Uzman Klinik Psikolog İrem Göncüoğlu konu hakkında bilgiler verdi.
Günümüzde sosyal medyanın oluşturduğu zayıflık algısı ve bu doğrultuda hissedilen sosyal baskı, bireylerde beden ile aşırı uğraşa yol açarak yeme tutumunda bozulmalar görülmesine neden olabilmektedir. Fakat bu psikolojik ve toplumsal değişkenler her bireyi aynı oranda etkilememektedir. Anormal yeme tutum ve davranışları bazı kişilerde çok daha yoğun görülmekte ve zamanla yeme bozukluklarına dönüşebilmektedir. Hangi bireylerin bu risk faktörlerini daha fazla barındırdığı, bu farkın neden kaynaklandığı ise sıkça araştırılmaktadır. Araştırmalar sonucu bireylerin erken dönemde ebeveynleri ile bağlanma stilleri gibi bazı psikolojik etmenlerin yeme tutumlarının şekillenmesinde rol oynadığını ifade ediyor. Erken çocukluk dönemi deneyimleriyle şekillenen bağlanma ise bakım veren kişi ile çocuk arasındaki şefkat içeren duygusal bağ olarak tanımlanıyor. Çocuğun ihtiyaçlarına bakım veren kişi tarafından zamanında ve doğru yanıtlar verildiğinde; özenli ve duyarlı bir yaklaşımla iletişim kurulduğunda ve bununla birlikte en önemlisi bu iletişimde yakınlık duyguları hissedildiğinde güvenli bağlanma gerçekleşiyor.
Güvenli bağlanma için, anne ile çocuk ilişkisinde bazı dinamiklere hassasiyet gösterilerek bireylerin erken çocukluk döneminde yeme bozukluğu gibi patolojiler için risk oluşması engellenebilmektedir. Çocukluk döneminde güvenli bağlanma için öncelikle çocuk ile duygusal bir bağ kurulmalı ve bu bağı güçlendirmek için birlikte aktiviteler planlanmalı. Bu aktiviteler esnasında onun oyununa eşlik etmek, yanında ilgili bir şekilde var olmak bile yeterli olacaktır. Anne-çocuk arasında kurulan iletişimin güven esasına bağlı olması, çocuğun korunduğunu hissetmesi, ebeveynlerinin ulaşılabilir olması ve yanından ayrıldığınızda sizin geri döneceğinizi bilmesi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ihtiyaçlarının anlaşılarak uygun bir şekilde karşılanması, gerektiğinde yalnızca sarılarak da olsa şefkatli bir biçimde sakinleştirilmesi gereklidir.
Çocukluk döneminde bu gereksinimlerin ne derece karşılandığı çocuğun yetişkinlik dönemini oldukça etkilemektedir. Örneğin, güvenli bağlanmanın bireyin gelecek yaşantısındaki yakın ilişkilerini olumlu yönde etkileyebileceği gibi patolojik yatkınlıklara zemin hazırlayabileceğini de biliyor muydunuz? Peki yeme bozukluğu geliştirme, önerilen diyeti sürdürememe gibi durumlarda çocuğun ebeveyn ile olan bağlanma stilinin etkili olduğunu biliyor muydunuz?
Bozulmuş yeme tutumlarına sahip bireylerin aileleri incelendiğinde bu ailelerin ilişkileri zayıf, tutarsız, aşırı korumacı ve/veya müdahaleci aileler olduğu dikkat çekmektedir. Ailelerin soğuk, uzak ve tepkisiz iletişim biçimleri çocukların iletişim becerilerini de olumsuz yönde etkileyen önemli bir faktördür. Bireylerin anne-çocuk ilişkilerinde yeterli destek ve ilgi görememeleri, yakınlığın hissedilememesi sonucu ebeveyn ile güvenli bağlanma gerçekleşmemekte, stres ve olumsuz duygular ile nasıl başa çıkılacağı öğrenilememektedir. Başa çıkma becerilerinin öğrenilememesi, stresli durumlarda bireylerin yemeye yoğunlaşmasına neden olarak, yeme bozukluklarının görülme sıklığını arttırmaktadır.
Yeme bozukluğu görülmeden hemen önce bozulan yeme tutumları aynı zamanda bireylerin beden imajı memnuniyetsizliğine yol açmaktadır. Erken dönemde bakım veren kişi ile kurulan yakınlık, güven içermeyen ilişkiler ve iletişim sorunları yetişkinlik döneminde bireyin kendi bedeniyle olan ilişkisinin de bozulmasına sebep olur. Bunun sonucunda birey, bu durumlarla baş edebilmek için işlevsel ve çok da yararlı olmayan bazı yollara başvuracaktır. Örneğin, bu kişilerin kontrolü kendi elinde tutarak kendilerini güvende hissedebilmek adına kilo verme, diyet yoluyla çevresindeki insanlarla iletişim kurma ve bağlanma figürleri olan ebeveynleriyle reddedilmeden ilişkiyi sürdürebilmek adına anormal yeme tutum ve davranışları sergiledikleri görülmektedir. Ebeveynin ilgisini canlı tutabilmek adına kendini aç bırakma, kusma veya tıkınırcasına yeme gibi yeme bozukluğu davranışları erken çocukluk döneminde doyurulmayan ihtiyaçlar ile ilişkilidir. Dolayısıyla, bu süreçte kurulan ilişkilerde kopukluk, yakınlık hissedilememesi, güven eksikliği ve bireyselleşme sürecinde yaşanan aksamalar kişileri yeme bozukluğuna yatkın hale getirebilmektedir. Kişi kendilik algısını dış etkenlere bağlayarak, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasının bedensel görüntüsüne bağlı olduğu inancındadır. Bu nedenle beden görünüşünü oldukça önemsemektedir. Bir uzmandan yardım alarak tüm bunların çalışılması ise faydalı olacaktır. Terapi sürecinde uzmanın eşlik etmesiyle aile dinamikleri yeniden ele alındığında, doyurulmamış ihtiyaçlar karşılandığında, ilişkiler birey için yararlı ve işlevsel olarak yeniden düzenlendiğinde bu bozuklukların görülme riski azaltılacak veya iyileşmenin önü açılmış olacaktır. Yeme bozukluğu görülen bireyler, duygu durumlarını ve hissettiklerini daha rahat bir şekilde ortaya koyabildiklerinde, tüm bunlardan kaçınma yolu olarak sığındıkları yeme davranışına daha az başvuracaklardır.