‘Kimsenin konuşmadığı bir dil gibiyim.
Kimsenin inanmadığı bir deli,
Yazarımın bile okumadığı bir kitap.
Hiç çalmayan bir şarkı,
Hiç sorulmayan soru gibiyim.
Kalabalıklar içinde varım,
Ama yok gibiyim..”
Murathan Mungan
Bazen yıllar süren klinik çalışmaların, teorisyenlerin anlamlandıramadığı veya açıklayamadığı bir durumu, yaşadığı acıyı çok iyi yazıya döken bir şair net bir şekilde tanımlayabilir. Murathan Mungan da bu dizelerle var olduğu halde yok olmanın acısını muhteşem şekilde söze dökmüştür.
İlk çağlardan bu yana melankolik ruh hali tanımlanmaya çalışılmış, insanlardaki bitmeyen hüzün haline bir anlam, bunun sonucunda da bir çare bulunmasına çalışılmıştır.
Bazen sonbaharda zevkli bir duygu hali olarak tasvir edilir, bazen romantik bir şarkıda resmedilir. Gündelik hayatta sanki insanın kendi seçtiği ve arzu ettiği bir ruh hali gibi kullanılır. Ancak gerçek bir melankolik acı çeker, sanıldığı gibi pek de romantik ve arzulanan bir yanı olmayabilir.
Daha çok kendi varoluşsal sıkıntılarıyla başetmeye çalışan melankolik ilgisini sanata, resme, mimarlığa, teknik alandaki yaratıcı etkinliklere yöneltme eğilimindedir. Sanatta yaratıcı kişilerin bir çoğunun yaşadıkları melankoliden beslendikleri söylenebilir, şair İsmet Özel’in dediği gibi; “yaşayabilseydim yazar mıydım hiç şiir?”
Çoğu zaman depresyon klinik tablosu gibi görünür ya da depresyon demek rahatlatıcı olabilir, çünkü depresyonun bir nedeni ve de bir tedabisi vardır. Ancak melankoli dipsiz bir kuyu gibidir, insanın ruhuna yapışan kaderi gibidir.
Depresyonu kendi içinde kısaca şöyle tanımlayabiliriz; her gün, gün boyu süren hüzün, boşlukta hissetme, ağlamaklı görünüm ile kendini belli eden duygu durumu, günlük etkinliklere ilgi duymama ve zevk alamama, yorgunluk, bitkinlik ve enerji kaybının olması, değersizlik, aşırı ya da ugun olmayan suçluluk duyguları ve yineleyen ölüm düşüncelleri.
Psikiyatri depresyonu tanımlamış, nedenlerini açıklamış, tedavisini de bulmuştur: antidepresan.
Ancak bu duyguların hayatınız boyunca yaşadığınız her gün yakanızı bırakmadığını düşünün, depresyonda bir kişi gibi nedenini tanımlayamadığınız, bir duruma atfedemediğiniz bitmeyen bir üzüntü hali, bitmeyen bir çile gibi, belki de ömür boyu süren sebepsiz bir keder gibi.
Emil Kraepelin depresyon tanımını modern insanların sorunlarını anlatmak için melankoliden çok daha uygun teknik kolaylıklar getiren bir tanımlama olduğunu düşünmüştür. Kreaplin’den sonra da ruh sağlığı alanında melankolinin tarihine, sanatsal, yazınsal yanlarına bulaşmadan günlük yaşamda daha kolay bir söyleşiye olanak tanıdığı için durumu biraz da yalınlaştırmak pahasına da olsa melankoli yerine depresyon demeyi tercih etmiştir. (Teber, 2004)
Klasik psikiyatri melankolik insanın bitmeyen hüznünü ve acısını bir tanıma bağlayıp tedavisini de bulunca melankolinin belki de girince çıkılamayan derin kuyusundan kurtarmıştır kendisini.
Freud ise depresyon ve melankoli arasındaki benzer ve farklı noktalara değinerek duruma açıklık getirmiştir. Sevilen bir nesnenin, idealin, şeyin kaybında, (bu kayıp her zaman ölüm demek değildir artık eski konumunda olmaması durumu da kayıptır) olağan bir üzüntü/sıkıntı açığa çıkabilir. Bu durumda kişi üzüntüsünün, huzursuzluğunun nedeninin farkında olabilir. Derdinin bir kökeni vardır, sevdiği birini kaybetmiş, bir yıkım yaşamış veya bilincinde olduğu herhangi can sıkıcı olayla karşılaşmış olabilir ve kişi doğal olarak bir depresyona girebilir, bunun sonucunda da hüzünlü, çaresiz,yorgun ve bitkin hissedebilir, hayat anlamsız gelebilir. Melankolik kişide ise genelde bilincinde olunan bir kayıp söz konusu değildir. Melankolik insan kaybettiği şeyin ne olduğunu bilmemektedir. Ortada bir kayıp vardır ama neyi nasıl kaybettiği hakkında bir fikri yoktur melankolik insanın. Bazen gündelik hayatta yaşanılan herhangi bir olumsuzluk yokken kişi depresif belirtiler gösterebilir. (Freud, 1963)
Melankolik insan kendi benliğine karşı yıkıcı ve kıyıcı tavırlar içerisindedir. Acılı bir çökkünlük, dış dünyaya karşı ilgisizlik, sevme yeteneğinin yitirilmesi, hiçbir şeyin üstesinden gelinemeyeceği düşüncesi, özgüven duygusunun azalması, kendini cezalandırma istemi ve intihar düşünceleriyle kendini belli eder.
Melankoliklerdeki üzüntünün nedeni başkalarınca “anlamsızmış” gibi görünmektedir. Depresyon halindeki bir kişinin hüznüne anlam verilebilir hatta çevresi tarafından eşlik edilebilir. Ancak melankolideki hüznün sebebi, nedeni ne melankolik kişi tarafından ne de çevesindeki insanlar tarafından bilinmediği için anlamsız gelir.
Depresyonda dış dünya anlamsız hale gelir, melankolide ise kişinin kendi benliği anlamsızlaşır. (Freud, 1963)
Melankolide bilinç bu oldukça karmaşık mücadelenin farkına varamaz. Bu nedenle de olup bitene anlam veremez, kendi kendilerini ağır şekilde eleştirir ve suçlarlar.
Melankolide psikoloji-biyoloji arası bir kavram olan vital yavaşlamadan söz edilir. (Teber, 20014) Kişinin benliğindeki saf yaşantı akışının gerçek dünya karşısında yavaşlamasıdır. Melankolik kişinin sık sık hissettiği “şimdiki zamana uyumlanamamak” bu yavaşlamadan kaynaklanabilir. Bu uyumsuzluk kişinin geçmişi anımsayışı ve de geleceğe bakışını etkiler. Geçmiş zaman geçmek bilmemekte şimdiki zamana yapışmaktadır. Tipik bir melankolik geçmiş zamanın acılarından bir türlü kurtulamaz. Geçmiş zamanın etkisinden kurtulamayan, şimdiki zamanın içini boşaltan melankolik gelecek zamanı oluşturmakta da zorlanır. İçi boş bir şimdiki yaşamda yaşar. Gelecek zamanı oluşturamayan melankolik yaşamak için gerekli olan belli miktardaki umut ve arzuyu da hissedemez. Böylece yaşam anlamsızlaşır, varoluşun anlamı kalmaz ve intihar kaçınılmaz hale gelir.
Varoluşçu yazar Albert Camus “”insanin her gun yaptigi en iyi şey intihar etmemeye karar vermektir” demiş. Kişinin kendi özbenliğininin kendi yıkımına karşı verdiği mücadeleyi çok güzel özetlemiştir.
Melankolik ölüm ve yaşam yani yıkım ve yaratıcılık arasında gidip gelir. Eğer yaşadığı hüznü ve kederi yaratıcılığa dökerse değerli ve üretken bir ruh haline dönüştürebilir. Dünyaca ünlü şairler, edebiyatçılar, ressamlar, müzisyenler yaşadıkları bu ruh halini üreterek, yaratarak dönüştürmeyi başarmışlardır. Ancak dönüştürülemeyen melankolik ruh hali yıkıma mahkum olur ve belki de ölüm kaçınılmaz olur.