidir. Bir felaket karşısında savaşmak da kaçmak da insana özgü tepkilerdir. Bu ikisinden hangisini seçeceğimiz yaşamımızı belirler aslında. Yani bu durumdan güçlenerek, dersler çıkararak, sonrası için enerjimizi toplayarak da çıkabiliriz, tükenmiş halde de çıkabiliriz. Her doğum sancılı olur unutmamak gerekir. Zaten yaşadığımız sancılı süreci doğuma dönüştürme olasılığını unutmamak gerekir.
Dünya bu güne kadar çok fazla salgın, savaş, felaket atlatmış. Bu süreçler elbet geçecek ve karanlıklar aydınlığa çıkacak bunları aklımızdan çıkarmamalı ve bu ara süreci iyi yönetmeliyiz.
Boşluk kaygıyı her zaman arttırır, üretkenlik ise her zaman kaygıyı azaltır. Bu nedenle var olan şartlar içinde bunu hayata geçirebilmenin yollarını aramak ve bir hedef belirleyip girişip çabalamak, boş kalmamak, öncesinde keyifle, tutku ile yaptığımız şeyleri şu anki yaşam koşullarına uyarlayıp devam ettirmeye çalışmak önem kazanmaktadır. Günlük, haftalık planlar ve salgın sonrası için yazılı hedefler koymak, bunlar için heyecan duymak ve bunlar için çabalamak değerli. Örneğin bugün şu saatte kalkmak, sonra camı açıp biraz nefes egzersizi yapmak, önceden okunmayı çok istenip fırsat bulunamayan bir kitabı okumak, filmi izlemek, bunları sevdikleriniz ile paylaşmak, yeni yemek tarifi için araştırma yapmak, çocuğunuz ile yeni bir oyun keşfetmek, yeni bir dil öğrenmeye başlamak, salgın sonrası gezmek için bir yer belirleyip bunun için araştırmaya girişmek gibi.
Günlük rutinden olabildiğince kopmamaya çalışılmalı bu süreçte. Önceki uyku, yemek saatlerimizi düzenli devam ettirmek önemlidir. Her gün akşam yatma, sabah kalkma, yemek saatlerini aynı düzende devam ettirmek sağlıklı olandır . Böyle dönemlerde uyku, uyanıklıkta gece gündüz döngüsü değişme eğilimindedir. Yani gece uyanık kalınıp, gündüz uyuma eğilimi yoğundur. Gece uykusu melotininin salgılandığı sağlıklı ve kaliteli bir uykudur, gündüz uykusu ise sağlıksızdır. Bu nedenle gündüz uykusu evde olunan günlerde yatkınlığın olduğu ama ufak 15-30 dakika aralığının dışında önermediğimiz bir şeydir. Şartlar dahilinde gün ışığı alabilmek olanağı varsa değerlendirilmeli, ağır yemekler, uzun açlık, sağlıksız beslenme, çok kafein, alkol, madde kullanımı yine süreci olumsuz etkilediğinden uzak durulmalıdır.
Egzersizin beyin kan akımını arttırdığı, nörotrofik faktörleri, nörotransmiterler, sitokin salınımları üzerinde olumlu etkiler sağlayarak psikolojik iyilik hali için olumlu etkiler yarattığı biliniyor. Ev şartları içinde yapılabilecek egzersizleri yaşama geçirmeye çalışmak önemli. Sağlıklı nefes, nefes ve gevşeme egzersizleri yine iyi gelmektedir. Öncesinde düzenli kullanılan ilaçlarınız var ise bunların düzenini bozmadan devam etmek de önemlidir.
Yaşam yoğunluğu içinde ıskaladığımız bir çok şeyi hayata geçirmek için de bir fırsat da olabilir aslında bu dönem. Evde iken sıkılıyor muyuz? Evde olabilen şanslı gruptan olduğunuzu unutmadan bunu yeni bir şeyler keşfetmek ya da ilgi alanlarınızı genişletmek için bir fırsata çevirebilirsiniz.
Dayanışma ve yardımlaşmanın iyileştirici gücü vardır. Tanımadığımız insanlara, sevdiklerimize, sokak hayvanlarına yüreğinizin istediği yerlere ulaşmak hem onlara hem bize güç verir.