Tüm Türkiye’yi etkisi altına alan ve gün geçtikçe yayılan korona (corvid-19) tehdidi; insanları evlerinde kalmaya zorladığı gibi insanların endişe katsayısını arttırmış ve de dış dünyaya karşı kendi kalkanını oluşturmaya itmiştir.
Sosyal açıdan halkımız kendisini izole etmeye pek alışkın olmamakla birlikte, kendi sağlığını korumak için bu duruma göğüs germek zorunda kalmıştır. Bu durumun aile içinde farkındalık hissi ile karşılanması, kaygı, endişe ve stres gibi olumsuz hissiyatları azaltacaktır. Bu sürecin geçici olduğunu kabul etmeliyiz ve buna inanarak psikolojimizi de korumalıyız. Tabi ki bu süreç birçok kişide travma oluşturacak, bu travmaların olumsuz sonuçları da olacaktır.
Ancak bu tip düşünceleri en aza indirgeyebilmek için evde kaldığımız süre boyunca kendi psikolojik alanımızı korumakla birlikte diğer ev halkının alanına da saygı duymayı ihmal etmemeliyiz. Bireylerin birbirlerinin alanına müdahaleyi en aza indirmesi, bireysel vakit geçirmesi ile doğru orantılı sayılabilir. Bu sebeple hobilerimize vakit ayırarak kendimize kaliteli zaman dilimleri oluşturabiliriz.
İçe bakış ve bağ kurma dönemi olarak nitelendirebileceğimiz bu günleri aslında ailemizle birlikte değerlendirebileceğimiz zamanlar için bir avantaj olarak görebiliriz. Odak noktamızı, geçiştirdiğimiz konulara yönlendirmek, yoğunluktan dolayı ilgisiz bıraktığımız konularla ilgilenmek, zihnimizi meşgul eden sorulardan uzaklaşmamıza ve konumumuzun bizi bunaltmamasına destek verecektir. Bunu yaparken sosyalleşmekten de kendimizi alıkoymamalı, çevremiz ile iletişimimizi kesmemeliyiz. Bu sürecin en yorucu kısmı sevdiklerimizden, arkadaş çevremizden, okul yahut iş çevremizden ayrı kalmak olduğu için kendimizi yalnız hissedebiliriz.
Bunu telafi edebilmek için çevremizle online platformları kullanarak da olsa iletişime geçmek, evde kalma süremizi olumlayacaktır. Bunu bir psikolojik arınma süreci olarak değerlendirmek; doğru sorularla doğru cevaplara ulaşabilmemizi sağlayacaktır. Evde kalmaktan muzdarip olan gençler özellikle bu sürecin can sıkıcı ve bunaltıcı safhalarına maruz kalacaklardır. Ancak sosyal izolasyonu korumanın aslında kendi aileleri başta olmak üzere tüm çevre halkın sağlığını korumak olduğu bilincinde olmalı ve mümkün mertebe her aileden bir kişi ihtiyaç halinde dışarı çıkmalıdır. Bu kişi her 15 gün süre ile değiştirilip hem 14 gün kuralına uyulmuş olunur, hem de aile bireyleri bir nebze olsun durumdan soyutlanmış olur.
Hepimizin endişeli olduğu bu süreçte; yeteri kadar bilgi edinmek kaygı seviyemizi minimumda tutabilmemizi sağlayacaktır. Sosyal medyada yayılan ya da televizyonlarda haber niteliğinde verilen her söylemi değil sadece bilgi verici, önlem alıcı yahut eylem planına dönüştürülmüş yayınları almalıyız. Kaygı ve stres yönetimimizi sağlıklı seviyelerde tutmamızı sağlayacak olan bu hareket, kendimiz ve ailemiz için sosyal izolasyonu korumada da etkili olacaktır.
Aile içinde açıklama yaparken en çok dikkat etmemiz gerekenler çocuklardır. Onlara neden okula gitmediklerini, dışarı çıkamadıklarını ya da arkadaşlarını göremediklerini anlatırken; dünyada ve ülkemizde virüs adında bir tehdit var şeklinde değil de, bazı insanların grip olduğu ve onlar iyileşene kadar kendimizi korumak için evde kalmamız gerektiği gibi bir yaklaşım ile korku ve tehdit edici söylemlerden uzak durabiliriz.
Onların sorduğu soruları doğru ve dürüst bir şekilde açıklamalıyız. İletişimimizi daha sıkı tutmak, her gün dışarıda virüs var uyarısı yapmak yerine nasıl davranmaları ve ne yapmaları konusunda onları bilgilendirmek, kaygı ve endişemizi onlara yansıtmamak, haber kaynaklarını sürekli açık bırakmamak, evde vakit geçirmeyi eğlenceli hale getirmek onların da bu süreci sağlıklı atlatabilmelerini sağlayacaktır.
En iyi savunma, saldırıdır! Diyerek bir salgının üzerine gidemeyeceğimiz için En iyi koruma, tedbirdir! Düşüncesini aklımızdan çıkarmamalıyız. Birlikte hareket etmek, tabiri caiz ise; takım oyununa destek vermek, ülkemizi salgın günlerinin kritiklerinden uzaklaştıracak ve hayatı normale döndürmede etkili olacaktır. İnsan vücudunun bu hastalığa karşı bağışıklık göstermesi, bu hastalığın grip gibi atlatılacağı zamanların gelmesi için belirli bir süre geçmesi gerekmektedir. En iyi yapabileceğimiz şey ise kendimizi ve çevremizi koruyarak yakalanma süresini
uzatabildiğimiz kadar uzatmak olacaktır.
Hayatımızda kendimize soluk alma alanları açarak, kitaplarla, müzikle, sanatın çeşitli alanlarıyla ilgilenerek psikolojik sağlamlığımızı ve salgın düşüncesine karşı direncimizi arttırabiliriz.
Son olarak ve en önemlisi; çocuklar, dünyanın güvenli olduğuna inanma ihtiyacındadırlar. Bu ihtiyacı onlara verebilmenin yolu ise, yetişkinlerin tutum ve davranışlarıyla doğru orantılıdır. Bu bağlamda yetişkinlerin duygu ve düşüncelerini kontrol altında tutmaları ve sakin kalmaları önemli rol oynayacaktır. Unutmayalım, geleceğimizin garantisi, çocuklarımızdır!