Bipolar bozukluk nedir? Bipolar bozukluk evreleri!
Bipolar bozukluk, ruh halinde iniş-çıkışların yaşandığı, depresyon atakları ile mani ya da hipomani ataklarının birbirini izlediği bir psikiyatrik hastalıktır. Kronik bir rahatsızlık olan bipolar bozukluğun doğal seyri sırasında sık yineleme oranı izlenmekte, bu durum da kişide işlevsellik kayıplarına yol açabilmektedir. İlk atak (manik, hipomanik ya da depresif) genellikle stresli bir durumla ilişkili olarak ortaya çıkmakta, daha sonraki ataklar ise hastanın yaşantısını etkileyen olaylardan ve koşullardan genellikle bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır.
Her ne kadar bu çeşitli biyolojik ve duygusal faktörlerin bu rahatsızlıkla ilişkili olduğu söylense de her bir faktörün özel olarak oynadığı rolü açıklayabilecek bir hipotez henüz ortaya sürülememiştir. Bipolar bozukluk eğer depresyon ile mani atakları birbirini izliyorsa tip I adını almaktadır, bu rahatsızlık her iki cinsiyette de birbirine yakın bir görülme sıklığına sahiptir. Depresif ataklar ile hipomani birbirini izlediği takdirde bu rahatsızlık tip II bipolar bozukluk adını almaktadır. Tip II bipolar bozukluk kadınlarda daha sık olarak gözlemlenmektedir. Her iki tip için de başlangıç yaşı ortalama 21 olarak gözlemlenmektedir. Yılda en az dört kez mani ya da depresyon atağı geçirenler “hızlı döngü içerisindekiler” olarak kabul edilmekte ve bu hastaların tedavisi diğerlerine göre daha zor olarak gerçekleştirilebilmektedir.
Duygudurum Bozukluklarının Nedeni Nedir?
Duygudurum (Afektif) bozuklukları ruh halinin dalgalandığı durumlardır. Bu grup içerisinde depresif, bipolar, distimik ve siklotimik bozukluklar yer almaktadır. Nedenleri bilinmemekle birlikte başlangıçları üzerinde etkili olabilecek çeşitli faktörler bildirilmiştir:
Biyokimyasal bozukluklar: Serotonin, nörepinefrin, asetilkolin, dopamin, GABA ve nöropeptit nöroiletiminde eksiklikler.
Nöroendokrin denetimi: Hipotalamik-hipofizyel-adrenal aks depresif durumlarda ve stresli anlarda yüksek düzeylerde kortizol üretmektedir. Bu hiperkortizolemi hipokampal nöronlar üzerinde zararlı etkilere sahiptir. Ayrıca tiroid aksının, özellikle de hipotiroidizmin duygu durum bozukluklarıyla bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Nörogörüntüleme: Duygusal davranışı ve strese verilen yanıtı denetleyen çok sayıda yapıda değişiklikler gözlendiği bildirilmiştir.
Genetik faktörler: Bipolar bozukluğu olan hastaların %50’sinde duygu durumu etkileyen aynı rahatsızlığa ilişkin pozitif aile öyküsü bulunmaktadır. Majör depresif bozukluk aynı zamanda genetik bir bileşen de içerebilmektedir.
Psikososyal faktörler: Hayata dair durumlar, çevresel stres, daha önce bireyin ve ailenin içinde bulunduğu çevre bu hastalıkların başlangıcında etkili olabilen değişkenleri oluşturmaktadır.
Hangi Ruhsal Rahatsızlıklar Bipolar Bozukluklar İçerisinde Değerlendirilir?
Bipolar bozuklukların spektrumu içerisinde DSM-IV-TR’ye (Akıl Hastalıkları için Tanısal ve İstatistiksel Kılavuz, gözden geçirilmiş dördüncü baskı) göre tip I ve II bipolar bozukluklar, siklotimi ve başka şekilde tanımlanmamış bipolar bozukluk yer almaktadır.
Tip I bipolar bozukluğun en belirgin özelliği en azından bir adet manik atağın mevcut olmasıdır; tip II’de ise tekrarlayan majör depresif ataklara en az bir adet hipomani atağı eşlik etmektedir.
Siklotiminin karakteristik özelliği hipomani ve depresyon semptomlarını içeren çok sayıda farklı dönemin yaşanması ancak depresyonun majör depresyon atağı için belirlenen kriterleri karşılamıyor olmasıdır.
Başka şekilde tanımlanmamış bipolar bozukluk içerisinde spesifik rahatsızlıklardan her hangi birisi için belirlenen kriterleri doldurmayan, bipolar özelliklere sahip hastalıklar yer almaktadır.
Major Depresif Atak Nedir?
Depresif atak, ruh halinde iki haftadan uzun süren bir değişikliktir; karakteristik özelliği çökkün bir ruh haline sahip olunması ya da hemen hemen tüm aktivitelerden keyif alma kapasitesinin ya da bu aktivitelere duyulan ilginin azalmasıdır. Bireyin daha önceki aktivitesine nazaran bir değişim izlenmekte ve belirtiler belirli maddelerin (ilaçlar) etkilerinden ya da hipotiroidizm gibi organik hastalıklardan kaynaklanmamaktadır. Atak esnasında kişi günün büyük bir bölümünde ve neredeyse her gün kendini mutsuz ya da boşluk içerisinde hissetmektedir. Bu duruma sık sık ağlama nöbetleri, halsizlik, yorgunluk veya enerji noksanlığı eşlik etmektedir. Uyku, iştah ve motor aktivite az ya da çok oranda etkilenmektedir. Ayrıca birey kararsızlık yaşayabilmekte, düşünme ve konsantre olma kapasitesinde düşüş gösterebilmektedir. Karakteristik olarak aşırı ya da uygunsuz bir şekilde işe yaramazlık ve suçluluk hissi oluşabilmektedir (çıldırtıcı düzeylere varabilir). Ayrıca tekrarlayıcı ölüm düşünceleri (sadece ölüm korkusu değil) ve intihar fikirleri ya da girişimleri de tespit edilebilmektedir. Tüm bu belirtiler ciddi bir sıkıntıya sebebiyet verebilmekte ve bireyin yaşantısındaki sosyal, mesleki ve diğer önemli alanlarda bozulmalara yol açabilmektedir.
Manik Atak Nedir?
Manik atak karakteristik olarak en az bir hafta süren anormal, öforik ya da bozulmaya açık bir duygu durumunu temsil etmekte ve bireyin hastaneye yatırılarak takip edilmesini gerektirebilmektedir. Başlangıç ani ya da sinsi bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Manik atak sırasında kendine aşırı güven duyma ya da grandiyözite, uyku ihtiyacında azalma, hızlı ve tutarsız konuşma, düşünce akışında “fikir uçuşmalarına” varabilen bir hızlanma yaşanabilmektedir. Dikkat kolaylıkla alakasız bir uyarana doğru kayabilmekte ve istemli psikomotor aktivitenin düzeyi artmaktadır. Manik atak geçiren bir birey zevke dayalı aktivitelerde abartıya kaçabilmekte ve bu durum ciddi sonuçlara yol açabilmektedir. Çok fazla ve gereksiz alışveriş yapma, abartılı ve dikkat çekici bir şekilde makyaj yapma ve giyinme görülebilir. Cinsel konularda yaşanan kural tanımazlık sıklıkla bireyin kültüründe normal olarak kabul edilen sınırın aşılmasına neden olmaktadır. Bu durum bazen bireyde gerçeği değrlendirme yetisinde bozulmalara neden olabilmekte ve bireyin kendisine ya da diğerlerine karşı oluşturduğu risk nedeniyle hastaneye yatışı gerekli hale gelebilmektedir.
Hipomanik Atak Nedir?
Hipomanik bir atakta karakteristik olarak yukarıda bahsedilen belirtiler izlenmekte ancak bu daha hafif bir formda ve psikotik belirtiler olmaksızın gerçekleşmektedir. En az dört gün boyunca devam eden bu süreç sosyal ya da mesleki yaşantıda sorun oluşturacak ya da hastaneye yatırma ihtiyacı doğuracak kadar ciddi boyutlara ulaşmamaktadır.
Bipolar Bozuklukta Tedavi Nasıl Olur?
Nükslerin erken dönemde tespit edilebilmesi, tedavi uyumuna bağlı kalınması ve psikososyal stres faktörlerinin iyi düzeyde kontrol altına alınması açısından gerek psikolojik eğitim için, gerekse etkilenen birey ve aile çevresi ile psikiyatri uzmanı arasında sağlanan terapötik birliktelik hayati öneme sahiptir. Depresif, hipomanik ya da manik semptomlar kimi zaman bu durumdan muzdarip olan birey tarafından açıkça algılanamadığı için bu bireyle temas içerisinde bulunan kişilerden bilgi toplamak önem taşımaktadır. Hasta Psikiyatri uzmanı tarafından değerlendirilerek poliklinikten mi tedavinin uygulanmasının daha uygun olduğuna yoksa hastanın hastaneye yatırılması mı gerektiğine karar verir; bu karar bireyin psikotik özelliklerine, bilişsel bozukluklarına, kendini ve diğerlerini riske sokup sokmayacağına bağlı olarak belirlenmektedir.
Bipolar hastanın tedavisinde ve yeni atakların önlenmesinde ilk sırada tercih edilen ilaçların içerisinde lityum, valproat ve karbamazepin gibi duygu durumu dengeleyici ilaçlar yer almaktadır. Bazı koşullar altında benzodiyazepinler, antidepresan ilaçlar, antipsikotik ilaçlar ya da elektrokonvülsif tedavi gibi alternatif ya da destekleyici tedavi seçenekleri de endike hale gelebilmektedir.
Tedavi planlaması içerisinde gerek hastalar gerekse aileleri için spesifik psikoterapötik tedavi uygulamaları da fayda sağlayabilmektedir.
Bugün için henüz ilaç tedavisinden bağımsız olarak tek başına kullanılması bipolar bozukluk için düşünülecek durumda değilse de, Bilişsel Davranışçı Psikoterapi yönteminin bipolar bozukluğun öncül belirtilerinin saptanması, hastalığa özgü biliş ve davranışların değiştirilmesi, günlük etkinliklerin planlanması, düşünce ve inançların gerçekliğinin test edilmesi, düşünce kayıtlarının tutulması ve riskli olabilecek davranışların en az 48 saat ertelenmesi gibi tekniklerin uygulanması ile hem hastalık ortaya çıkmadan önce önleyici olarak, hem akut depresif dönemde iyileştirici bir etki göstererek, hem de yeni duygudurum dönemlerinin ortaya çıkmasını engelleyerek etkili olabilmektedir. Bunun yanında hastaneye yatış, genel olarak belirtilerin şiddeti ve kalıntı belirtilerde azalma, işlevsellik düzeyi ve ilaç uyumunda artma sağlayabilmektedir.
Kimler Hastaneye Yatırılarak Tedavi Edilmeli?
- Diğer insanlara yönelik şiddet uygulama riski ve intihara meyilli düşünceleri olanlar
- Psikotik özellikler gösterenler
- Belirgin bilişsel bozukluğu olanlar
- Riskli davranışlar sergileyenler ve
- Madde bağımlılığı olanlar
hastaneye yatırılarak tedavi altına alınmalıdır.