Bu Covid Hangi Covid ?
Bilindiği üzere tüm dünya Covid-19 salgınıyla büyük bir mücadele vermektedir. Bu konu, yaklaşık 4 aydır dünya gündemini meşgul ediyor. Avrupa ülkeleri ve ülkemizdeki hızlı yayılım ve ölümler nedeniyle son birkaç aydır gündemin baş maddesi ve korkulu rüyamız haline gelen Covid-19 nedeniyle bilim insanlarının , sosyal temasın sınırlandırılması ve hijyen önerileri hepimizin hayatının merkezine yerleşmiş durumda.
Evet görünen o ki dışarıda kötü şeyler oluyor. İnsanlar hastalanıyor , bir kısmı bu hastalığı oldukça kötü geçiyor ve malesef ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıyor. Yoğun bakım yatağı yada solunum cihazı gibi hayati önem taşıyan tıbbi ekipmanların yetersizliğinden, ölecek insanı seçme sorumluluğu alma şanssızlığı – çaresizliği yaşayan ve ömrü boyunca bu vicdan muhasebesinin izlerini taşımak zorunda kalan doktorlar var. Yeterli tıbbi ekipmanı olmadan ve uygunsuz şartlarda hastalar ile yakın temas kurmak zorunda kalan , onların hayata tutunmalarına çabalarken kendisi hastalanıp ölen , çocuklarını anne / babasız bırakmak trajedisine maruz kalan sağlık çalışanları var. Karantinada izole edilmek zorunda olan ve bebeğini emzirmeyi bırakmak zorunda kalıp , 2 hafta onsuz kalmaya tahammül etmek zorunda olan anneler ile 2 hafta annelerinin kokusundan, sıcaklığından mahrum kalan bebekler var. Daha da niceleri sanırım.
Hayat rutinimiz çok değişti. Özgürce AVM ‘lere gidip alışveriş yapmak , bir kafede oturup mis gibi kokan türk kahvesini yudumlamak , sevgilimizin elinden tutup yürüyüş yapmak , parklarda çocuklarımızın oyunlarını seyretmek , telefon çaldığında bu saatte kim rahatsız ediyor , yarın arasın deyip meşgule atmak , markete gittiğimizde her şeyi rahatlıkla bulabileceğimize emin olmak , anne – babalarımızı ziyaret edip onlara sımsıkı sarılıp elini öpmek , spor salonlarında birlikte spor yapmak , hafta sonları maça gidip sonrasında da bu sene kim şampiyon olur. Bu VAR neden VAR ‘ı tartışmak. Bir süredir ruhumuza çok uzak ve yabancı geliyor değil mi.
Biz değil miydik , hayatı can sıkıcı ve anlamsız bulan ,
Biz değil miydik , AVM ‘lere gitmekten ve oradaki kalabalıktan sıkılan ,
Biz değil miydik , evde internette sörf yapmak varken veya online oyun oynamak varken sevgilimizin elinden tutup yürüyüş yapmayı gereksiz bulan ,
Biz değil miydik , çocukları parka götürmekten yorulmaktan yakınan ,
Biz değil miydik , marketlerdeki çeşitleri az bulan ,
Biz değil miydik , Anne – Baba ziyareti ve onların fiziksel temasını demode bulan ,
Biz değil miydik , futbol ve kitle sporlarını çok kirli ve hayatımızdan çıkarılması gerekenler listesinde başa koyan ,
Sanırım hepsi bizdik.
Peki ne değişti ?
Nereden bakıp , nereyi gördüğümüz değişti.
Neden değişti ?
Ruhsal yapımızın hiç hoşlanmadığı belirsizlik, öngürülemezlik ve özgürlüğümüzü kısıtlayan güvenlik tehdidi nedeniyle olsa gerek.
Dünya ile ilgili atfımız ve ona yüklediğimiz anlam değişti. Üzerini örttüğümüz, görmezden geldiğimiz, bir bakıma hesaptan düştüğümüz tehlikeleri görmeye başladık, görmek ve hissetmek zorunda kaldık. Tabii ki buna paralel olarak da, hayatımızda olan ama farkında olmadığımız güzellikleri algılamaya başladık. Sanki üçüncü bir göz girdi devreye.
Covid – 19 salgınının bilim İnsanları tarafından tehlikeli yönleri ve bireyler / ülkeler tarafından alınması gereken önlemler ve belirsiz yönleri açık bir dille ifade edilmesine rağmen neden ;
Kimimiz ;
‘’ Türk genlerine işlemiyormuş ‘’
‘’ İmanlı insana virüs işlemez ‘’
‘’ Bana bir şey yapamaz , her gün soğan , sarımsak , yiyorum ‘’ vb açıklamalarla hafife alıyoruz,
Kimimiz ;
‘’ Bu yaşlıları öldürmek için yapılmış bir kapitalizm adımı ‘’
‘’ Önce 70 yaş üstünü öldüren virüs yaptılar , seneye de 40 yaş üstünü öldüren virüs salgını yapacaklar. Orta yaş ve yaşlıları aradan çıkarıp dijital çağa geçişi hızlandıracaklar ‘’
‘’ Aşı satmak için yazılmış bir senaryo , abartılıyor , gripten hiç farkı yok ‘’ vb. açıklamalarla daha şüpheci yaklaşıyoruz,
Kimimiz ;
‘’ Herkes ölecek . ‘’
‘’ Yıllarca sürecek bir salgın olacak ve çok kötü olacak ‘’
‘’ Bir daha hiç düzelmeyecek ülkemiz ‘’
‘’ Bu daha başlangıç’’
Kimimiz de ;
‘’ İnsanlar yaptıklarının cezasını çekiyorlar ‘’
‘’ Dünya çok kirlendi ve Allah depremler ve salgınlar ile bizi cezalandırıyor ‘’ gibi cezalandırılma ve suçluluk temalı yorumlar yapıyoruz.
Neden bu dış gerçeklik herbirimizde aynı şekilde düşüncelere ve duygulara neden olmuyor ?
Sanırım burada ‘’biricikliğimiz’’ devreye giriyor.
Her insanın bireysel öyküsü biricik ve özgündür.
Bu öykü, yaşadığı toplumun ve alt kültürlerin etkisi altında bulunan bakım verenlerin elinde şekillenen bir hamurun öyküsüdür.
Evet dışarıda kötü şeyler oluyor, içimizin dışarıda olanlardan etkilenmemesi imkansız. Tersinden bakarsak, içimizin iç karartan yanlarının, karanlık yanlarının, dışarıdaki kötülüğü nasıl algıladığımızı, deneyimlediğimizi etkilememesi de imkansız. Bu nedenle ‘’ Covid – 19 ‘’ bütün kötülüğüyle ortalıkta, ancak ne kadarıyla içimizde ne kadarıyla dışarıda olduğunun ölçüsü her birimiz için farklı.
İçimizdeki kötü mü nerden geldi dersiniz. Hamurun öyküsünü yazanlara sormak veya onların yaşamlarını daha iyi tanımak-anlamak lazım derim.
Yaşlılarımızı koruma maksadı olduğu söylenerek alınan dışarı çıkma yasağını, yaşlıları değersizleştirmek, hesaptan düşmek, bir bakıma rövanşı almak fantezileriyle bir tutup onların üzerine su dökmek , sokakta dalga geçmek gibi eylemleri yaparken bu pencereden bakmayı öneririm.
Çocuklarımızı Covid – 19 ‘ dan koruma söylemi altında çocuk ruhunun taşıyamayacağı bir kuralcılık, kısıtlama ve dış dünyadaki ( ya da yansıttığımız ) kötü ile ilişkili söylemlere maruz bırakırken de bu pencereden bakmayı öneririm.
Covid – 19, Avrupayı kırıp geçirir umarım. ‘’Bizi Avrupa Birliğine almamalarının cezasını çeksinler‘’ gibi söylemlerde bulunurken de bu pencereden bakmayı öneririm.
Sanırım Covid – 19 ‘ u iyi okumak lazım. Evet o dışarı da, ama işbirlikçisi de içeride. Dışarıdaki ile ilgili yapılabilecekler malum. Ya içerideki…