Çocuklarda Deprem Psikolojisi

Deprem travmasını yaşayan kişinin yaşı, bu deneyime verilen yanıtı etkileyen faktörlerden birisidir. Çocuklar, yaşam ve mekân kaybı gibi olaylara anlam vermekte, yetişkinlerden daha fazla zorlanırlar. Duygularını anlatmakta ise deneyimsizdirler (8). Çocuklarda, depreme bağlı psikolojik sıkıntılarla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken birçok bulgu vardır. Bunlar arasında, huzursuz ve ajite davranışlar, öfke nöbetleri, uyku sorunları, korkunç rüyalar görme ve ağlayarak uyanma, kaybettiği kişinin hayaletini gördüğünü söyleme, arkadaşlarıyla beraber olma ve oyun isteğinin azalması, bebeksi davranışlar, dikkat bozukluğu, büyüklere aşırı bağımlılık geliştirme, yatak ıslatma, tanısı konulamayan ağrılardan yakınma, kusma, okul başarısında düşme sayılabilir. Bu bulguları tanıyıp, ilgili bir yaklaşımla çocuğa yardımcı olunabilir. Çocuğa özel zaman yaratıp onunla konuşmak, güven vermek, ortak aktiviteler düzenlemek, günlük yaşamda sorumluluk almasına destek olmak, gereğinden fazla sorumluluk yüklememek, sorunun daha kısa sürede çözümüne katkıda bulunacaktır. İki haftayı geçen ve şiddetli bir tablo halinde devam eden durumlarda, profesyonel destek sağlamak büyük önem taşır. Çözümlenmemesi halinde travmanın etkisi, çocuğun ilerleyen yıllarda özgüvenini, bilişsel gelişimini, okul başarısını, sağlıklı aile ve arkadaş ilişkisi kurma becerisini olumsuz yönde etkileyebilir. Bazı çocuklarda, ilerleyen süreçte, depresyon, anksiyete ve çeşitli davranış sorunları ortaya çıkabilir. İyileşmenin Değerlendirilmesi Duygusal iyileşme, çocuk ve yetişkin tüm bireylerde, bedensel iyileşmeden farklı bir biçimde gerçekleşir. Deprem gibi ağır bir travmanın yarattığı psikolojik etkiler, tamamen ortadan kalkmayabilir. İyileşme belirtileri, olaya daha az şiddetle duygusal tepki verme ve sorunlara çözüm geliştirme becerisinin artışı biçiminde gözlemlenebilir. Gelişim, ani değildir ve sürekli olumlu yönde ilerleyen bir seyir göstermez. Stresli olaylar, yıldönümleri, özel günler, başkalarınca da benzeri durumların yaşanması gibi anımsatıcı olgular, iyileşmede geri dönüşlere yol açabilir. İyileşmede gerçekçi hedefler belirlemek, küçük olumlulukların bile farkına varmak, iç dünyayı güvenilir insanlarla paylaşabilmek, sorunlarla ilgili akılcı bilgi kaynaklarına ulaşmak, iyileşme sürecini kolaylaştıran yaklaşımlardır. Kimden Yardım Almalı? Doktorlar, akıl sağlığı uzmanları (psikiyatristler, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları), destek için başvurulacak profesyonellerdir. Tedavinin amacı kişiye, stresle ve söz konusu olduğu takdirde matemle başa çıkma becerilerini kazandırmak olmalıdır. Uygun görülen durumlarda, ilaç tedavisi gerekebilir. Japonlar ve Deprem 11 Mart 2011 tarihinde Japonya, dünya tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. Büyük depremi takiben ortaya çıkan tsunami, yol açtığı yıkımla, tüm dünyayı dehşete sürükledi. Bu felaketin, başka toplumlar için en şaşırtıcı yanı ise, Japon halkının tepkisiydi. Japonların, olanları büyük bir tevekkülle kabullenmeleri, uygar ve düzenli bir biçimde kendilerine sunulan yardım hizmetlerinden yararlanmaları, başkalarının haklarına saygı gösteren paylaşımcı davranışları ve kayıpları için sessizce matem tutmaları, dünyada benzer durumlara verilen tepkilerden çok farklıydı. Bir felaket anında, kendisi de mağdur durumdayken, başkalarının gereksinimine önem verme, Japoncada ‘’mono no aware’’ olarak adlandırılır. Bu tutum, Japonların, yapılacak bir şey olmadığında, onu olduğu gibi kabullenmenin gerekliliğine ve yaşamda hiçbir şeyin kalıcı olmadığına dair sahip oldukları toplum bilincine dayanır.

Psk. Nazan Sondaç 

2012 Batı değerlerinde insanın temel hedefi, acı ve sıkıntı verici deneyimlerden olabildiğince uzaklaşarak, haz verici deneyimlere yönelmektir. Bu algı kişiyi, gerçekliği yadsımak için çılgınca bir çabaya sürüklemektedir. Japon değer sistemine göre, değiştirilemez olana direnmek ve insan ömrü gibi geçici olanı kalıcı kılmaya çalışmak, acı çekmekten başka bir sonuç vermez. Bu tutum, gerçekliği bilinçsizce reddetmek değil, tam tersine, gerçeği olduğu gibi kabullenip, onu en iyi biçimde yaşanılır hale getirmek için çaba sarf etmek demektir. Bir Japon Ruhsal iyileşme Metodu Olarak ‘Morita Terapisi’ Bu noktada, Japonların yaşam felsefesini yansıtan ve bugün Batı tıp dünyasında da giderek önem kazanan Morita terapisi adı verilen bir Japon ruhsal tedavi yöntemine dikkat çekmek uygun olacaktır. Morita terapisi, 20. yüzyılın ilk yarısında, Tokyo Jikei Üniversitesi Psikiyatri Bölüm Başkanı Dr. Shoma Morita (1874-1938) tarafından geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir (10). Dr. Morita’nın, Japonya’da terapi prensiplerini oluşturduğu dönemde, Avrupa’da da Dr. Sigmund Freud, bilinçaltını tanımlamıştır. Dr. Morita, bu metodu başlangıçta, Japonca “Shinkeishitsu” adı verilen anksiyete nevrozunun tedavisi amacıyla geliştirmiş, zamanla bu yöntem pek çok ruhsal yakınmada kullanılmaya başlanmıştır. Dr. Morita, duyguların değiştirilemez doğal süreçler olduğunu söyler. Onları değiştirmeye çalışmak, yalnızca daha fazla derinleşmelerine yol açar. Yapılması gereken, duyguları olduğu gibi kabul etmek (arugamama) ve yapılması zorunlu ne varsa, duygulara rağmen yapmaktır. Bu durum, duyguların da zamanla değişmesine yardımcı olur. Örneğin, utanmaya rağmen topluluk önünde sunum yapmak, birkaç kereden sonra giderek bu duygunun aşılmasını sağlayacaktır. Dr. Morita, karakteri belirleyenin duygular değil, davranışlar olduğunu bildirir. Morita terapisinde ilk adım, duyguların farkına varmak ve bu duygulara yol açan koşulların değiştirilebilir olup olmadığını anlamaktır. Değiştirilebilir koşulları değiştirip, değiştirilemeyecek olanları kabul etmek gerekir. Bu ise ancak, yaşanan ana ciddi bir odaklanma ve yapılması gerekenleri yapmakla olasıdır. Olumsuz duygulara odaklanarak bencilce geri çekilmek yerine sorumlulukların üstlenilmesi gerekir. Morita terapisi, yaşamsal zorluklar karşısında verilen sıkıntı tepkilerine, depresyon, panik atak, bağımlılık gibi tanılar koyarak, önce bu duygusal durumları düzeltip sonra davranışların değişmesini bekleyen Batı psikolojisi yaklaşımından farklıdır. Morita terapisi, kişiyi en hızlı biçimde kendi dar dünyasından çıkıp, yaşamın içinde yer almaya çağırır.

SONUÇ Deprem, kişinin yaşamını can, mal ve anlam boyutlarında tehdit eden önemli bir stres unsuru olduğundan, tepki olarak ciddi psikolojik, sosyal uyum ve performans sorunları yaratmaktadır. Deprem felaketinin sıkça gerçekleştiği ülkemizde, insanların deprem konusunda bilinçlendirilmesi, bedensel ve psikolojik etkilere yönelik kendi kendine ve yakınlarına yardım konusunda eğitilmesi, gerekli durumlarda profesyonel destek olanaklarından yararlanabilmesi, toplum sağlığı açısından, en az yapıların imarı kadar önem taşımaktadır. ,

Çocuk ve Deprem Korkusu

Deprem her yaş grubu için ciddi bir travmadır. Ancak olaya anlam vermekte zorlanan çocuklar için daha şiddetli travma yaratır.

Deprem her yaş grubu için ciddi bir travmadır. Ancak olaya anlam vermekte zorlanan çocuklar için daha şiddetli travma yaratır.

Yalnız kalmak istememe, gece koruları, tekrar deprem olacak endişesi, sinirlilik, tepkisellik uykuya dalamama, sık uyanma, kabus görme, iştah kaybı, dikkat dağınıklığı, içe kapanma gibi yetişkinlerdekine benzer belirtiler sıklıkla izlenir. Ancak çocuklar yaşlarına özgü bazı belirtiler de sergileyebilirler. Ebeveyne daha sık karşı gelme, huysuzlanma ve mızmızlanma, kekeleme, alt ıslatma, anne baba ile yatmak isteme, parmak emmeye ya da tırnak yemeye başlama, okul başarısında düşme, arkadaşları ile sık kavga etme gibi sorunlar deprem ya da diğer travmalardan sonra izlenebilir. Kimi çocuklar karın ağrısı, bulantı, baş ağrısı, kol bacak ağrısı gibi doktorlar tarafından bedensel sebep gösterilemeyen yakınmalar dile getirirler.   Bazı çocuklarda ise tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi suçluluk duyguları izlenir. Depremin kendi yanlış yaptıkları bir davranış sebebiyle ya da bu davranışa ceza olarak ortaya çıktığını düşünebilirler. Sessizce ağlama, sürekli başı öne eğik dolaşma izlenebilir. Deprem sonrası içe kapanan, arkadaş çevresinden uzaklaşan çocuğu eskisi gibi canlı, neşeli davranması için zorlamamak gerekir. Bu biçimde kendisini çevreden soyutlayan bir çocuğa en iyi yardımı ona yaklaşan, oyun için yanına çağıran, oyuncağını paylaşan başka bir akranı yapabilir. Mümkün olduğunca çocuğun yaşıtları arasında ve eskiden ilgisini çeken ortamlarda bulunması sağlanmalı ancak ilişki kurması için zorlamaktan kaçınılmalıdır. Anne babasının korktuğunu ya da tedirgin olduğunu gören çocuk paniğe kapılabilir. Bu sebeple anne babanın deprem karşısındaki tutumu son derece önemlidir. Onların her yorumu ve yapılan yorumlara verdikleri her tepkiyi çok küçük yaştaki çocuklar dahi dikkatle izlerler ve kendi dünyalarında ayrı bir yorum oluştururlar.   Kendisi paniğe kapılmış bir anne babanın korkan çocuklarına “korkma, yok bir şey” demesinin etkisi olmayacaktır. Ebeveyn karamsar ve üzüntülü ise çocuk olumsz duygulara daha çabuk kapılır, daha kolay yıkılır. Çocuğun rahatlaması ancak anne babanın sakin davranabilmeleri, çocuğun yaşına uygun açıklama yapabilmeleri ve güven ortamı yaratabilmeleri ile olacaktır

ÇOCUĞUN RUH SAĞLIĞINA NE GİBİ ETKİLER YAPIYOR

Depremden sonra yaşanan korku ve kaygı çocukları çok etkilemektedir. Parmak emme, altını ıslatma, kabus görme, yalnız yatamama, büyüklerin yanından ayrılmama, tutunma isteği, sık sık boyna sarılmak sık görülen davranışlardır. Diğer tarafta okul başarısı etkilenebilir, öfke nöbetleri, içe kapanmalar sıkça rastlanır. Sebebi bulunamayan mide bulantıları, karın ağrıları, baş dönmeleri, uyku bozuklukları, neşesizlik, durgunluk 1-2 ay sonra bile çıkabilir.

Neler yapalım ?

Çocuğa, özellikle 9 yaşın üzerindeki çocuğa tehlikeyi anlamasına yardımcı olmak gerekir. “Bir acı yaşanıyor bu acıyı yaşayıp katlanacağız” mesajı vermek gerekiyor. Büyükler sabırlı, kararlı, cesaretli, yardımsever, şefkatli olurlarsa çocukların ruh sağlığında kalıcı bozulmalar olmayacaktır. Çocuklarla daha fazla zaman geçirmek gerekiyor. Onlara sarılıp, dokunup yalnız olmadıkları duygusunu vermeliyiz. Çocukların duygularını, düşüncelerini ifade etmelerine fırsat vermeliyiz, oyun oynasınlar, resim çizsinler, gün boyu yorulsunlar serbest bırakalım. Hayatın normale döndüğü duygusu çocukları rahatlatacaktır. Deprem çilesinin çocuklarımızın erken olgunlaşmasına neden olduğunu söylemek gerekir.

Büyükler neler yapmalı ?

İnsanlar psikolojik olarak eskisi gibi sağlıklı hale getirmek için bazı şeylere dikkat etmelidir.

– Hayatın zor bir döneminden geçiliyor. Toparlanmak için bir zamana ihtiyaç vardır. – Bu olayı düşünen herkes sizin hissettiklerinizi hissetti, acıları paylaşmak acıları azaltacaktır. Fakat acıyla yatıp acıyla kalkmak insanın beyin enerjisini tüketecektir. Şu kuralı unutmayın; “Çaresi varsa çaresine bakılacaktır, üzülmeye değmez, çaresi yoksa üzülseniz de sonuç değişmeyecek daha fazla üzülmeye değmez.”

– Yorgunluk, açlık ve uykusuzluğun bedeninize çok zarar verdiğini unutmayınız.

– Alkol ve uyuşturucu ilaçlardan uzak durunuz, ilgili hekimin verdiği uyuşturucu olmayan ilaçlar çok işe yarayacaktır.

– Depremden kazanımlı çıkmak mümkündür. Özgüvenini kaybetmeyen insanları böyle hayat olayları geliştirmektedir. Tıpkı serçenin kaçma yeteneğinin Atmacanın saldırıları ile geliştiği gibi. Bir hayat olayı yaşadık, sosyolojik psikolojik sonuçları olacaktır. Kabullenip, isyan etmeyecek dersler çıkararak, aklımızı başımıza alacak daha iyi insan olma yönünde özeleştiri yeteneğimizi geliştirerek bu dönemden Türkiye olarak karlı çıkmamız mümkündür.

– Devletin de yapacağı şeyler çok önemlidir. İnsanların kaybedilen güven duygusunun kazanılmasına yardım edici destek gerekir. Devletin hazırlıklı ve örgütlü olması panik, kaos ve dedikoduları önleyecektir. Bakım, tedavi ve rehabilitaston faaliyetlerinde devletin şefkatli bir hekim gibi davranması insanlarımızın güven duygusunu ve yaralarının sarılacağı inancını pekiştirecektir.

Exit mobile version