Psikodrama, bireye sorunları hakkında sadece konuşmak yerine bunları sahneleme fırsatı sunan bir terapi tekniğidir. Spontaniteden faydalanarak gerçekleştirilen bir ruhsal gelişme/tedavi yaklaşımıdır. Kişiler psikodrama sahnesinde geçmişte yaşadıkları birtakım olayları getirebilecekleri gibi geleceğe ilişkin hayallerini rüyalarını ve hatta deja-vü yaşantılarını ya da halüsinasyonlarını da getirebilirler. Psikodramanın bu yaşantıları sahneleyerek sunduğu en etkili yararlardan biri, iç yaşantıların somutlaştırılabilmesidir.
Bu iç yaşantılar geçmişte yaşanan olaylarla ilgili olabileceği gibi, henüz hiç gerçekleşmemiş yaşantılar ile de ilgili olabilir. Yani geçmişte anne ya da baba ile ilgili bir yaşanmış durum olabileceği gibi, yıllar sonra yaşamak durumunda olacağınız bir gerçeklik ile de ilgili olabilir. Örneğin, bir protagonistin (başrol oyuncusu) annesiyle sürekli çatışıyor olma sebeplerini geçmiş yaşantısından sahnelerle somutlaştırılabileceği gibi, babasını kaybetmekten duyduğu kaygıyı geleceğe giderek somutlaştırarak bunun sebeplerinin derinliğine bakılabileceği bir yaşamdır psikodrama.
Psikodrama’nın kurucusu J. Moreno’ya göre ikinci kez yaşanan her gerçek, birinciden kurtuluştur. Bir gerçeği ikinci kez yaşantılanması, bu gerçeği kontrol altına alınmasını sağlar. Yani ilk kez yaşanan bazı gerçeklerler kişiyi kontrolü altına alır ve ruhsal örselenmelere yol açabilir; fakat bu olayları psikodrama sahnesinde ikinci kez sahnelendiğinde kişi artık örseleyici bu durumu kendi kontrolüne alabilir. Böylece bu olayların kişiye vereceği zararın günlük yaşamına verdiği zorluğu geride bırakmış olur.
Psikodrama, bilişsel analiz yöntemlerini yaşantısal ve katılımcı boyutlarla bütünleştirir. Grup terapi olanakları yanı sıra terapide davranışı da kullanır. Psikodramanın en önemli yararı ise bireyin, onu “acting-out” a zorlayan dürtülerini, ona içgörü kazandırarak, yapıcı bir şekilde “acting-in” e dönüştürmesidir. Acting-in yoluyla birey, bizim çağdaş, aşırı akılcı toplumumuzda ihmal edilmiş olan bireysel yaşantıların birçok boyutu (spontanlık, yaratıcılık, drama, mizah, oyunculuk, tören, dans, beden hareketleri, fiziksel temas, fantezi, sözsüz iletişimler ve geniş bir rol repertuarı) ile yeniden tanışabilir. Çağdaş eğitim ve psikoterapinin başlıca amacı, duygu, duyum ve hayal gücümüzü varoluşumuzla bütünleştirmektir.
Pikodramada kullanılan üç temel teknik vardır.
1. Eşleme: Lider veya grup üyeleri tarafından protogonistin duygu ve düşüncelerini onun ağzından söyleme.
2. Rol değiştirme: Protogonist, ele alınan konuyla ilgili rollere teker teker girerek o rolün yerini alır.
3. Ayna: Protogonist sahnede ele alınan konuyu dışarıdan gözlemler.
Bir psikodrama oturumu 3 safhadan oluşur. Isınma, oyun, paylaşım.
Isınma: Grubun ve protogonistin yapılacak çalışmaya hazır ve istekli olması.
Oyun: Çalışmanın yapılması.
Paylaşım: Çalışma sonucunda tüm üyelerin bir araya gelerek yapılan çalışmayla ilgili geribildirimde bulunması.
Burada temel bilgilendirme olarak yüzeysel şekilde verilen teknik ve aşamalar psikodrama sahnesinde bireyi hiç farkına varmadığı kendi gerçekliğine götürmede etkili birer araçtırlar. Her durumu sahneye getirmenin mümkün olduğu psikodrama için Moreno, Freud’la karşılaştığında ona şöyle der; “siz insanların rüyalarını analiz diyorsunuz. Ben ise insanlara rüya görme cesareti veriyorum” der.