Coronavirüs Günlerinde Ruh Sağlığı

Corona günleri olarak geçirdiğimiz bu günler, aslına baktığımızda salgın bir hastalıktan bahsettiğimiz ve tüm dünyanın etkilendiği doğal bir afet. Yani bir travma. Peki travma nedir? Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağan dışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz. Günlük rutini bozan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar, travmatik yaşantılar olarak tanımlanabilmektedir. Yaşanmış bir trafik kazası, bir doğal afet (deprem, sel, vb.), taciz, daha zorlayıcı bir yaşantı, ailede bir kayıp travmaya örnek oluşturabilmektedir.

Günlük rutinimizin değiştiği, artık işe, okula, gezmeye gidemediğimiz, sevdiklerimizle fiziksel temas kuramadığımız bu günler de travmatik yaşantı olarak değerlendirilebilir, anormal zaman dilimleri olarak kabul edilebilir. Bu dönemleri biz nasıl geçirmeliyiz ki travmadan en az şekilde zarar görelim, ya da bu süreç geçtiğinde ruhsal sağlığımızı korumuş olalım. Çünkü biliyoruz ki travma esnasında kişinin ruhsal sağlığı etkilenir. Korona virüsün fiziksel sağlığı tehdit eden yanı, aslında ruhsal sağlığı da olumsuz olarak etkilemektedir, ki sağlığın tanımı denince fiziksel ve ruhsal sağlık birbirinden ayırt edilemez bir bütünlüktedir. Özellikle travmanın ne olduğunu bilmek, etkilerini anlamak, farkında olmak ‘olayları anlamlandırmayı’ sağlayacaktır. Olayları anlamlandırmak ise, duygularımızı fark etmemizi ve yönetebilmemizi kolaylaştıracaktır. Yani ne demek bu? Çocuğum evde istemediğim kadar hareketli, her yeri dağıtıyor, kontrol edemiyorum ve ben de sinirlenip ona bağırıyorum. Bu esnada içinde bulunduğum durumu çocuk açısından ele aldığımda; ‘rutini bozulan, engellenen çocuk evde kontrolsüz davranabiliyor’ kendi açımdan ise; ‘kontrol edemediğim için çaresiz hissedip belki başka zaman olsa bu kadar çok tepki göstermeyecekken, şimdi çocuğuma bağırıyorum ve bu beni üzüyor.’ diyebilirim. Dolayısıyla içinde bulunduğum durumu anlamak önemli, iletişimin temeli de anlamak ve anlaşılmak üzerine kuruluyor. Bunu anladığımda çocuğuma bağırmak yerine ‘karşısına geçip, hangi yaş çocuğu ise onun yaşına inerek, anlıyorum evde sınırlandırıldığın için bu şekilde davranıyorsun ama bu sana da bana da zarar veriyor, senin için ne yapabilirim?’ diyebilirim.

Psk. Hanife Kadir

Beyin, komplex bir mekanizma, tehdit karşısında muhakeme yeteneğinin de yer aldığı üst düzey sistemi devre dışı bırakıp, ilkel zihin kısmının aktivasyonuyla ‘savaş, kaç, dona kal’ şeklinde tepki verebilir. İlkel zihin kontrolü ele geçirdiğinde ise; kendimizi korumak için, düşünmeden ve dürtüsel olarak hareket edebiliriz. Bu da toplumda sokağa çıkma yasağında görülen hastalığın bulaş riski düşünülmeden, kontrolsüzce dışarı çıkılması, alışveriş yapılması gibi davranışlara sebep olabilmektedir. Oysa biz gelişmiş bir varlığız ve krizi yönetebiliriz. Kendi hayatlarımızda krizleri fark edip, krizi yönetmeyi öğrenebiliriz. Hatta krizi fırsata çevirmek denir ya, krizle birlikte büyüyebiliriz, geliştirebiliriz kendimizi. Deprem sonrasında evlerin daha sağlam ve depreme dayanıklı yapılması, deprem sonrası gelişme, iyileşme olarak adlandırılabilir. Burada da krizden büyüyerek, iyileşerek çıkmak mümkün. Bu demek değildir ki, ütopik kararlar alalım, uygulamalar yapalım. Hayır kriz öncesi memnun olmadığımız şeyleri fark edelim. Mesela aile içinde ‘hep birlikte kahvaltı yapamıyorduk, zamanımız olmuyordu’ gibi şikayetlerimiz vardı diyelim, şu an bunu hayatımıza dahil edebiliriz. Kriz bittikten sonra hayat devam ederken güzel bir alışkanlık dahil etmiş olacağız ve buna uyabilecek bir hedef belirlemek gerekir. Yani evde kaldığımız bugünlerde abartılı ilgi ya da aşırı iyilikler kriz sonrası devam etmezse bu da ayrı bir sorun oluşturacaktır. O nedenle hayatıma dahil etmek istediğim aile içinde neler var ve bunları virüs bittikten sonra hayat devam ederken nasıl devam ettirebilirim gibi bir planlama yapabiliriz.

Krizi yönetebilecek birkaç maddelik öneriler yazalım isterseniz:

Bu karanlık havanın dağıldığı, yazın geldiği, güneşin açtığı güzel ve sağlıklı günleri birlikte göreceğimiz zamanlarda buluşmak ümidiyle. Yarınlara dair umutların var olduğunu hatırlatan Nazım Hikmet’ten bir şiirle noktalayalım yazımızı:

Exit mobile version