Böbrek Taşı Yaz Aylarında Artıyor

Böbrek taşı, böbreğin süzdüğü idrarın toplandığı ve vücut dışına doğru atıldığı kanalların içinde oluşan mineral içerikli partiküllerin farklı nedenlerle birleşmesi ve büyümesi sonrasında oluşan sert bileşikler olarak tanımlanıyor. Coğrafi faktörler, beslenme ve genetik yatkınlığın taş oluşumunda etkili olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Cüneyt Adayener “Hava sıcaklığı ve taş oluşumu doğru orantılı. Yaz aylarında hastalığa daha sıklıkla rastlanıyor” açıklamasında bulundu.

Taş oluşumunda rol oynayan pek çok faktörün olmasına karşın kesin nedenin tam olarak bilinmediğine değinen Doç. Dr. Cüneyt Adayener, “Genetik yatkınlık, taş oluşumundaki en önemli risk faktörüdür. Böbrek taşı hastalığı olan hastaların birinci derece yakınlarında yüzde 10-40 arasında değişen oranlarda taş hastalığı öyküsü vardır. Coğrafi faktörler de taş oluşumunda etkilidir. Taş hastalığı sıcak bölgelerde daha sık görülüyor. Erkek cinsiyette üriner sistem taş hastalığı daha fazla görülür. Erkeklerde kadınlardan üç kat fazla görülmesine karşın çocuk yaşlarda hastalık her iki cinste de aynı oranda görülüyor” dedi.

Beslenme ve su tüketimi önemli

Beslenmenin bir diğer önemli faktör olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Cüneyt Adayener “Protein ve karbonhidrattan zengin, lifli gıdalardan fakir diyet, taş hastalığı riskini artırıyor. Günlük içilen su miktarı azaldıkça taş oluşumu riski de o kadar artıyor. Tekrarlayıcı idrar yolu enfeksiyonları, çeşitli böbrek hastalıkları, bazı ilaçların uzun süreli kullanımları, geçirilmiş bağırsak ameliyatları ve gut hastalığı gibi metabolik hastalıklar da taş oluşumunda önemli rol oynuyor” şeklinde konuştu.

Böbrek taşı en çok 20-25 yaşları arasında görülüyor

İdrar yolu taşlarının her insanda oluşabileceğini anlatan Doç. Dr. Adayener, böbrek taşının her yaş grubunda görülebilmekle birlikte, sıklıkla 20-50 yaşları arasında izlendiğini belirterek “Günlük iki litre idrar çıkartacak kadar sıvı alımı, egzersiz, hayvansal protein alımının azaltılması, lifli diyetin tercih edilmesi, tuz tüketiminin azaltılması böbrek taşı oluşumu ihtimalini azaltıyor” dedi.

Yaz aylarında böbrek taşına daha sık rastlanıyor

Taş hastalığı ve hava sıcaklığı arasındaki ilişkinin eskiden beri bilindiğini anlatan Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Cüneyt Adayener “Sürekli sıcağa maruz kalan makinistlerde, taş hastalığı görülme sıklığı normal popülasyona göre 3-4 kat daha fazla. Hava sıcaklığı ve taş hastalığı görülme sıklığı arasındaki doğru orantı, terleme sonucu sıvı kaybına bağlı daha konsantre idrardaki, kristalizasyon süreci ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle özellikle aile büyüklerinde üriner sistem taş hastalığı olanlar mümkün olduğunca sıcaktan uzak durmalı ve kalacaksa daha fazla su tüketilmeli” şeklinde konuştu.

Hareketsiz yaşam böbrek taşına sebep oluyor

Yönetim ve büro gibi durağan işlerde çalışanların taş hastalığına daha sık rastlandığıyla ilgili çalışmalar olduğunu söyleyen Doç. Dr. Cüneyt Adayener sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar meslek grupları ile taş hastalığı ilişkisini, bireylerin çalışma ortamlarındaki beslenme alışkanlıkları, sıcağa maruz kalma ve su alımı ile birlikte değerlendirmek daha doğru olacaksa da fiziksel aktivitesi kısıtlı olan işlerde çalışanların belli aralıklarla işlerine ara verip en azından yürüyerek egzersiz yapmasında fayda vardır. Düzenli spor yapıp bol su içerek (günde 2.5 – 3 kg) böbreğin toplayıcı sisteminde durağan bir şekilde kalıp taş oluşumuna neden olabilecek partiküllerin bir an önce idrar yolu sisteminden dışarıya atılmasını sağlamak önemli. Böbrek taşlarının çoğu kendiliğinden düşme eğilimindedir. Taşın düşmesi büyüklüğü ile orantılıdır. 4 mm altındaki taşların yüzde 80’i düşerken, 6 mm ve üzerindeki taşların düşme olasılığı daha azdır.”

Doç. Dr. Cüneyt Adayener böbrek taşı tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi:

ESWL (Vücut dışından ses dalgaları ile taş kırma): Genellikle böbrekte uygun yerleşimdeki 2 cm’ye kadar olan taşların ve yola çıkmış üst idrar yolu (üst üreter) taşlarında ilk seçenek olarak uygulanır. Tüm tedavi seçeneklerinde olduğu gibi bu tedavi seçiminde de taşın büyüklüğü, yeri, şekli, tipi tedavide önemli rol oynar. İşlem esnasında anesteziye gerek duyulmaması bu yöntemin en önemli avantajıdır. Taşın kırılabilmesi için birden fazla seansa ihtiyaç duyulabilir. Ancak üş seansta kırılmaz ise daha fazla denenmemeli ve bir başka tedavi seçeneği düşünülmelidir. Kırılan taş parçalarının idrar yoluyla vücuttan dışarıya atılması sürecinde hastanın ağrı duyması bu tedavinin dezavantajıdır.  

URS (Endoskopik üreter taşı ameliyatı): Böbrekten çıkıp yola düşmüş taşların (orta ve alt üreter) tedavisinde ilk seçenek olarak uygulanır. Genel anestezi ile herhangi bir kesi yapılmadan idrar deliğinden girilip taşa ulaşılır ve burada taş lazer kullanılarak kırılır veya dışarıya alınmaya çalışılır. Hastaların çoğu aynı gün evlerine dönüp bir gün sonra da normal yaşamlarına dönebilirler.

RIRS (Retrograd İntrarenal Surgery – Endoskopik böbrek taşı ameliyatı): Genel anestezi ile idrar yolundan çok ince esnek endoskopik cihaz ile girilerek, böbrek içine kadar çıkılabilir. Böbrek içindeki odacıklarda bulunan taşlar lazer kullanılarak kırılır. Bu yöntem 15 mm’ye kadar olan böbrek taşlarında oldukça yüksek oranda başarılı olur. Son yıllarda yüksek kaliteli görüntünün iletimi ve lazer sistemlerindeki teknolojik gelişmeler, bu yöntemin 20-25 mm boyuta kadar olan taşlarda da rahatlıkla kullanılmasını sağlamıştır. Hastanın iyileşme süreci oldukça kısadır. Genellikle ameliyattan bir gün sonra normal yaşamına dönebilir.

PNL (Perkütan nefrolitotomi – Kapalı böbrek taşı ameliyatı): Özellikle böbreğin içinde ESWL yapılamayacak kadar büyük taşların veya ESWL ile kırılamayan dirençli taşların tedavisinde etkilidir. Bu yöntem de genel anestezi gerektirir. Röntgen kontrolü altında, böbrek hizasında sırt bölgesine yapılan 1 cm’lik kesi ile böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştirilir. Bu tüpten yerleştirilen özel aletler yardımıyla taşlar çıkartılır. İyileşme süreci hızlıdır. Hastalar ameliyat sonrası dönemi açık ameliyata göre çok daha rahat geçirmektedir. Hastaların çoğu ameliyat sonrası 3. gün taburcu edilir.

Laparoskopik ameliyat: Bel bölgesinden 10 mm boyutunda kesiler yapılarak, laparoskopik aletler ile gerçekleştirilen kapalı ameliyattır. Açık ameliyata göre vücut doku bütünlüğü korunduğu için, daha az ağrı olmakta ve ameliyattan bir gün sonra hasta normal günlük aktivitesine dönebilmektedir.

Açık ameliyat: Diğer tedavi şekillerinin yaygınlaşmasından sonra az uygulanan bir tedavi seçeneği haline gelmekle birlikte çok büyük ve böbreğin tüm toplayıcı sistemini dolduran komplike taşlarda uygulanabilir.

Exit mobile version