Böbrekte tespit edilen kitleler iyi huylu tümörler ve kötü huylu tümörle olarak 2 gruba ayrılır. Böbrek tümörlerinin birçok sınıflaması mevcuttur. Böbrekte en sık görülen kitle basit böbrek kistleridir. Basit kistler genellikle bulgu vermez, tüm böbrek kitlelerinin %70’ni oluşturur, tek veya birden çok olabilir.50 yaşın üzerinde %50 oranında görülmektedir. Bu kistler radyolojik görüntülemelerle kolaylıkta ayırt edilebilir. Çoğu zaman rastlantısal olarak ortaya çıkan böbrek kistleri insan yaşamını hiçbir zaman tehdit etmez. Böbrek kistleri çoğu zaman tedaviyi bile gerektirmezler, kist boyutlarının yıllık takibi yeterli olur. Büyük boyutlara ulaşıp ağrı yaparsa ve böbrek yapısında bozukluğa yol açarsa müdahale gerekir. Böbrek kistleri radyolojik olarak 4 kategoriye ayrılmıştır. Bu sınıflamada 1.ve 2. kategoride ileri incelemelere gerek yoktur.3. kategoride ileri tetkik yapılmalıdır, cerrahi olarak çıkartılmalıdırlar.4.kategorideki kistler kanser olarak adlandırılır ve mutlaka cerrahi olarak alınmalıdırlar.
Böbreğin diğer iyi huylu tümörleri;
Anjiomyolipom:
Değişik oranlarda düz kas, yağ ve kalın duvarlı damarlardan oluşan benign böbrek tümörleridir. Bu tümörler daha çok tüberoz sklerozlu hastalarda daha çok görülür.Bu tümörlerin malign forma dönmesi çok nadirdir.Yan ağrısı,ele gelen kitle ve idrarda kanama şeklinde bulgu verebilir,%10 hastada kanamaya bağlı şok gelişebilir.Hamilelik kanamayı artırabilir.Olguların çoğu ultrason ve tomografi ile rahatlıkla tanı konulabilir.4 cm altındaki kitleler 6 ay ve yıllık kontrollerle takip edilmelidir.4 cm üzerindeki kitleler cerrahi olarak çıkartılmasında yarar vardır.Acil kanama ile gelen hastalarda böbrek koruyucu cerrahi genellikle zordur,nefrektomi yapmak gerekir.
Onkositom:
İyi huylu böbrek tümörlerinin %3-7 sini oluşturur.50 yaşından sonra sık görülür, erkeklerde kadınlara oranla daha çok görülür. Genellikle tek taraflıdır, ama çift taraflı v çok sayıda da olabilir. Radyolojik olarak tanı koymak zordur, ancak patolojik olarak tanısı kesin konulur.Çoğu zaman böbrek kanseri tanısı konularak nefrektomi veya parsiyel nefrektomi yapılır,patoloji sonrası onkositom olduğu anlaşılır.
Renal Adenom:
Genellikle çapları 1-3 mm çaplarındadır, nadiren 1cm’i geçerler. Erkeklerde daha çok görülürler, bulgu vermezler. Tetkiklerde kanserden ayırmak zordur, genellikle parsiyel nefrektomi yapılır.
Böbrek Kanseri
Böbrek kanseri böbrek içinde bulunan ve idrarı toplayan ufak idrar kanalcıklarının içini döşeyen hücrelerden (epitel) kaynak alır. Histolojik olarak şeffaf hücreli karsinom,papiller hücreli karsinom,toplayıcı kanal karsinomu,kromofob hücreli kanser olarak sınıflanabilir.Böbrekte ayrıca renal pelvisten kaynaklanan ve pek çok bakımdan mesanede görülen kanserlere benze üroteliyal kanser görülebilir.Çocukluk çağında görülen nefroblastom(wilm’s tümörü) böbrek tümörlerinin %80’ini oluştururEn sık olarak 2-4 yaşlarında görülür. Böbrek hücreli kanser (renal cell ca) tüm kötü huylu böbrek tümörlerinin % 85 ini yetişkin kanserlerinin de yaklaşık % 3ünü teşkil eder. Günümüzde hala böbrek kanseri olan hastaların yaklaşık %30 kadarı ilk tanı anında yayılmış durumdadır. Ayrıca lokalize kanser nedeniyle nefrektomi yapılan hastaların %20-30’unda da ileri dönemde metastatik hastalık gelişmektedir. Erken tanı konulup uygun tedavi verilirse böbrek kanserinin tamamen iyileşeceği unutulmamalıdır. Erken evrede tanı konulduğu takdirde böbrek kanserli hastaların yaşam oranları %70 ila %100 arasında olabilmektedir.
Böbrek hücreli kanserlerin en önemli özelliği radyoterapi veya kemoterapiye dirençli olmalarıdır. Hormonal tedaviye de zayıf yanıt verirler. Böbrek hücreli kanserler eğer erken dönemde yani böbreğe sınırlı iken yakalanırlarsa cerrahi olarak çıkarılabilirler. Böbreğe sınırlı böbrek hücreli kanser olguları için en etkili tedavi yöntemi budur.
Böbrek Kanseri Gelişiminde Risk Faktörleri Nelerdir?
Böbrek kanseri genellikle 50-60 yaşları arasında ortaya çıkar. Erkekte kadına göre 2 kat daha fazla görülür. Böbrek kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, araştırmacılar böbrek kanseri gelişmesi açısından bazı risk faktörleri belirlemişlerdir. Ancak, bu risk faktörlerine sahip olan herkes böbrek kanserine yakalanmayacağı gibi her böbrek kanserli hastada da bu risk faktörleri bulunmayabilir. Böbrek kanserlerinin kaynağında kalıtımsal (herediter) özellikler de önemli rol oynar. Böbrek tümörleri erken yaşta görülürse, çift taraflı ve böbrek içinde birden fazla sayıda ise herediter böbrek kanserleri akla gelmelidir. Bu kanserlere örnek olarak Von hippel lindau sendromu, Herediter papiller kanser, Herediter şeffaf hücreli kanser, Herediter renal onkositom verilebilir.
Kalıtımsal olmayan diğer risk faktörleri aşağıda sıralanmıştır.
- Son dönem böbrek yetmezliği ve diyaliz
- Son dönem böbrek yetmezliği ilr birlikte edinsel polikistik böbrek hastalığı
- Sigara ve tütün kullanımı
- Obesite
- Metal işçilerinde
- Asbestozis
- Kadmiyum maruziyetinde
- Arsenik maruziyetinde
- kuru temizlemede çalışanlar
- Hipertansiyon
- Polikistik böbrek hastalığı
- Uzun dönem fenasetin kullanımı
- Uzun dönem idrar söktürücü (diüretik) kullanımı
Belirtileri nelerdir ve nasıl tanı konulur?
Böbrek kanserinde en sık karşımıza çıkan klinik belirti idrarda kanama, karında ele gelen sert kitledir ve ağrı olarak tanımladığımız 3’lü antite şeklindedir. Erken evredeki böbrek kanserlerinde genellikle hiçbir belirti vermemektedir ve başka nedenlerle yapılan ultrasonografi ya da radyolojik tetkikler sırasında tesadüfi olarak tespit edililer. Tanı en sık evre 2 hastalıkta tanı konulmaktadır. Böbrek tümöründe şikayetler birkaç nedene bağlı ortaya çıkmaktadır. Bunlar Bir başka deyişle erken tanı konulduğunda tedavi hem daha kolay olmakta, hemde kanserden tamamen kurtulma olasılığı artmaktadır. Ancak, tümör büyüdükçe ve yayıldıkça tamamen tedavi olasığı azalmaktadır. Rutin kontroller erken tanı ihtimalini artırmakta ve hastalıktan tamamen kurtulabilmeyi sağlamaktadır. Görülme sıklığına göre aşağıda sıralanan belirtilerden bir veya birkaçı böbrek kanserinin habercisi olabilir:
Ağrı en sık görülen şikayettir, hastaların %41 i ağrı şikayeti ile doktora müracaat ederler,ikinci önemli şikayet ise kanamadır,kanama idrar renginde değişiklik,koyu idrar yapma şeklinde olur,hastaların %38’inde hematüri görülür,diğer önemli bir şikayet ise o taraf böbrekte ele gelen şişkinlik ve kitledir,bu şikayet hastaların %24’ünde görülen bir şikayettir.Diğer şikayetler ise genel olarak kanser hastalarında görülen şikayetlerdir,kilo kaybı,halsizlik yorgunluk,ayrıca böbrek kanserinden salınan maddelerin oluşturduğu ateş,hipertansiyon gibi şikayetlerde görülebilir.
Bu yakınmalar böbrek kanserinin belirtisi olabileceği gibi enfeksiyon gibi başka hastalıklardan da kaynaklanabilir. Bu yakınmalara sahip olan insanlar mutlaka bir üroloji uzmanına görünmelidirler. Erken tanı konulan kanserin tedavisi olasıdır.
Böbrek Kanserinde Görüntüleme:
Genel olarak idrarda kanaması olan hastalara ilk tetkik olarak ultrason ve ilaçlı böbrek filmi çekilir. Ultrason günümüzde üriner sistemi görüntülemede ilk tercihdir, ucuz olması, kolay olması,acil şartlarda yapılıyor olması nedeniyle ilk adım olarak yapılmalıdır.İntravenöz Pyelografi IVP (İlaçlı böbrek filmi); Kalsifikasyon adı verilen birikimler bu filmlerde beyaz lekeler halinde gözlenebilir. İntravenöz pyelografinin tek başına doğruluk oranı %75’dir.
Bilgisayarlı tomografi : Böbrek kanserlerinin teşhisinde ultrason ve ilaçlı böbrek filminden daha hassastır. BT Nil tanıdaki doğruluk oranı %95 dir.Kitlenin lokalizasyonu boyutu lokal tutulumu ve çevre dokulara yayılımı hakkında bilgi verir.
MR Görüntüleme; Yan etkilerinin az olması, kitlelerin yapısını yüksek doğrulukla göstermesi, böbrek yetmezliği ve kontrast madde alerjisi olanlarda uygulanabilir olması, renal ven ve vena cava trombüslerini kontrast madde gereksinimi olmadan göstermesi en önemli avantajlarıdır.
Sintigrafi: Kemik metastazı düşünülen durumlarda kemik ağrısı ve alkalen fosfataz yüksekliği durumunda yararlı olur.
PET(pozitron emisyon tomografisi)Metastazı olan hastaların tedavisi ve seyri hakkında yol göstericidir.
Biyopsi; Bazı vakalarda teşhis konusunda çok şüphe varsa gündeme gelebilir ve genellikle bilgisayarlı tomografi rehberliğinde yapılabilir. Ancak biyopsinin değerlendirilmesinde sıkıntıları vardır.
Renal Hücreli Karsinomda Metastaz ve Yayılma Bölgeleri:
Bölge | Oran(%) |
Akciğer | 50-60 |
Kemik | 30-40 |
Bölgesel lenf nodları | 15-30 |
Ana renal ven | 15-20 |
Perirenal yağ dokusu | 10-20 |
Adrenal(aynı taraf) | 10-15 |
Vena cava | 8-15 |
Beyin | 10-13 |
Karşı böbrek | 1-2 |
Tedavi seçenekleri nelerdir?
Böbrek Kanserinde Tedavi
Böbrek tümörünün tedavisi hastanın genel durumu tümörün çapı,hastalığın yayılımı,hastanın yaşına göre belirlenir.Böbrek tümörleri genel olarak radyoterapi ve kemoterapiye dirençli kanserler olduğundan elimizde tedavi şeçeneği olarak cerrahi tedavi kalmaktadır. Cerrahi böbrek kanserlerinin tedavisinde standart metottur. Cerrahi olarak ya böbreğin tamamı çıkartılır ya da böbreğin bir kısmı ile tümör çıkartılır.
Radikal nefrektomi operasyon ile böbrek, böbrek üstü bezi ve etrafındaki zar ve yağ tabakaları ile birlikte tamamen çıkartılmasına denir.Böbreğin bir kısmı ile tümörün çıkartılmasına parsiyel nefrektomi denir.Cerrahi teknik olarak ya açık operasyon ya da laparoskopik ya da robotik operasyon yapılabilir. Operasyondan sonra hasta ağrı ve rahatsızlık duyulabilir.
Böbrek Kanserinde Ek Tedaviler
Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi vücut dışındaki radyoaktif bir kaynaktan gelen yüksek enerji içeren ışınların kanser hücrelerini öldürmek için kullanılmasına dayanır. Radyoterapinin etkinliği farklı kanser türlerinde değişiktir. Ancak böbrek kanseri radyasyon tedavisinin az etkilediği kanserlerden biridir. Bu nedenle böbrek kanserinin kesin tedavisinde yerinin olmadığı kabul edilmektedir.
Biyolojik tedavi (immunoterapi): İnterleukin-2 ve interferon, biyolojik tedavide kullanılan ve aslında vücutta da doğal olarak üretilen savunma sisteminin silahları olarak nitelendirilebilecek maddelerdir. Dışarıdan vücuda verilmek suretiyle hastanın bağışıklık sisteminin daha iyi kullanılması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Yayılmış kanserli hastaların yaklaşık %20’si bu tedaviye yanıt vermektedir. Bu maddelerin uygulanması doktor tarafından belirlenen bir program dahilinde olmaktadır. Yan etkileri nedeniyle son derece dikkatli ve deneyimli merkezlerde uygulanması uygundur. Biyolojik tedavi sırasında hasta yan etkilerinin izlenebilmesi için çoğu kez hastanede kalır. Bu tedaviler yan etki olarak kas ağrısı, halsizlik, dikkat kaybı, ateş, kusma ve ishale neden olabilir. Hastalar genelde kendilerini çok yorgun hissederler. Bazılarında deri dökülmesi olur.
Bu problemler çok ciddi olabilir ama tedavi bitince bu etkiler kaybolur.
Kemoterapi: Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmek için ilaç kullanılmasıdır. Diğer birçok kanserde etkili olmasına rağmen böbrek kanserinde çok sınırlı bir etki gösterir.
Buna rağmen araştırmacılar yeni ilaç ve ilaç kombinasyonlarını denemektedirler. Kemoterapinin yan etkileri verilen ilaçlara göre değişir. Genelde kanser ilaçları hızla büyüyen kan hücrelerini etkiler ve saç dökülmesine sebep olur. Sonuç olarak hastalıklara karşı direnç kaybı ve enerji kaybına uğrarlar.
Hormon tedavisi: Hormonlarla hücrenin büyümesi kontrol altına alınmaya çalışılır.
Hormon tedavisi ilerlemiş böbrek kanserlerinde kullanılır. Progesteron böbrek kanserinde en sık kullanılan hormondur. Sıklıkla yakınmaları geçici olarak azaltmak için “palyatif tedavi” olarak kullanılır. Bugün artık tedavi edici olarak kabul edilmemektedir. Yan etkileri genelde orta derecededir. Progesteron içeren ilaçlar kilo değişikliklerine neden olabilir. Terleme ve su kaybına sebep olur. Tedavi kesilince yan etkiler kaybolur.
Hasta takibi nasıl yapılır?
öbrek kanserli hastaların tedavi sonrası izlenmesi çok önemlidir. Doktorun belirleyeceği aralıklarla fizik muayene, akciğer grafisi ve laboratuvar testleri ile izlenir. Doktor gerektiğinde ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya başka tetkikler de isteyebilir. Hastalar kendisine anlatılanların dışında bir problemle karşılaştığı zaman hemen doktora başvurmalıdırlar. Radikal nefrektomi yapıldıktan sonra hastalar 3-6 ayda bir düzenli olarak takip edilmelidir. Hastalıkta herhangi bir ilerleme olup olmadığı değerlendirilmelidir. Prognozu (hastalığın seyri) ve nasıl bir tedavinin uygulanması gerektiğini etkileyen faktörler vardır.