Yaz aylarında böbrek taşı sorunlarının daha sık görüldüğünü biliyor muydunuz? Ancak bunları önlemek, gerektiğinde ise yeni cerrahi yöntemlerle başarılı bir ortadan kaldırmak mümkün.
Böbrek taşı deyince aklımıza ilk gelen, sancılı ağrılar şüphesiz. Çeşitli sebeplerle böbreklerimize yerleşen bu minik taşlar, boylarından büyük ağrılara neden olabiliyor. Yaşam tarzınızın, beslenme alışkanlıklarınızın ve hatta genetik yapınızın da bu hastalıkta önemli etkenler olduğunu belirtmekte fayda var.
Böbrek taşını, böbreğin süzdüğü idrarın toplandığı ve vücut dışına doğru atıldığı kanalların içinde meydana gelen mineral içerikli partiküllerin, farklı nedenlerle birleşmesi ve büyümesi sonucu oluşan sert bileşikler olarak tanımlayan Anadolu Sağlık Merkezi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Cüneyt Adayener, bu hastalıkla ilgili daha birçok önemli bilgiyi, alınması gereken önlemleri ve gelişen teknolojiyle en yeni tedavi yöntemlerini paylaşıyor…
Böbrek taşı neden oluşur?
Oluşumunda rol oynayan pek çok faktör olmasına karşın kesin neden tam olarak bilinmiyor ancak genetik yatkınlık, taş oluşumundaki en önemli risk faktörü diyebiliriz. Böbrek taşı hastalığı olan kişilerin birinci derece yakınlarında yüzde 10-40 arasında değişen oranlarda taş hastalığı öyküsü vardır. Bunun yanı sıra sıcak bölgelerde daha sık görülen böbrek taşı hastalığında coğrafi faktörlerin de etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Bir diğer önemli faktör ise beslenme. Protein ve karbonhidrattan zengin, lifli gıdalardan fakir diyet, taş hastalığı riskini artırıyor. Ayrıca günlük içilen su miktarı azaldıkça taş oluşumu riski de o kadar artıyor. Tekrarlayıcı idrar yolu enfeksiyonları, çeşitli böbrek hastalıkları, bazı ilaçların uzun süreli kullanımları, geçirilmiş bağırsak ameliyatları, gut hastalığı, hiperparatiroidizm gibi metabolik hastalıklar da taş oluşumuna neden olan diğer önemli etkenler arasında.
Erkeklerde daha fazla görülüyor
Erkek cinsiyette üriner sistem taşı hastalığı daha fazla görülüyor. Erkeklerde kadınlardan üç kat fazla görülmesine karşın çocuk yaşlarda hastalık her iki cinste de aynı oranda görülüyor.
Sıcaklık, hareketsizlik en büyük düşmanı!
Taş hastalığı ve hava sıcaklığı arasındaki ilişki eskiden beri bilinmekte; yaz aylarında hastalığa daha sık rastlanmasının altındaki neden ise sıcaklıkların artması. Hatta sürekli sıcağa maruz kalan makinistlerde, taş hastalığı görülme sıklığının normal popülasyona göre 3-4 kat daha fazla olduğu belirtiliyor. Hava sıcaklığı ve taş hastalığı görülme sıklığı arasındaki bu doğru orantı, terleme sonucu sıvı kaybına bağlı daha konsantre idrardaki, kristalizasyon süreci ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle özellikle aile büyüklerinde üriner sistem taş hastalığı olanlar mümkün olduğunca sıcaktan uzak durmalı ve sıcakta kalacaksa daha fazla su tüketmelidir.
Ofis çalışanları dikkat!
Bazı bilimsel çalışmalar, yönetim ve büro işinde çalışanlarda (durağan fiziksel aktivitesi olanlar) taş hastalığına daha sık rastlandığını gösteriyor. Her ne kadar meslek grupları ile taş hastalığı ilişkisini, bireylerin çalışma ortamlarındaki beslenme alışkanlıkları, sıcağa maruz kalma ve su alımı ile birlikte değerlendirmek daha doğru olacaksa da fiziksel aktivitesi kısıtlı olan işlerde çalışanların belli aralıklarla işlerine ara verip en azından yürüyerek egzersiz yapmasında fayda var. Düzenli spor yapmak ve bol su içmek (günde 2.5 – 3 lt.) böbreğin toplayıcı sisteminde kalıp taş oluşumuna neden olabilecek partiküllerin bir an önce idrar yolu sisteminden dışarıya atılmasını sağlamak açısından oldukça önemli.
Nasıl tedavi ediliyor?
Çoğu düşme eğiliminde olan böbrek taşlarının tedavisindeki ilk yöntem izleme. Taşın düşmesi, büyüklüğü ile orantılı olup 4 mm altındaki taşların yüzde 80’i düşerken, 5 mm ve üzerindeki taşların düşme olasılığı daha az oluyor.
ESWL (Vücut dışından ses dalgaları ile taş kırma): Tüm tedavi seçeneklerinde olduğu gibi bu tedavi seçiminde de taşın büyüklüğü, yeri, şekli, tipi tedavide önemli rol oynuyor; genellikle böbrekte uygun yerleşimdeki 2 cm’ye kadar olan taşların ve yola çıkmış üst idrar yolu (üst üreter) taşlarında ilk seçenek olarak uygulanıyor. İşlem esnasında anesteziye gerek duyulmaması bu yöntemin en önemli avantajıdır. Dezavantajı ise; kırılan taş parçalarının idrar yoluyla vücuttan dışarıya atılması sürecinde hastanın ağrı duymasıdır. Taşın kırılabilmesi için birden fazla seansa ihtiyaç duyulabilir. Ancak üç seansta kırılmaz ise daha fazla denenmemeli ve bir başka tedavi seçeneği düşünülmelidir.
URS (Endoskopik üreter taşı ameliyatı): Böbrekten çıkıp yola düşmüş taşların (orta ve alt üreter) tedavisinde ilk seçenek olarak uygulanıyor. Genel anestezi ile herhangi bir kesi yapılmadan idrar deliğinden girilip taşa ulaşılıyor ve taş lazer kullanılarak kırılıyor ya da dışarıya alınıyor. Hastaların çoğu aynı gün taburcu olup bir gün sonra da normal yaşamlarına dönebiliyorlar.
PNL (Kapalı böbrek taşı ameliyatı): Özellikle böbreğin içinde ESWL yapılamayacak kadar büyük taşların veya ESWL ile kırılamayan dirençli taşların tedavisinde etkilidir. Genel anestezi ve röntgen kontrolü altında, böbrek hizasındaki sırt bölgesine yapılan 1 cm’lik kesi ile böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştiriliyor. Bu tüpten yerleştirilen özel aletler yardımıyla da taşlar çıkartılıyor. İyileşme sürecinin hızlı olduğu yöntemde ameliyat sonrası dönemi hasta, açık ameliyata göre çok daha konforlu geçiriyor. Hastaların çoğu ameliyattan sonraki üçüncü gün taburcu ediliyor.
Laparoskopik ameliyat: Bel bölgesinden 10 mm boyutunda kesiler yapılarak, laparoskopik aletlerle gerçekleştirilen kapalı ameliyattır. Açık ameliyata göre vücut doku bütünlüğü korunduğu için, daha az ağrı oluyor ve ameliyattan bir gün sonra hasta günlük hayatına dönebiliyor.
Açık ameliyat: Diğer tedavi şekillerinin yaygınlaşmasından sonra az uygulanan bir tedavi seçeneği haline gelmekle birlikte çok büyük ve böbreğin tüm toplayıcı sistemini dolduran komplike taşlarda uygulanabiliyor.
Böbrek taşı tedavisinde en yeni yöntem!
Fleksible Üreterorenoskopi (Flexible URS) veya Retrograd İntrarenal Cerrahi (RIRS, RIRC) olarak da adlandırılan bu yöntem böbrek ve üreter taşları tedavisinde uygulanabilen oldukça yeni bir cerrahi işlem. Fleksible URS ile hasta anestezi altındayken doğal idrar deliğinden ince esnek bir kılıf ile giriliyor ve böbreğe kadar çıkılarak böbreğin odacıkları içindeki taşlar lazer yöntemiyle kırılıyor. Yaklaşık 20 yıl öncesinde sıklıkla açık ameliyatlar uygulanıyor ve bu da ameliyat esnasında böbrekte kaçınılmaz hasarlar yaratıyordu. Üstelik hastaların da iyileşme süresi bazen haftaları buluyordu. Ancak hızla gelişen teknolojinin görüntüleme yöntemleri ve lazer sistemlerindeki inanılmaz başarı ile böbrek taşlarına önce perkütan olarak, daha sonra da doğal idrar yollarından girilerek tamamen endoskopik yöntemle ulaşmak ve taşları kırmak mümkün. Fleksible URS, 15 mm’ye kadar olan böbrek taşlarında ciddi oranda başarılı olurken, son yıllardaki teknolojik gelişmeler ile 20-25 mm boyuta kadar olan taşlarda da rahatlıkla kullanılıyor.
Her yaş grubuna uygun
Çocuk yaş grubu da dahil olmak üzere, anestezi alabilen her yaş grubundaki hastaya uygun bir yöntem. Böbreğin içindeki odacıklarda kalmış, düşmesi mümkün olmayan 0.5 cm ile 1.5 cm arasındaki taşlara veya daha büyük olup ESWL yöntemine dirençli, bu yöntemle kırılamayan taşlara da başarıyla uygulanabiliyor.
Başarı oranı yüzde 95!
Başarı oranı taşın boyutuna, tam olarak nerede yerleştiğine bağlı olarak değişmekle birlikte tek seansta tam olarak taşsız kalma oranı yüzde 85-90 arasında, ikinci seansta ise yüzde 95’ler seviyesindedir.
İyileşme süresi kısa
En önemli avantajı hastanın hastanede kalış süresinin kısalığı ve iyileşme sürecinin çok hızlı olmasıdır. Hasta bir gün hastanede kalıyor ve çoğunlukla ertesi gün işine dönebiliyor. ESWL, perkütan ve açık cerrahi ile kıyaslandığında böbrek işlevlerine en az zarar veren yöntem olması ile de bir avantaj sağlıyor. Tamamen endoskopik bir yöntem olması nedeniyle özellikle kan sulandırıcı ilaç alma zorunluluğu olan hastaların taşlarının tedavisinde, ameliyat öncesi ilaçlarının kesilmesine gerek olmaması da diğer yöntemlere göre Fleksible URS’yi daha üstün kılıyor.